Yargıtay ve Danıştay Kanunlarında Yapılacak Değişiklik Hakkında, 27.01.2011

Anayasa değişikliği sonrası gelişen rövanşist uygulamalar ile yargıda reform yerine karanlık bir dönemin başlangıcını muştulayan  irade, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı adı altındaki yeni düzenleme ile  yargıyı ele geçirme operasyonunun önemli bir halkasını daha ortaya koymuştur.

 
9 yılda yargıdaki iş yükünü fark etmeyip Yargıtay’ın üye sayısını 150’ye indirmeye çalışan bu iradenin, yüksek yargıçları seçme yetkisine sahip HSYK’yı tartışmalı bir seçimin ardından yörüngesine aldıktan sonra her nasılsa, Yüksek yargıdaki iş yükünü fark edip, daire ve üye sayısını arttırmayı idrak etmesi tebrike şayan olduğu kadar, referandum sürecinde özellikle sık sık gündeme getirdiği ve hedefe koyduğu, kendi söylemi ile “yüksek yargı vesayetini”  Yargıtay’da 250 kişi iken yaklaşık 400’e, Danıştay’da 95 iken, 151’e çıkartması da tek kelimeyle trajikomiktir.

 

Yüksek mahkemelerin ağır yükünü üstlenen, dosyaları inceleyen, rapora bağlayan ve karara hazırlayan tetkik hakimlerinin sayısı arttırılmadan, hatta üyeliğe geçişler nedeniyle azaltılarak, çalışma koşulları düzeltilmeden, arşivlerde sıraya konulan yüzbinlerce dosya üst yapıya taşınan fazladan 137 yüksek yargıç tarafından mı okunup çözülecektir? Üst katlarda kendilerine dosya sunulmasını bekleyen 137 yeni yüksek yargıç dinleyecekleri tetkik hakimini nereden bulacaklardır? Yoksa bu sorun, tetkik hakimlerine, bugün inceledikleri dosyaların iki katını verip, rapor etmelerini beklemek, uyumayan, yemeyen, içmeyen biyonik bir yeni yargıç-robot tipi geliştirmek gibi “basit” bir yöntemle mi aşılmaya çalışacaktır?

 
Diğer yandan, bir taraftan adalete erişimi kolaylaştırmaktan, hızlandırmaktan bahsederken bazı bölgelerde AB fonları ile tamamlanmış Bölge Adliye binalarına Adalet Bakanlığının idari birimlerinin taşınması da amacın yargıdaki yapısal sorunları çözmek olmadığının kanıtıdır.  Yargının hızlandırılması, Adli Tıp, Adli Kolluk sorunları, kanıt toplama sürecinin uzunluğu, Yargıtay ve Bölge İdare Mahkemelerinin temyiz sınırını artırma, tek yargıçlı kararların kapsamının genişletilmesi, alternatif çözüm yollarının geliştirilmesi yönünde de hiçbir adım atılmamıştır.


Bugün önümüze konan taslakta öngörülen çok önemli bir husus, Yargıtay’da ihdas edilen üye kadrolarına seçim yapılmasından itibaren on beş gün içinde Birinci Başkanlık Kurulunun yeniden belirlenmesi hususudur. Bu, tüm üyelerin hangi dairelerde görev yapacağının, oluşturulan yeni Başkanlık Kurulunca belirlemesi ve yeni oluşturulan yapının iradesi istikametinde, yıllardır dairelerde görev yapan, uzmanlaşmış üyelerin, iş durumu ve ihtiyaç gibi sıradan ve altı doldurulmamış birtakım ucu açık gerekçelere dayanılarak dairelerinden ve belki de bu nedenle görevlerinden kopartılmaları, haklarında soruşturma tehdidi yaratılması, güvencelerinin sınırlandırılması anlamına gelir.

 
Getirilmek istenilen düzenleme ile görülmekte olan davaların yeniden yapılacak iş bölümü sonunda oluşturulan dairelere gönderilmesi ise artık amaçların meşrulaştırılmasına bile gerek duyulmadığının en çarpıcı ifadesidir. Onaylanmayan düşünceleri hukuku ve yargıyı kullanarak tasfiye etme iradesi bundan daha açık bir şekilde ifade edilemez. Artık gizlenmeye gerek duyulmayan amaç özellikle devam eden ve siyasal iktidarın kendisini güçlendireceğini veya zayıflatacağını varsaydığı bazı davaların temyiz merciinin kendi anlayışına göre belirlenmesidir. Bazı yargılamaların sonucunu şu ya da bu şekilde garantiye alma planıdır. İş bölümünde ilk derece yargılaması yapan daireyi de belirleyip istediği yargılamaların burada yapılmasını sağlamak ve özel yetkili mahkeme benzeri bir DGM orijinli özel Yargıtay dairesi yaratmaktır. Aksini düşünenler, Yargıtay’a kurulacak 6 daireye 60 üye, Danıştay’a ise 20 üye seçilmesi yeterli iken “çoğunlukçu” olduğu tahmin edilen gizemli bir matematik hesabı ile Yargıtay’a 137, Danıştay’a 56 üye seçilmesinin ardında yatan hesabı açıklamak zorundadırlar.

 
Amaçlanan şudur: Tartışmalı bir seçimin ardından göreve başlayan, uygulamaları ile de tartışılmaya devam eden HSYK’nın seçtiği 137 üye gücü ile bir Başkanlık Kurulu oluşturulsun, Yargıtayda Başkanlık ve Cumhuriyet Başsavcılığı seçimleri böylece yönlendirilsin,  daire üyelerinin içten içe ve yargı reformu kisvesi altında tasfiyesi sürecine girilsin. Başkanlık Kurulu için öngörülen 4 yıllık süre koşulunun kaldırılması da bunun göstergesidir.


Bununla da yetinilmesin, tasarının 11/son-b maddesi uyarınca HSYK ve Adalet Müfettişlerine de bir ince kurnazlıkla tam bir yargı bağışıklığı sağlansın. Bakan tarafından koruma altına alınmaları, savcı yetkisi ile donatılmaları yetmezmiş gibi yargıçlara tazminat davası açılmasının yolu kapatılırken asıl amaç ortaya konulsun, metinde bir kalem oynatması ile yargısal görevi olmayan müfettişlerin tazminat bağışıklığı ile ödüllendirilmeleri sağlansın. Bu düzenleme yürütmenin ajanı olan müfettişe “kasıtlı ya da kusurlu davranışını ben üstlenirim, devlet olarak seni korurum, hatanın üzerini yurttaşın kesesinden ben öderim, sen devam et” diyen, yargıçlar üzerindeki baskıyı arttıran, yargı bağımsızlığı kavramına bir darbe daha vuran bir düzenlemedir.  Üstelik müfettişlerin görevlerinin mahiyeti gereği yaptıkları işlemler bir soruşturmaya, kamu davasına ya da davaya ilişkin olmadığından teorik olarak ayrıksı durumlar hariç 2802’ye 11. madde ile eklenen 93/A maddesinin 2. fıkrasındaki haller bunlar açısından cari olmadığından yetkilerini kullanırken yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet ve verdikleri her türlü karardan ötürü devlet aleyhine dahi ne zaman ve ne şekilde dava açılabileceği de belli ki özellikle belirsiz bırakılmıştır. Bu hüküm sonucu yargıç ve savcıların yargısal fonksiyonları üzerinde ağır baskı yaratabilecek bir müfettişin her tür haksız eylemi karşılıksız kalmaktadır.  Bu hüküm hukuk devletinden post modern polis devletine, müfettiş devletine biz yargıçları hazırlayan, siyasal iradenin hizmetkarı müfettişliği özendiren, yapacaklarına cüret kazandıran cesaret hapı niteliğinde bir düzenlemedir.


Bir diğer önemli husus, ülkemizde özellikle bazı davaların kuşaklar boyu devam etme olasılığı düşünüldüğünde,  11.madde de düzenlenen tazminata ilişkin davanın, asıl davanın kesinleşmesi koşuluna bağlanmasının, keyfi tutuklamalar gibi gerektiğinde cezaya dönüşebilecek nitelikteki yöntem ihlallerini özendirme tehlikesidir

Tasarının tüm çabalarımıza rağmen, ıslah ve tashih edilebilmesi mümkün değildir. Geri çekilmelidir. Kamuoyuna saygı ile duyurulur.27.1.2011

YARSAV Yönetim Kurulu