TÜRK YARGISININ GÜNCEL SORUNLARINA DAİR BİLGİLENDİRME

            12 Eylül 2010 tarihi Türk yargısı için bir dönüm noktası olmuştur.  Bu tarihte Türkiye Cumhuriyeti Anayasası´nın ağırlıklı olarak yargı sistemini düzenleyen hükümlerine yönelik değişiklikler kabul edilmiştir. Birkaç gün sonra bir yılını dolduracak olan Anayasa değişikliğinin ardından yaşananlar içinde bulunduğumuz ağır koşulları gözler önüne serecektir.

              Yargı alanında yapılan en temel değişikliklerden birisi  yargıç ve savcıların mesleğe kabul, atama, meslekte ilerleme ve disiplin işlemlerini yürüten  Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu´nun yapısında olmuştur. Daha önce  başkanlığını Adalet Bakanının yaptığı, Bakanlık müsteşarının doğal üyesi olduğu   beş yüksek yargıçtan oluşan ve kararları yargı denetimine kapalı olan KURUL´un yapısının değiştirlmesi tüm yargıç ve savcıların ortak isteğiydi.  Adalet Bakanlığı, bürokratları  ile  sektererya görevini de yürüttüğü  KURUL, Adalet Bakanlığı bürokratları ve  adalet müfettişleri  eliyle yargıç ve savcılar üzerinde baskıcı bir sistem oluşturmuştu. Sadece yargıç ve savcılardan oluşan ve üyelerini yargıç ve savcıların  seçeceği KURUL özlemi yürütmenin dahada etkin rol oynadığı bir yapıya dönüştürülmüştür. Üye sayısı 22 ye çıkarılan KURUL´da Adalet Bakanı ve müsteşarının varlığı korunurken, avukat, öğretim üyesi ve bürokratlarında KURUL üyesi olmasının yolu açılmış, sadece yargıç ve savcıların meslekten ihracını  ilişkin KURUL kararları  yargı denetimine tabi kılınmıştır.        

Anayasa değişikliği öncesi, hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığını ilke edinmiş olan Derneğimiz tarafından, tıpkı Sırbistan örneğinde olduğu gibi, yürütmenin Anayasa değişikliği ile yapılan düzenlemelerin kendisine tanıdığı avantajlarla yargıç ve savcıları kendisinden olan ve olmayan olarak sınıflandırıp kendisinden olmayanları tasfiye sürecine gideceği öngörülerek bu konuda kamuoyu, yazılı ve görsel medya aracılığı ile bilgilendirilmiş, çeşitli toplantı ve paneller düzenlemiştir. Derneğimiz, bu tehlikeli süreci uluslararası platforma da taşımaya çaba sarfetmiş, bu bağlamda MEDEL ile ortak olarak “ İnsan hak ve özgürlükleri açısından yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi” konulu bir sempozyum da düzenlemiştir.

Anayasa değişikliğinden sonra yürütme erki, yargı alanında dönüştürme ve yargıyı kendi kontrolü altına alma girişimlerine hız vermiştir. Son bir yıl içinde yaşanan gelişmeler, aşağıda maddeler halinde özetle anlatılmıştır.  

1- Anayasa değişikliği gereği, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yeniden yapılandırılması süreci başlatılmıştır. Öncelikle, ilk derece mahkemelerinde görev yapan yargıç ve savcılar arasından  Kurul üyeleri seçilmiştir.   Birinci sınıfa ayrılmış tüm yargıç ve savcıların Kurul üyeliği için aday olabileceği bu süreçte, yürütme (Adalet Bakanlığı) kendi adaylarını belirleyerek Adalet Bakanlığı listesini oluşturmuş,  Bakanlığın  tüm olanakları kullanılarak çoğunluğu Adalet Bakanlığı bürokratlarından oluşan üyelerin seçilmesi sağlanmıştır. Cumhurbaşkanı´nın bürokrat kadrosundan, öğretim üyesi kadrosundan atadığı üyeler, Adalet Akademisi ve Baroların seçtiği üyeler de yine yürütmeye yakın isimlerden oluşmuştur. Yürütme yargıdan elini çekmemiş, aksine  Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu aracılığı ile en etkili konuma geçmiş, anti demokratik baskıcı uygulamalar anayasa değişikliği ile yasal zemine oturtulmuştur.

2- Yeni Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 25.10 2010 tarihinde göreve başlamış, 8 ay gibi kısa bir sürede görev yapmakta olan yargıçların üçte birini oluşturan 3049 yargıç ve savcının görev yerlerini değiştirmiştir. Yapılan bu yer değiştirme işlemlerinde Derneğimiz aşağıdaki hususları saptamıştır:

a) Yargı meslek örgütleri olarak Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV)’nin, yargıç ve savcıların ilk sendikal örgütlenmesi olan YARGI-SEN’in ve diğer yargı örgütü DEMOKRAT-YARGI’nın kurucu üyelerinin, istemleri olmadan, atama yönetmeliklerine ve atamalara ilişkin ilke kararlarına aykırı bir şekilde görev yerleri değiştirilmiştir. Bu atamalarda anayasal olarak güvence altına alınmış aile bütünlüğü, eğitim hakkı gibi haklar göz ardı edilmiştir. Mesleki örgütlenme adeta cezalandırılmıştır.

b) Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelik seçimlerinde yargı örgütleri tarafından desteklenen ya da bireysel olarak aday olan yargıç ve savcılar, yine talepleri olmadan tayin edilmişlerdir. Böylece, muhalif olarak kategorize edilen yargıç ve savcılara gözdağı verilmiştir.

c) Yürütmenin istediği doğrultuda karar veren, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu seçimlerinde Bakanlık listesini destekleyen yargıç ve savcılar, kıdemleri ve liyakatları gözetilmeksizin terfi ettirilirken, muhalif olarak kategorize edilen yargıç ve savcılar, unvanlı görevlerinden yoksun bırakılmışlar, istemedikleri yer ve görevlere atanmışlardır. Yargıç güvencesinin en temel unsuru olan coğrafi teminat, ağır bir şekilde ihlal edilmiştir.

3- Yargıç ve savcıların atamalarında, tamamen kendilerinden ve ötekiler olarak yargıç ve savcıları sınıflandıran Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, yargıç ve savcıların görev alacakları mahkemeleri ve idari kadrolardaki görev dağılımını belirlerken de yine kıdem ve liyakati göz ardı etmiştir.

4- İlk derece mahkemelerinde yaşanan ve tıpkı Sırbistan’da olduğu gibi kendisinden olmayanları tasfiyeyi amaçlayan bu politikanın tamamlayıcı adımları yüksek yargıda da hızla atılmıştır. Bu bağlamda;

a) Yargıtay ve Danıştay Kanunları değiştirilerek yargılama faaliyetlerinin hızlandırılması gerekçe gösterilerek daire sayısı artırılmıştır. Bu arada istinaf mahkemelerinin kurulmasına ilişkin yasa, 2004 yılında kabul edildikten sonraki dönemde geçen 7 yıla karşın bu mahkemeler faaliyete geçirilmemiş, yüksek yargıdaki aşırı iş yükünün daire ve üye sayısı artırılması ile giderileceği gibi bir gerekçeye sığınılmıştır. Ancak asıl amacın, görünüşteki bu gerekçenin dışında, yüksek yargıyı dönüştürme ve yürütmenin kontrolü altına alma olduğunu düşünmekteyiz.

b) Yasa değişikliği ile Yargıtay ve Danıştay’a tahsis edilen yeni üye kadrolarına yönelik olarak Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından seçim yapılmıştır. Yargıtay’a 160, Danıştay’a ise 51 üye birinci sınıf hakim ve savcılar arasından seçilmiş olup seçilenlerin 40 yaş civarında olduğu ve  bir yargıcın 65 yaşına kadar çalışabileceği dikkate alındığında yüksek yargının 25 yılı büyük ölçüde şekillendirilmiştir. Çoğunluğu 40 yaşında olan yeni üyelerin, meslekteki kıdem ve liyakatı itibariyle emsallerine göre üstün tutulmalarının nedeni, objektif ölçütlere dayalı olarak ortaya konulmamıştır. Takdir yetkisinin bu kadar geniş aralığa sahip olması, herhangi bir objektif değerlendirme sisteminin önceden belirlenip uygulanmaması, üye seçimlerinde keyfi davranıldığı yolunda haklı eleştirileri de beraberinde getirmiştir.

c) Yargıtay Yasasında yapılan değişiklikle, Yargıtay üyeleri ve tetkik hakimlerinin görev yapacakları daireleri belirleyen ve yargıtay üyelerinin disiplin soruşturmalarını yürüten  1. Başkanlık Kurulunun  süresi dolmadan görevine son verilmiş ve yeni seçilen 160  üyenin katılımı ile yeni 1. Başkanlık Kurulu oluşturulmuştur.  Oluşan 1. Başkanlık Kurulu, önemli ve özellikle de yürütmenin ilgili olduğu dava ve işlerin görüldüğü daire üyelerini talepleri olmadan başka dairelerde görevlendirmiş, dava daireleri, başkan ve üye kompozisyonları itibariyle yeniden şekillendirilmiştir. Sadece ilk derece mahkemelerde görev yapan yargıçlar için değil yüksek yargıdaki yargıçlar için de yargıç güvencesi ve doğal yargıç ilkeleri ihlal edilmiştir.

d) Seçilen üyelerin ağırlıklı kısmı, Danıştay ve Yargıtay bünyesinde yapılan seçimlerde, aynı yönde oy kullanarak blok halinde hareket etmiş, daire başkanlıkları, Yüksek Seçim Kurulu üyelikleri ve Uyuşmazlık Mahkemesi üyelikleri gibi seçimlerde,  sonucu belirleyici olmuşlardır. Bu bloklaşma, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yüksek yargıya üye seçimlerinde, üye profili olarak farklı eğilimleri dikkate almadığının ve tek bir eğilimi esas aldığının göstergesi olarak değerlendirilebilir.

e) Yine Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından yapılan Yargıtay ve Danıştay üyeliği seçimlerinde, kadın temsiline dikkat edilmemiş, Yargıtay’a seçilen 160 üyeden sadece 5’i ve Danıştay’a seçilen 51 üyeden ise 1’i kadın yargıçlar arasından atanmıştır. Daha önceki seçimlerde %34-35 olan kadın yargıç oranı, dramatik biçimde %2’lere kadar gerilemiş, erkek merkezli bir tercih geçerli olmuştur. Seçilen kadın yargıçların ise, Adalet Bakanlığındaki bürokrat eşleri ya da Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yedek üyelerinin eşleri olması da bu saptamayı haklı kılmaktadır.

5-Ülkemizin en önemli sorunlarından biri olan adil yargılanma hakkının en çok ihlal edildiği özel yetkili mahkemelerin kaldırılması yerine   sayısının artırılmış, mahkemelerde uzun yıllar görev yapan, adil yargılanma hakkı ve hukukun üstünlüğüne inanan yargıç ve savcılar tasfiye edilirken, kamuoyunda haklarında yürütmeye yakınlığı konusunda kuşkular bulunan yargıç ve savcılar görevlendirilmiştir.

6- Bu toplantının yapılmasından kısa bir süre önce de yasalarla düzenlenebilecek hususlar, hükümet kararnamelerine konu edilmiş, Yargıtay ve Danıştay başkanlığı ve daire başkanlığı için öngörülen yasal süreler kısaltılmıştır. Yargıyı ne şekilde hızlandıracağı anlaşılamayan, gerekçesiz bu düzenlemenin amacının yürütmeye yakın kendilerinden olan kişilerin bir an önce bu makamlara getirilmesi amacını taşıdığı kuşkusunu güçlendirmektedir. Ayrıca, deneyimi zorunlu kılan Yargıtay ve Danıştay tetkik hakimliği için 5 yıl yerel mahkemede görev yapma koşulu da kaldırılmış, temyiz edilen dosyaları rapor etme görevi henüz yargıç ve savcı olmuş deneyimsiz yargıç ve savcıların eline terkedilmiştir.

7- Son olarak da, daha önce siyasi iktidara yakın tarikatları soruşturan Erzincan Başsavcısının müfettişler eliyle soruşturma dosyasına el konularak, Başsavcının 4 ay tutuklu kalmasına neden olan süreç yine tekrarlanmış,  kamuoyunda “Deniz Feneri” olarak bilinen ve "ucunun siyasi iktidar temsilcilerine dokunduğu ve bu nedenle soruşturmanın büyümeden kapatılması beklentisinin bulunduğu" şeklinde bir algı bulunan soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcılarının, siyasi iktidarın soruşturma belgelerine, gizlilik kararı olmasına rağmen HSYK eliyle müfettiş göndererek içeriğe erişmesi sonrasında, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tasarrufu ile Deniz Feneri soruşturmasından alınmış yerlerine yeni Cumhuriyet savcılarının görevlendirilmiştir.Soruşturmanın başına ise  Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu seçimlerinde Adalet Bakanlığı listesinden yedek üye seçilen bir savcı getirilmiştir.

  Örneklerini artırabileceğimiz bu ağır tablonun izlerini sizlere daha iyi anlatabilmek için Türkiye’de yargı sorununun gözlem altına alınması ve uluslararası platforma taşınması için dostane yardımlarınızı beklediğimizi ifade ederiz.

En iyi dileklerimizle 

                                                                                                                                        YARSAV YÖNETİM KURULU