29.03.2011 Tarihli Adli Yargı Kararnamesi Hakkında Basın Açıklaması, 5 Nisan 2011

HSYK tarafından çıkarılan 29.3.2011 tarihli adli yargı kararnamesi gerek meslek gerekse genel kamuoyunda geniş yankı uyandırmıştır. 06.01.2011 tarihinde çıkarılan kararnamenin üzerinden sadece iki ayı aşkın bir süre geçtikten sonra yeni bir atama kararnamesinin varlığı, daha önceki yaz ve kış (özür) olmak üzere yılda iki kez gerçekleştirilen kararname geleneğinden ciddi bir kopuşu, her an her şey olabilir güvencesizliğini, meslektaş eşlerinin ve çocuklarının sürekli tedirginliğini, özellikle de çocukların olumsuz etkileri ilerleyen yıllarda daha net olarak görülebilecek aynı yıl içinde farklı okullarda okula başlayıp bitirme bocalamalarını ve daha bir çok olumsuzlukları süreklilik arzeden bir gündeme dönüştürmüştür. Bir başka önemli sorun da meslekteki motivasyonun en önemli unsuru olan terfiye ilişkin objektif kriterlerdeki belirsizliğin yeni kararnamede de varlığını sürdürmesidir.

Anayasal bir kurum olarak HSYK´nın tasarruflarında, tayin, terfi ve yetkilendirmelerinde kendisine yakın olanlar kategorisi oluşturarak “taltif”, diğerlerini de ötekileştirerek “bedel ödetme”, “diyetini ödetme” ve “cezalandırma”sı düşünülemez. Bu durum öykünülen ve referans olarak gösterilen çağdaş ülkelerde ancak bir “çılgınlık” olarak değerlendirilir. HSYK’nın konumuna uygun olarak ve keyfiliği akla dahi getirmeyecek ciddiyet içinde, “güçlüler hukuku” yaratmadan, meslektaşlarımızı havuç sopa ikileminde kelimenin tam anlamıyla ezmeden, kendi yargısını oluşturuyor imajı vermeden bir kariyer yönetimi çerçevesini kendisini bağlayıcı ve “uygulanacak” düzenlemelerle ortaya koyması, ertelenmesi olanaksız bir zorunluluk halini almıştır. “Ağzı ile kuş tutsa” umutsuzluğunun yüreklerde yol açtığı burkuntu, gerçekten yargı örgütünü felç etme potansiyeli taşımaktadır. Önce ezbere ve sonrasında yerleşik inanca dönüşen bu duygunun varlığına ve devamına izin verilmemelidir.

Önceki dönemlerde “soruşturmalara müdahale olur”, “kış ortasında kararname olmaz” gibi iddialarla kararname çıkartmaktan kaçınılırken yeni dönemde HSYK, yaz kış demeden, neredeyse kendisi için her kritik gördüğü davaya yön verircesine, her gerekli gördüğünde, sabah mutfağında hazırladığı kararnameyi nobran bir çoğunlukçuluk anlayışına dayalı bir güçle karara bağlayarak akşam internete vermekte, bu yolla kendi tarafında olanları taltif edip diğerlerini cezalandırmakta ve tüm yargıç ve Cumhuriyet savcılarını, tıpkı “bir sabah benim de kapım çalınabilir mi?” endişesiyle uyuyan halkımız gibi “acaba yarın da benim tayinim çıkar mı?” endişesi altında meslek icrasına zorlamaktadır.

HSYK, dönmeyeceğine mutlak iman etmiş gözüktüğü bir devrana hoyratça vurgu yaparcasına, seçimler esnasında bakanlık listesinden adaylığı gündeme gelen savcıları, bakanlık listesinden HYSK yedek üyesi olan bir savcıyı ve yaptığı soruşturmalarla hukuk camiasında son derece tartışmalı işlemlere imza atmış bir özel yetkili cumhuriyet savcısını liyakat ve kıdem durumlarına çok da uygun olmadığı halde terfien atamıştır. Siyasi iktidarın bu atamalarla ilgili olarak “yargının tasarrufudur” şeklindeki beyanları da, kamuoyunda inandırıcı bulunmadığı gibi tarafımızdan da ibretle izlenmektedir.

Yine yıllardır kürsüden uzak kalan Adalet Bakanlığı bürokratları ve bazı Adalet müfettişleri ile HSYK müfettişlerinin Ankara, İstanbul, İzmir ve Sincan başta olmak üzere kritik soruşturmaların bulunduğu bölgelere atanmış olması kamuoyunun gözünden kaçmamalıdır ve sonraki süreç dikkatle izlenmelidir. Ayrıca HSYK müfettişliği atamalarında ötekileştirilen Adalet müfettişlerinin bir kısmının tayin talebinde bulunma zorunda bırakıldıkları hususu da bu kararnamenin başka bir gerçeğidir.

Bir kısım soruşturmalarda gereken özen ve etkinliği göstermeyen veya bir kısım soruşturmalarla ilgili olarak ise haklarında görevlerini kötüye kullandıkları iddialarına dayalı soruşturma bulunan yargıç ve Cumhuriyet savcıları ödüllendirilerek emsalleri ile ölçülmeyecek şekilde üst makam ve mercilere atanmış iken bir kısım meslektaşlarımızın ise haklarında yapılan soruşturmalarda dosyaları yıllar önce işlemden kaldırılmasına rağmen sanki cezalı gibi kariyer tenziline uğratılmaları, terfi ettirilmemeleri, hak ettikleri tayinleri görmemeleri ve yargı örgütü yöneticilerinin atama yoluyla etkisizleştirme çabaları, hukukun ve hakkaniyetin her gün tekrar ve tekrar vücut bulduğu temiz vicdanlarda onulmaz bir yara, öfke ve kırılmaya neden olmakta, yargı camiasının içinde de tarifi imkansız bir enerji ve umut kaybı yaşatmaktadır.

Ellerinde bulunan yetkiyi sadece ve sadece kendilerine oy verenleri, kendilerinden olanları “ödüllendirme”, kendilerinden olmayanları ise “cezalandırma” aracı olarak gören HSYK bilmelidir ki; YARSAV sürülme, cezalandırma ve kariyer tenziline uğratılma tehlikesi altında dahi vicdanlarından başka üzerlerinde hiçbir muska taşımadan her hukuksuzluklarını, haksızlıklarını ortaya dökecek, namuslu ve vicdanlı Türk halkının ve onurlu Türk yargıç ve Cumhuriyet savcılarımızın sağduyusuna sevk edecektir.

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.