Yargı organları, temel hak ve özgürlüklerin, hukukun üstünlüğünün, hukuk düzeninin, dolayısıyla demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin güvencesidir.
Yaşadığımız günlerde yargı organlarını ilgilendiren süreçlerde insan hakları ihlalleri, olağanüstü dönemlerdeki boyutlara ulaşmış ve hatta geçmiştir. Bu durumun en önemli nedeni, “yargıç güvencesinin” günümüzde ortadan kaldırılmış olmasıdır.
Yargıç güvencesinin sadece anayasa ve yasalarla değil, uygulamadaki iş ve işlemlerle de etkin olarak geçerliliği sağlanmalı, bu kuralın her düzlemde ve her koşulda varlığı gözetilmelidir.
Önce İstanbul’da başlayan sonra Diyarbakır’da devam eden ve “kamuoyunda tepki yaratmamak için dayanılan gerekçelerden hareketle” giderek kurallaşma tehlikesi beliren uygulamalarla, tek bir İl’den Ülkenin her yeri, tek merkezden hükümete karşı güvencesiz polislerin çalışmaları temelinde soruşturulur olmuş, savcılıklar yetki alanlarının dışında işlemler yapmaya, hatta savcılar kendi yetki alanları dışındaki yerlere giderek ifadeler bile almaya başlamışlardır. Böyle uygulamalar, ancak 1402 sayılı Sıkıyönetim Yasası’nın 13/son maddesi uyarınca sıkıyönetim dönemlerinde görülebilir ki, Ülkemizde sıkıyönetimlerde bile bu gibi uygulamalara tanık olunmamıştır. Savcılar, sıkıyönetim savcıları gibi değil Cumhuriyet savcıları gibi hareket etmeli, aksi durumun mevcut düzende polis devleti uygulamalarını öne çıkaracağı bilinmelidir.
Türkiye Cumhuriyeti’nde soruşturulamayacak kişi ya da soruşturulmayacak olay olamaz, olmamalıdır da. Her işlemin tabi olduğu hukuk kuralları vardır ve tüm işlemler de bu hukuk kuralları gözetilerek yürütülmelidir. Hukuk devletinin varlığı da bunu gerektirmektedir. Ancak giderek soruşturma kapsamındaki kişi veya konuların da dışına çıkılarak, özel yaşam içindeki olgular, sosyal ilişkiler veya konuşmalar, iddianamelere veya soruşturma dosyalarına alınmak,çarpıtılmak ve basına da yansıtılmak suretiyle, kişilerin onurları, saygınlıkları, kişilikleri kamuoyu önünde zedelenip, bu şekilde kamuoyu önündeki kuralsız medya yargılamalarıyla kişilerin saygınlıkları ortadan kaldırılmaya, böylece yaratılan önyargılara dayandırılmak istenen yargılamalara yönelinmiş, bu duruma sessizliğin gerekçesi olarak ise “yargı sürecine saygı” kuralı gösterilir olmuştur. Kamuoyunda çok bilinen “bebek davası, köpek davası” benzeri ve hatta onları da aşan işlemler de yine bu süreçte medyada önemli boyutta yer bulmaya başlamıştır.
Hukuk devleti, tüm işlemlerini temel hak ve özgürlükleri gözeterek yapan, hukuku adaletin aracı olarak gören, temel hak ve özgürlükleri görmezden gelmeyen, temel hak ve özgürlükleri korumayı amaç edinen devlettir. Saygının esas olduğu yargı süreçlerinde de bu kurallara.
YARSAV © 2011 Tüm Hakları Saklıdır. Sitede yayınlanan tüm içerik telif hakları ile korunmaktadır. Kopyalamak ve izinsiz paylaşmak yasaktır. Detaylı bilgi için gizlilik ilkesini inceleyebilirsiniz. Siteye üye olmadan önce kullanıcı sözleşmesini okumalısınız.