HSYK Seçimi İdari Yargı Adayları Açıklaması

HSYK Üyelİğİne Neden ve NasIl Aday Olduk?

Değerli Meslektaşlarımız;

Önümüzdeki günlerde, 2010 yılı Anayasa değişiklikleri ile şekillenen Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun kürsüden gelen üyelerinin yenileme seçimleri yapılacaktır. 2010 yılında yeni şekliyle oluşturulan HSYK’nın geçmiş dört yıllık işleyişi, gerek bir yargı yönetimi kurulunun oluşum biçiminin, gerekse işleyişine egemen olacak ilke ve kuralların dayanağı ve kaynağının neler olması gerektiğine ilişkin olarak her birimiz için önemli deneyimler sunmuştur.

2010 SONRASI HSYK: Ne Umduk, Ne Bulduk!

Aslında yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi bakımından önceki HSYK; içerisinde bakan ve müsteşarı ile yürütmenin ağırlığı ve yargının salt yüksek mahkeme üyeleri aracılığıyla temsili, oligarşik yapısı ve işleyişi nedeniyle onyıllarca eleştirilegelmiştir. Bugünkü HSYK, yeni şekliyle ilk derece mahkemelerinde görev yapan yargıç ve savcılar ile yüksek yargı yerlerinin kendi aralarından seçtikleri temsilcileri, baroların, akademinin ve bilim dünyasının temsilcileri ile göreli olarak daha çok kaynaktan ve daha katılımcı yöntemlerle oluşmaktadır. Ancak maddi hukukumuzdaki bu şekli ilerleme, hukuk devletinin vazgeçilmez bir gereksinimi olduğu tartışmasız olan yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi bakımından beklenen sonuçları doğurmamıştır. Giderek, yargı bağımsızlığı ilkesi bakımından, öncesi dönemlerden çok daha fazla duraksama duyulan bir dönemin yaşanmasına neden olmuştur.

Bizler, geçmiş dört yıllık süreçte yaşanan olumsuzluklarda; iktidar mücadelesinin alanı olan reel siyasetin aktörlerinin amaç, gereksinim, söylem ve tutumlarının etki ve sonuçlarının neler olduğunun tartışılmasını, yine siyaset alanına bırakmamız gerektiğini düşünüyoruz. Bununla birlikte; anayasal demokrasimizde “devlet iktidarını” oluşturan yasama, yürütme ve yargı organları arasındaki güçler ayrılığı ilkesinin ve bu güçler arasındaki “medeni iş bölümünün” gerektirdiği gibi; gerek yasamanın ve yürütmenin görev ve yetkilerinin, gerekse bireyin ya da toplumun temel hak ve özgürlüklerinin sınırlarını ve/veya bunların sınırlanmasının sınırlarını evrensel ve üstün hukuk ilkelerine, anayasal ve yasal hukuk kurallarına, açık, çoğulcu ve katılımcı demokratik toplumun gereksinimlerine uygun olarak belirleme yetki ve görevi bulunan yargı organın aktörleri olan mahkemelerin ve yargıçların tutum ve davranışlarının etki ve sonuçları üzerinde içten ve yapıcı bir özeleştiri, yargı yönetiminin en etkin aktörü olan HSYK yönünden ise eleştirinin tarihsel ve toplumsal bir sorumluluk olduğuna inanıyoruz.

Bu anlamda, “12 Eylül 2010 Referandumu” öncesi ve sonrası siyasetin kullandığı çatışma dili, bu dilin getirdiği toplumsal ayrışmanın izdüşümünün HSYK’nın oluşumunda ve sonraki uygulamalarında belirleyici olduğunu söylemek yanıltıcı olmayacaktır. Ancak, sanıyoruz ki bu süreçten gerek kurumsal olarak HSYK, yürütme ve yasama organları; gerekse yargılama faaliyetinin öznesi durumunda yargıç ve savcıların yapacağı sağlıklı ve nesnel değerlendirmeler sonucu elde edeceği çıkarsamalar, özelde yargının, genelde demokrasimiz ve toplumumuzun çok önemli kazanımları olacaktır.

BAĞIMSIZ YARGI ve HSYK’NIN İŞLEVİ:

Bu kapsamda, birer hukuk uygulamacısı ve yargıç olarak, dört yıllık geçmişe ilişkin deneyimlerimiz ile birlikte kişisel çıkarımlarımızı paylaşmayı, giderek genel kabul görmüş mesleki gerek ve ilkeleri hatırlatmayı anlamlı buluyoruz: Buna göre;

-Yargı organı ve yargı organının kurumları olan mahkemeler ile yargılama faaliyetinin özneleri olan yargıçlar ve savcılar;  tarihsel, toplumsal ve anayasal konumları gereği “tarafsız”, tarafsızlıklarının bir öncülü olarak mutlaka “bağımsız” olmak zorundadır,

-Bunun bir gereği olarak yargıç ve savcılar, tarafsızlığın nesnel ve öznel görünümlerinin gerektirdiği özveriyi yaşamın her alanında “gönüllü” olarak kabul etmeli, mesleğinin toplumsal işlev ve saygınlığıyla yetinmeyi bilmeli, bunu biricik zenginliği olarak kabul etmelidir,

-Bağımsızlık kurumsal ve kişisel olarak “sorumsuzluk” anlamına gelmediği gibi, aksine anayasal yetki ve görevleri ile çok önemli toplumsal işlevlerinin bir sonucu olarak yargıç ve savcıların; hukukun üstünlüğünün sağlanması, hukukun vazgeçilmezi olarak toplumun “adalet” gereksiniminin “tatmini” bakımından, “yüksek bir vicdan” ve “hakkaniyet” ile “insani ve toplumsal sorumluluk” taşıması gerekmektedir,

-Bizim de içinde yer aldığımız çağdaşımız toplumların tarihsel ve toplumsal süreç içinde elde ettiği deneyimlerle oluşturduğu demokratik toplum gereklerine uygun olarak Anayasamızda demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olarak nitelenen Cumhuriyetimizin; yargı dışındaki organları olan yasama ve yürütme organları anayasal ve yasal yetki ve görevlerini, yargı organıyla aralarında “medeni iş bölümü” gereği, yargının anayasal ve toplumsal işlevine uygun olarak etkin, etkili, yetkin ve saygın konumunu koruyacak biçimde yerine getirmeli; yargı bağımsızlığının yasamanın anayasal yetki ve görevlerini, yürütmenin anayasal ve yasal yetki ve görevlerini hukukun üstünlüğü çerçevesinde yerine getirmesinin de güvencesi olduğunu bilerek, yargı organı ile ülkemize özgü olarak süregelen çatışma dili ve algısı yerine, iş bölümü içinde devletimizin anayasal niteliklerinin korunup geliştirilmesinde “ortak” olarak algılamalıdır,

-Yargı; bir anayasal organ olarak, hukukun üstünlüğünün sağlanması, toplumda hukukun amaçladığı adaletin kurulması, toplumsal yada kişisel her türlü uyuşmazlık yada çatışmada adaletin korunması yada kurulup, korunması amacı dışında, hiçbir amaca hizmet etmemelidir.

Yukarıda anılan ilkelerin yaşama geçirilmesinde HSYK’nın oluşumu ve işleyişinin ne kadar önemli olduğu, yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığının gerek nesnel, gerekse öznel görüntüsü bakımından; HSYK’nın da her türlü siyasal tercih, toplumsal sınıf, zümre, etnik yapı ya da inanç biçiminden, her türlü hukuksal veya hukukdışı güç odağının etki ve egemenliğinden bağışıklanmış olması gerektiği, sanıyoruz yaşanan kısa geçmişin deneyim ve sonuçları ile açıkça görülmüştür.

NASIL BİR SEÇİM ve NASIL BİR HSYK?

Bizler bütün bu deneyim ve değerlendirmeler karşısında; önümüzdeki HSYK seçimlerinin; özellikle güncel siyasete egemen olan ayrıştırıcı ve çatışmacı dil ve anlayış üzerinden yürütülmemesi; aksine yargıç ve savcılarımızın tümünün benimsemesi gereken mesleki ilke ve gerekler üzerinden, HSYK’nın da varlık nedeni olan “yargı bağımsızlığı” ve “yargıç güvencesini” yargı kamuoyunca benimsenmiş, sahip çıkılan, sağlam temellere kavuşturma amacına hizmet edecek ilke ve değerler üzerinden yürütülmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Bu bakımdan, gereksinim duyduğumuz mesleki ilke ve değerlerin belirlenmesi ve yaşama geçirilmesinde, bir yargı yönetimi kurumu olan HSYK’nın oluşumu ve işleyişi bakımından öncelikle;

-HSYK’nın oluşumu ve işleyişinde egemen olması gerektiğini düşündüğümüz ilke ve kuralları “katılımcı” yöntemlerle belirleyecek,

-Yargıç ve savcıların atama, terfi, disiplin işlemlerinde “öngörülebilir” kuralları yerleşik kılacak,

-Bu ilke ve kuralların “hakkaniyetle” ve “eşit” bir biçimde uygulandığının denetlenmesine olanak tanıyacak “katılım” ve “kamuoyu denetimi” olanağı sağlayacak “açıklıkta”  uygulayacak bir oluşum ve işleyişin yaşama geçirilmesi gerekmektedir.

Sanıyoruz, bu aşamadan sonra bizlerin HSYK üyeliğine neden, nasıl ve hangi amaçlarla aday olduğumuzun da değerli meslektaşlarımıza açıklanması gerekmektedir.

HSYK ÜYELİĞİNE NEDEN ve NASIL ADAY OLDUK?

Yukarıda özetlemeye çalıştığımız dört yıllık süre içinde her birimiz birer yargıç olarak üstlendiğimiz görevleri, bir yargıç sorumluluğu içinde yerine getirdik. Bir yandan bir yargıç ve yurttaş olarak, yaşanan toplumsal ve siyasal tartışmalarda yargıya biçilen rol, yargıçların, yargı yerlerinin ve yargı kararlarının topluma sunulma biçimi, bütün bu süreçte güvenilirliğimize ve toplumsal saygınlığımıza yönelik oluşan olumsuz algıdan rahatsız olurken, bir yandan da tarihsel sorumluluğu olan birer birey olarak “ne yapmalıyız” sorusunu hem kendi içimizde, hem de mesleki ortamlarda sorduk ve yanıtını aramaya çalıştık.

Dolayısıyla, bu süreçte gerek yargı kamuoyunda, gerekse toplumumuzda, yargının anayasal konumunun gerektirdiği tarafsızlık ve saygınlığı bakımından yaşanan olumsuzlukların temelinde, “yargının bağımsızlığı” bakımından toplumda yaratılan duraksamanın; mesleki “özgüven” eksikliğimizin temelinde ise, “yargıç güvencesi” bakımından yaşadığımız duraksamanın yattığı sonucuna vardık.

Bu kapsamda, kişisel olarak yargıç ya da savcıların mesleki kişiliklerindeki eksikliklerden çok daha önemlisinin, belki de bu olumsuzlukların nedeninin, kurumsal olarak HSYK’nın 2010 yılında oluşum biçimi ve işleyişindeki “bağımsızlık” ve “tarafsızlık” algısındaki olumsuzluklar olduğu düşüncesindeyiz. Şüphesiz bu olumsuzlukların kaynağının, HSYK’da geçmiş dört yıl süresince görev yapmış olan meslektaşlarımızın öznel nitelikleri ve mesleki kişiliklerindeki olumsuzluklar olduğunu düşünmek hem kolaycılık, hem de pek çoğu kişisel olarak tanıdığımız meslektaşlarımıza haksızlık olacaktır. Diğer yandan, varsa arkadaşlarımızın kişisel sorumluluklarını tarih ortaya koyacak, toplum vicdanı onları yargılayacak, belki de zaman içinde her biri en azından yargı kamuoyu önünde özeleştirilerini yapacaklardır. Bize göre, bütün bu olumsuzlukların temelinde; dar siyasetin dönemsel çatışma ve ayrışmacı dilinin HSYK seçimlerine egemen olması, sonrası uygulamalarında bu olumsuz dil ve ayrışmanın yargıdaki izdüşümünün gölgesinde kalmasından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle, önümüzdeki yenileme seçimleri sürecinde geçmişin deneyimleri gözönünde bulundurulmalı, yine siyasetin ötekileştirici, ayrıştırıcı ve çatışmacı diline teslim olunmamalıdır. Yargıç ve savcıların, HSYK seçimi sürecinde varsa siyasal eğilimleri, etnik, dinsel ya da mezhepsel ya da başkaca toplumsal aidiyetleri üzerinden ayrışmak, giderek toplumumuzda bir zenginlik olan bu nitelikleri bir çatışma konusu yapmak gibi bir hataya asla düşmeyecekleri konusunda hiçbir duraksamamız bulunmamaktadır.

Bizler yargıç ve savcıların, tüm kişisel değer, eğilim ve niteliklerinin üzerinde, yargı görevinin gerektirdiği tarafsızlık ve bağımsızlık konusunda bir mesleki üst kimlik oluşturduklarına, en temel ve öncelikli gereksinimlerinin de bu üst kimliğin toplumdaki saygınlık ve güvenilirliğinin sağlanması, giderek mesleki özgüvenlerinin kurulması olduğuna inanıyoruz. Bu nedenle, bugüne kadar üstlendiğimiz görevlerin toplumsal saygınlığı ile yetinerek, yargıçlık görevinin gerektirdiği bağımsızlık ve tarafsızlık ilkeleri ile hukukun üstünlüğünü yaşama geçirip, toplumun adalet gereksinimini karşılama gerekliliğinin sorumluluğu ile hareket eden, bu kapsamda mesleğinin gerektirdiği her türlü özveriyi gönüllü olarak yerine getirmeye çalışan meslektaşlarınız olarak, yargının toplumsal saygınlığını ve mesleki özgüvenimizi korumak ve geliştirmek için HSYK üyeliğine aday olmaya karar verdik.

YARSAV ve YARGIÇLAR SENDİKASI DESTEĞİ ve ÖNEMİ:

Bu çerçevede, kimimizin daha önce yöneticisi, kimimizin üyesi olduğu, kimimizin ise daha önce hiçbir ilişki içinde olmadığı, ancak Tüzüğündeki ilkeleri bir yargıç olarak duraksamasız benimsediğimiz, yargı kamuoyunda yasal ve meşru iki meslek örgütü olan Yargıçlar ve Savcılar Birliği ile Yargıçlar Sendikası’nın üyelerinin eğilim yoklamalarında isimlerimize gösterdiği teveccüh ile özellikle yönetimlerinin aday olmamız konusunda verdiği destek ve gösterdiği güvenin,  adaylık konusundaki kişisel kararımıza ve özgüvenimize büyük katkı sunduğunu belirtmek isteriz. Her iki sivil toplum kuruluşunun geçmişte yargı bağımsızlığına yönelik tutumlarının, benimsediği ve egemen kılmaya çalıştığı mesleki etik kuralların, her birimizin mesleki geçmişinde uymaya ve korumaya çalıştığı ilke ve değerlerle özdeş olması nedeniyle, her iki örgütün seçim sürecinde göstereceği desteği çok önemsiyoruz. Ancak, bizler her iki örgütün üyelerinin seçim sonuçlarına “niceliksel” etkisini değil, tüzüklerindeki amaç, mesleki ilke ve değerlere inandığımız ve bunların yargı bağımsızlığı ve yargıçlık güvencesinin öncülleri olduğunu kabul ettiğimiz için, yargının iktidar savaşlarının tarafları arasında bir seçeneğe zorlanması ve seçeneksiz kılınmasının önüne geçilmesinin acil bir toplumsal gereksinime karşılık geldiğine inandığımız için bu “nitelikli” desteği önemsiyoruz. Dolayısıyla, temelde yargı bağımsızlığı ve yargıçlık güvencesini, yargının toplumsal işlevinin gerektirdiği tarafsızlık ilkesini önemseyen, HSYK aracılığıyla yargıyı anayasal güçler arasında olması gerektiği “eşit” bir güç haline getirmek ve diğer tüm iktidar odaklarının etki ve güdümünden bağışıklamak isteyen her meslek örgütünün ve meslektaşımızın seçim sürecinde vereceği desteği de anlamlı ve önemli buluyoruz.

 

Bu ilke ve değerlerin seçim sürecinde oya dönüşüp dönüşmeyeceğini, niceliksel karşılığı ve yönünü bilmemekle birlikte, niteliksel olarak meslektaşlarımızın tümünün benimsediği ilke ve değerler olduğuna inanıyor, sonuçta bizim isimlerimiz dâhil isimler ve grupların değil, mesleki ilke ve değerlerimizin, giderek yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesinin kazanmasını diliyoruz.

SONUÇ OLARAK:

HSYK’nın oluşumunda ve işleyişinde, yargıçlık onuru ve kimliği ile asla bağdaşmayacak olan ve eleştirilegelen “itaat” ve “biat” kültürü yada gayrimeşru örgütlenmelere “aidiyet” yerine; meslektaşlarımızı bir yargıç ve savcı olarak “bağımsız”, birey olarak “özgür”, insan olarak “güvende” ve “mutlu” kılacak; açık, katılımcı, denetlenebilir ilkeleri egemen kılmaya aday olduğumuzun; HSYK ve üyeliği dahil, meslek içinde hiyerarşi görünümü veren, kendi içimizde elitler yada ayrıcalıklı makamlar oluşturduğu algısı yaratan, yargı oligarşisinin de gücüne güç katagelen bütün mesleki unvanları “önemsizleştirerek”; yargılama faaliyetinin toplumsal önemi üzerinden meslektaşlarımızı ve üstlendikleri görevleri “değerli” kılmaya çalışacağımızın bilinmesini isteriz.

Berrin KARINCA

İdari Yargıç

M. Önder TEKİN

İdari Yargıç

Tarık ÖZDİREK

İdari Yargıç