Yargıyı Yıpratıcı Söylemler Hakkında Basın Açıklaması

Uzunca süredir devam eden ancak son günlerde artık çığırından çıkan bir sorumsuzlukla topyekün yargı kurumunu yıpratmaya, siyasete malzeme ve araç yapmaya yönelik bir tartışmayı, üzüntü ve utançla izlemekteyiz.

Öncelikle şunu ifade etmeliyiz ki; sonuçlarını yıl içinde hep beraber bir gerilim filmi seyredercesine kare kare izlediğimiz, bizim YARSAV olarak içerden, bir anlamda tam merkezinden bakıp sakıncalarını, tehlikelerini, yol açacaklarını (bugün itibariyle olanları)   kapı kapı, kürsü kürsü, ekran ekran anlattığımız, arkasındaki zihniyet ve hukuksal kalıplarla örtülü niyet konusundaki düşüncelerimizi toplumumuza belki de tam aktaramadığımız bir anayasa referandumunun ardından geçen bir yıl, yargı için ancak yüzyıla sığabilecek bir dönüştürme, başkalaştırma, yeniden formatlama, genetikle oynama operasyonları ile geçmiştir. Hatırlamadığımız kez ifade ettiğimiz üzere, Türk yargısının demokratik görünümlü süreçlerle işlevsiz korkuluğa dönüştürülme olgusunun mimarı,  yürütmenin doğrudan yargının yönetimine el koyduğu, atananın seçtirildiği, seçilenin ihtiyaç anında bu sefer atandığı, ama son sözü yürütmenin yani Adalet Bakanının söylediği bugünkü HSYK´dır.

Gelinen süreçte yargı siyasallaşmış ve herkesin bir yerinden tuttuğu siyasi bir polemik nesnesi yapılmıştır. Bunun sonucunda da toplum nezdinde yargıya güven sarsılmış ve yargı mensupları adeta şamar oğlanına döndürülmüştür. Oysa ki yargıcın hukuksuzluklarla mücadelesinde arkasında toplumun güveninden başka dayanağı yoktur.  Evleri ve işyerleri birbirine karışmış yargı emekçilerinin gerçek sığınağı da bu inanç ve güvendir.

Yürütme kurumlarının önde gelen temsilcileri, siyasi parti yöneticileri ve ayrıca basın yayın organlarınca, yargı kurumu ve işleyen yargısal süreçlere ilişkin olarak, yargı mensuplarının kişiliklerini doğrudan hedef alan, eleştirinin kabul edilebilir sınırlarının çok ötesinde, bazen hezeyan derecesinde ve içlerindeki hamlıkları beyanla ayan kılan yorum ve açıklamalar yapılmaktadır. Bu sorumsuz açıklamalarla yargı, kurum ve mensupları ile bir iktidar mücadelesinin aracı ve malzemesi yapılmak-gösterilmek suretiyle topluma karşı en büyük kötülük işlenmektedir.

Konumunu ve sınırlarını unutarak yargıya yönelik  “Bundan sonra bu tür kararlar verilmeyecek” emrivakilerini, “Yargı vesayeti” kavramsallaştırmalarını ve içeriği keyfe göre doldurulan bu nitelemeyi kendisine ters gelen her yargısal tasarrufun arkasından yerli yersiz kullanmaları, “Kendi çocukları olsaydı bu kararı verirler miydi?” türünden yargı mensuplarının kendi yakınlarının davalarına tam da bu nedenle bakamayacakları yolundaki temel hukuk anlayışını gözlerden kaçırarak topluma hoş görünme-popülizm kokan beyanları, yargı mensupları ile ilgili nefret suçu oluşturan etnik ima ve isnatları, yine namus ölçerliğe kalkışma hafifliklerini, göstere göstere yargıç ve savcı tasfiyelerini ve sorumluluk makamlarını hali hazırda işgal edenlerin etkileri kendilerine ait olmayan geleceğe sari buna benzer daha bir sürü sorumsuz tavır ve tutumlarını, hukuka saygı zaafiyetlerini, sistemin taşıyıcı kolonlarından olan yargıya mütemadiyen vurulan darbeler olarak görüyoruz.

Erkler ayrılığı üzerine yapılandırılan çağdaş demokrasilerde, yasama ve yürütme gücü, bağımsızlık niteliği vazgeçilmez özelliği olan yargı ile dengelenmiştir. Kuşkusuz, yargının bağımsızlığı mutlak dokunulmazlık ifade etmemektedir. Varoluşsal anlamını denetim fonksiyonunda bulan bir erkin, denetim dışı olmak gibi bir talep ve arayışı, yargıçların da eleştiriden masuniyet ile kutsanma ve dogmatik bir kabul beklentileri olamaz. Ancak değerlendirme ve eleştiri yapılırken yargının toplumdaki özel rolüne dikkat edilmelidir. Görevini layıkıyla yapması durumunda adaletin garantörü olarak yargıçların toplumun güvenini kazanmaları çok önemlidir. Yargıçların toplum ve devlet içindeki konumları, işlevleri ve önemleri göz önünde bulundurularak eleştiri ve değerlendirmelerde dikkatli olunması, yargıya sahip çıkılarak onun yüceltilmesi herkesin ortak görevi olmalıdır. Bu yüzden bu güvenin özellikle yıkıcı ve temelsiz saldırılara karşı korunması gereklidir.

Yargının usulsüz ve ölçüsüz eleştirilmesi, son derece tehlikeli bir eğilimdir. Sorumluluk sahiplerinin bu konudaki öncülüklerini esefle karşılıyoruz. Yasamanın yürütmenin içinde eridiği, buharlaştığı ülkemizde yargının da zayıflatılması ile toplum, ancak kendine tabi olanlara bahşedilecek, diğerlerinden esirgenecek insafa terk edilecektir. Hukukla dizginlenmeyen Leviathan’ın icraatlarından geriye kalan, aradan onyıllar, hatta yüzyıllar geçse de özürle üzeri örtülemeyecek olan kan, gözyaşı ve utançtır.

Yargıyı adaletin tesisi noktasında etkisiz, ancak derin siyasi amaçlara yönelik ise araç kılma, yönlendirme ve kullanmaya teşebbüs fiilleri ile suçun sınırları içinde dolaşan ve hukukun asla himaye etmeyeceği kişi ve kurumların tahribatlarını, yetkililerin ilgisine ve adına karar verdiğimiz toplumun takdirine arz ederiz.

YARSAV YÖNETİM KURULU