Yargıç Ve Cumhuriyet Savcılığı Alımlarında Mülakat Sistemi Hakkında Açıklama

Uzun yıllardır Adalet Bakanlığı bürokratları ağırlıklı bir kurul tarafından yapılan yargıç ve savcı adaylığı mülakatlarına yönelik her dönem var olan şikâyetler her geçen gün daha yüksek sesle dile getirilmeye devam etmektedir. Sorun tüm yetkili kişi ve kurumlarca gayet iyi bilinmesine rağmen, yargı iktidarını ele geçirenlerce kadrolaşmaya elverişliliği nedeniyle, çözümü konusunda gerekli adımlar atılmamaktadır. Bu konuda Adalet Bakanlığı sınav yönetmeliğinin değiştirilerek, mülakatların kaldırılması ya da şeffaf şekilde bağımsız kurullar tarafından yapılması için Bakanlığa yaptığımız başvurulardan ve şaibe altındaki mülakatların iptali için açtığımız davalardan maalesef bir sonuç alınamamıştır.

En son 2015 Aralık ayı başında açıklanan yargıçlık sınavı sonuçları da göstermiştir ki; Adalet Bakanlığı tarafından yapılan yargıç adaylığı sınavlarında; adalet, şeffaflık, liyakat, özen eksiklikleri had safhadadır. Dahası, yakın görülenlere kayırmacılık ve öteki görülenlere karşı negatif ayrımcılık yapıldığı iddiaları artmıştır. Yargı erkinin niteliğini, liyakati, ehliyeti dikkate almayan, bizden/öteki mantığı ile hareket edilerek yapılan mülakatlar, siyasi iktidarın devlet yönetimindeki hareket tarzını mülakat komisyonu eliyle yargı alanına taşıdığının tanıklığını yapmakta ve yargıyı tamamen kontrol altında tutarak toplumu dizayn etmek için bir aparat olarak kullanmak isteyen siyasal anlayışın, yargıyı ne denli kuşattığının acı bir göstergesi olarak zihinlere kazınmaktadır.

Bize ulaşan şikâyet pek çok olmakla birlikte birkaç örnek vermek gerekirse; YARSAV üyesi bir Cumhuriyet Savcısı, Adli Yargı Hâkimliği yazılı sınavına giren kızının, 90 üzeri puan alarak, 9000 aday arasında 71. olduğu halde, mülakat sonucunda başarısız sayılarak elendiğini açıklamıştır.

Bir başka aday, yazılı sınavda 86 puan almasına, İngiltere’nin en iyi üçüncü, dünyanın ise en iyi elli üniversitesi içerisinde sayılan üniversitelerden birinde ceza hukuku alanında yüksek lisans yapmasına, hukuk fakültesini birincilikle bitirmesine rağmen, mülakat sınavında elendiğini bildirmiştir.

Günümüzde şiddetle gereksinimini hissettiğimiz toplumun yargıya güveni, tüm dünyada olduğu gibi ancak kaliteli ve hakkaniyetli bir seçme sistemi ile sağlanabilir. Ancak ekipçilik ve dışlayıcılık konseptiyle hareket eden mülakat komisyonlarının yaptığı yargıç ve savcı adaylığı sınav yöntem ve sonuçları, toplumun ve özelde hukukçuluğu meslek edinmek isteyen gençlerin vicdanında; bırakın yargıya güveni sağlamayı, varoluş nedeni adaleti sağlamak olan bir yapının kendi içinde bile adaletin kırıntısının olmadığını acımasızca hissettirmektedir.

Demokratik hukuk devletlerinde yargı erkinin başat değerleri olan yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi, yalnızca yargıçların mesleğe kabullerinden sonraki süreç ile sınırlı değildir. Mesleğe giriş ve kabul yöntemleri de söz konusu bağımsızlığın ve güvencenin ayrılmaz bir parçasıdır.

Birleşmiş Milletler tarafından 1985 yılında kabul edilen “Yargı Bağımsızlığına Dair Temel İlkeler”; yargıçların gerekli hukuk eğitimini ve niteliklerini almış, dürüst, ehliyetli kişiler arasından seçileceğini belirttikten sonra, yargısal görevlere seçim yöntemlerinin düzenlenmesinde, uygunsuz saiklerle atama yapılmasını engelleyici önlemlerin getirilmesinin gerekli olduğunu ve yargıçların seçiminde, bir kişiye karşı ırk, renk, cinsiyet, din, siyasi veya diğer fikirler, milli veya sosyal köken gibi düşüncelerle hiçbir ayırım yapılamayacağını vurgulamaktadır.

Yine Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, “Yargıçların Rolü, Etkinliği ve Bağımsızlığı” konusunda 13.10.1994 günlü, R (94) 12 sayılı Tavsiye Kararında; “yargıçların mesleki kariyerlerine ilişkin tüm kararların objektif kriterlere dayanması, yargıçların seçimi ve kariyerlerinin; nitelik, dürüstlük, yetenek ve etkinliklerini de gözeten liyakat esasına göre olması ve bu konuda karar veren merciin hükümet ve idareden bağımsız olması” gerektiğini ifade etmektedir.

Avrupa Yargıçlar Danışma Konseyi de 2001 yılında yayınladığı 1 No’lu Görüş’ünde, “yargıçların mesleğe kabulü veya kariyerleri ile ilgili tüm kararların objektif kıstaslara dayanması, bağımsız bir merci tarafından ve anılan özellikteki kıstaslardan başka bir temelde karar alınmasına engel olacak teminatlar altında alınması” gerektiğini değerlendirmiştir.

Mülâkat yöntemi, objektif kriterlerin belirlenmediği ve gerekli önlemlerin alınmamış olduğu durumlarda, sübjektifliğe ve keyfiliğe kapı aralaması ve hukuksal denetime elverişsizliği nedeniyle, yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi ile bağdaştırılabilir nitelikte değildir.

2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun 9. maddesinde; “Mülâkat, ilgilinin;

 a) Muhakeme gücünün,

 b) Bir konuyu kavrayıp özetleme ve ifade yeteneğinin,

 c) Genel ve fizikî görünümünün, davranış ve tepkilerinin mesleğe uygunluğunun ve liyakatinin,

 d) Yetenek ve kültürünün,

 e) Çağdaş bilimsel ve teknolojik gelişmelere açıklığının,

 puan vermek suretiyle değerlendirilmesi yöntemidir.” şeklinde tanımlanmıştır. Aynı Kanun’un 9/A maddesinin gerekçesinde de; mülakatın sınav niteliğinin olmadığı, sadece adayların meslek için gerekli olan genel ve fiziki görünüm, intikal ve kavrama yeteneği gibi özelliklere sahip olup olmadıklarının saptanmasına yönelik olduğu açıklanmıştır. Anayasa Mahkemesi kararlarında da; yazılı yarışma sınavında ilgililerin genel yetenek ve genel kültür seviyeleri ile alan bilgisi düzeyleri ölçüldüğünden sözlü sınavda anılan bilgilerin yeniden ölçülmesinin, mülakatın yapılış amacına uygunluk taşımadığı anlaşılmaktadır. Mülakat bir sınav olmadığına göre; hukuk fakültesi mezunu, yazılı sınavda gerekli hukuki ve genel kültür bilgisine sahip oldukları anlaşılan ve mesleklerini yürütmekte bedensel ve ruhsal engellerinin olmadığı konunun uzmanlarından oluşan sağlık kurullarınca onaylanan adayların; mevcut sistem gözönüne alındığında keyfi, hiçbir objektif ölçüt içermeyen, yargısal denetime elverişsiz, bu yönüyle sürekli şaibe altında olan ve ıslahı da kabil görünmeyen mülakata tabi tutulmaksızın adaylığa kabullerinin HSYK tarafından yapılması uygun olacaktır.

Bu nedenle;

  • Belirlenen aday adayları için yapılagelen ancak yazılı sınavın etkisini azaltan ve hukuksal denetime elverişsizliği nedeniyle sübjektifliğe, keyfiliğe kapı aralayan, yargısal denetime olanak vermeyen, Adalet bakanlığı bürokratlarının çoğunlukta olduğu, siyasal etkiye açık, adayların psikolojik durumu, dili kullanma yeteneği, entelektüel birikim ve hukuksal yeterliliğini ölçmekten uzak mevcut mülakat sistemi kaldırılmalıdır. Objektifliğin asgari güvence mekanizmaları oluşturulmalıdır.
  • Kurul tarafından, insan kaynakları biliminin esaslarına uygun şekilde oluşturulacak aday seçme yöntemlerine ilişkin ilke kararları alınmalı ve bu kararlara uygun işlem yapılmalıdır. Yargısal denetime olanak sağlayacak bir sınav altyapısı kurulmalıdır.

Mülakatın kaldırılmaması durumunda;

  • Mülakat kurulları; objektif kriterlere göre belirlenen, bağımsız, tarafsız, davranış bilimleri konusunda uzman, yetkin kişilerden oluşturulmalıdır. Kurullarda Adalet Bakanlığının hâkimiyetine son verilmelidir.
  • Mesleğe kabul için yapılan yazılı sınav sonucunda, alınacak aday sayısının iki katını geçmeyecek sayıda aday adayı belirlenmelidir. Açıkça göreve engel bir durumu olmayan adaylar dışındakiler başarılı bulunmalıdır.
  • Mülakatlar şeffaf yapılmalı, yargı denetimine olanak verecek şekilde, ses ve görüntü kaydı alınmalı, önceden uzman bir heyet tarafından hazırlanmış soru havuzundan kur´a ile adayın soruyu seçmesi sağlanmalı, değerlendirme ve puanlama gerekçelendirilmeli, mülakatın amacına uygun soru ve yanıtlar tutanağa geçirilmeli ve mülakat komisyonlarında meslek örgütlerinden gözlemci bulundurulmalıdır. Aday adayları ile ilgili olarak yapılacak değerlendirme sonucunda ortaya çıkan kabul veya ret kararları gerekçeleri ile açıklanmalıdır.
  • Yazılı sınavı geçen adayların meslek için gerekli olan genel ve fiziki görünüm, intikal ve kavrama yeteneği gibi özelliklere sahip olup olmadıklarının saptanmasına yönelik mülakatın birkaç dakikalık bir görüşmeyle sağlıklı sonuçlandırılması mümkün olmadığından birkaç aşamalı ve sürece yayılan bir sistem kurulmalı, adayların psikolojik olarak mesleğe uygunluk değerlendirmesi daha geniş bir zaman dilimi içinde ayrıca yapılmalıdır.

Mülakat sorunu çözülmediği sürece, yapılan sınavlar şaibeli olmaya devam edecek, bu durum, toplumun adalet duygularını ve yargıya güvenini daha da sarsacaktır. Bilinmelidir ki kamuoyuna güven vermeyen mülakatlar sonucu örselenen, toplumun adalet duygusu ve genç meslektaşlarımızın ülkesine ve geleceğine duyduğu güvendir.

Bu sorunun yalnızca yargıç alımlarına özgü olmadığı ve mülakatla seçilen ya da görevde yükselen tüm kamu görevlileri için geçerli olduğu, bu yüzden çözümünün hukuka bağlı yönetim anlayışı ve toplum düzeni için acil zorunluluk olduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Nitekim Adalet Bakanlığı tarafından,  28.12.2015 tarihinde açıklanan ´görevde yükselme´,  bir başka deyişle ´memurluktan müdürlüğe geçiş´ sınav sonuçları hem yargı camiasında hem de toplumda yine büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştır.

Memurların statü değişikliği dışında, maaşlarında ciddi bir iyileştirme getirecek olan sınavlarda sorulan soruların niteliği günlerce konuşulmuştu. Şimdi de yazılı sınavlarda 90 puan ve üzeri not alan çok sayıda adaya mülakatlarda 60 ve altında not verilerek başarısız sayıldıkları, 60 civarı yazılı puanı olanlara ise, mülakatta 90 ve üzeri notlar verilerek müdür yapıldıkları ortaya çıkmıştır.

Toplumun hak ve özgürlüklerinin yönetenlerin takdir ve insafına terkedilmemesi, dolayısıyla temel güvencelerden yoksun kalmaması, keyfiliğin önlenmesi ve kişilerin değil kuralların yönetimini öngören hukuk devletinin hayata geçirilebilmesi için, yukarıda önerdiğimiz şekilde mülakat sisteminin çözüme kavuşturulması öncelikli gündem maddesi olarak ele alınmalıdır.

Kamuoyuna saygı ile duyurulur. 08.01.2016

YARSAV & YARGIÇLAR SENDİKASI