Adlî Yargı Hakim Ve Savcı Adayları İle İdarî Yargı Hakim Adaylarının Fişlenmesi, 02.01.2011

Topyekün bir dinleme, izleme ve fişleme ülkesine dönüşen ülkemizde, Anayasa değişiklik sürecinde iktidar çevrelerinin kampanyasında kullandığı söylemlerden birisinin de Anayasa’nın 20. maddesine eklenen fıkrayla ilgili olarak “fişlemeye son verileceği” vaadi olduğu hatırlardadır. O tarihlerde yaptığımız değerlendirmeler sonucunda, yapılanın aslında fişlemeye son değil, fişlemeye Anayasal dayanak sağlamak olduğu yolunda yaptığımız uyarıların 2.1.2011 (bugün) tarihinde Adalet Bakanının TBMM’de  yaptığı açıklamayla net olarak gerçeklik kazandığını ve artık rahatlıkla yapılan “hakim ve cumhuriyet savcısı adaylarını fişliyoruz ama giyim tarzından ya da alkol aldığından dolayı mesleğe kabul edilmeyen kişi bulunmamaktadır, Bakanlığımızca bu sebepler nedeniyle görevine son verilen herhangi bir aday da bulunmamaktadır” yani fişliyoruz ama az fişliyoruz gibi rahatsız edici açıklamalara da zemin hazırladığını görmekteyiz.

Yapılan Anayasa değişikliği, yönetmeliklerle yargıç ve Cumhuriyet savcısı adaylarının fişlenmesi gerçeğini değiştirmemiştir. Adalet Bakanlığının 2004 yılında çıkardığı Adlî Yargı Hakim Ve Savcı Adayları İle İdarî Yargı Hakim Adaylarının Meslek Öncesi Eğitimlerinin Yaptırılmasının Esas Ve Usullerine İlişkin Yönetmelik hükümleri uyarınca numaralandırılarak ve yönetmeliğe örnekleri eklenen gizli fişlerle aday yargıç ve Cumhuriyet savcıları fişlenmektedirler. Bu işlemlerde yani fişlenmelerinde araç olarak da, en yakınında bulunanlardan objektif olup olmadığı kuşkulu,  fişlemenin doğasına uygun ve gizlice alınan bilgiler kullanılmakta,  temel bir insan hakkı olan özel yaşamları dahi mercek altına alınarak fişlenmektedirler. Bu süreçte adayların görev yaptığı bölgelerdeki meslektaşlarımızdan da adeta birer muhbir gibi bilgi vermesi beklenmektedir. Bu fişlemeler adayların mesleğe kabullerine engel olmasa bile, bütün meslek yaşamları ve kariyerleri sürecinde birer veri tabanı niteliğinde varlıklarını sürdürmektedirler. Bu durumun kanuna uygun olduğu söylemlerine karşı ise, Evrensel Hukuka uygun mu? Anayasa’nın 12. ve 13.  maddelerinde ruhunu bulan temel hak ve özgürlüklerin yasa ile sınırlandırılmasının hakkın özüne dokunamayacağı yolundaki kurala uygun mu? Getirildiği söylenen “İleri demokrasiye” uygun mu? Soruları akla gelmektedir ki, bu soruların yanıtının kamuoyunu tatmin edecek biçimde verilmesi gerektiği kanısını taşıdığımızı kamuoyuna saygı ile duyururuz.  2.1.2011

YARSAV YÖNETİM KURULU