Atama Ve Yer Değiştirme Kararnamesi İle HSYK’nun Almış Olduğu Kararlar Hakkında Basın Açıklaması, 06.08.2009

Konu: Atama ve yer değiştirme kararnamesi ile HSYK’nun almış olduğu son kararlar

BASIN AÇIKLAMASI


Coğrafi teminatın söz konusu olmayıp, süreli görev uygulamasının geçerli olduğu  ülkemizde her yıl oldukça fazla yargıç ve Cumhuriyet savcısının görev yeri değiştirilmektedir. Bu nedenle herkes, bakmakta oldukları dava ve soruşturmaları bırakarak, yeni görev yerlerine hareket etmektedirler. Uygulama bu şekilde olmakla birlikte, HSYK tarafından yapılmış olsa bile, görülmekte olan bir dava ve soruşturmaya “açıkça müdahale amaçlı” bir atama ve yer değiştirme işlemi asla kabul edilemez.

Kamuoyunda yaratılan ayrışma ve medya yoluyla gerçekleştirilen baskılar içinde, HSYK’nun bu yayınların etkisinde kalmadan atama ve yer değiştirme kararnamesini uzayan sürece rağmen çıkarması olumlu ise de; 2009 yaz dönemine ilişkin kararnamede, tüm meslektaşlarımız için hak ettikleri atama ve yer değiştirme işlemlerinin gerçekleştirildiği söylenemez. Atama ve yer değiştirme kararnamelerinin nasıl yapılması gerektiği hakkında 19.7.2007 tarihli basın açıklamamızda ayrıntılara yer verildiğinden, burada tekrarlamaya gerek bulunmamaktadır.

Yargıç ve cumhuriyet savcılarının telefonlarını dinleten Adalet Bakanlığı’nın, atama kararname taslakları görüşmelerinde, dinleme ve izleme kapsamında azımsanmayacak sayıda meslektaşımızın bulunduğu gözetildiğinde, bu meslektaşlarımız hakkında Bakanlık görevlilerince yapılan sunumların, hangi hukuksal kalıp içerisinde HSYK önüne getirildiği de bilinmediğinden, atama kararnamesini bu yönüyle meslektaşlarımız adına eleştirmemek kaçınılmazdır.

HSYK gündemindeki görüşmeler, yasal düzenleme uyarınca gizli ise de, görüşmelere özgü bu gizlilik, atama ve yer değiştirme kararname taslaklarının, atanma isteği bulunan veya kapsama alınan yargıç ve cumhuriyet savcılarına iletilerek belirli süre içerisinde görüşlerinin alınmasının beklenmesine ve bu aşamadan sonra alınan görüşler eklenerek HSYK’na sunulmasına bir engel olmadığı gibi, bunun için bir yasa değişikliği de gerekmemektedir. Uygulamanın bu yolda biçimlenmesi, yargıç güvencesi yönünden önem taşımaktadır.

Son atama ve yer değiştirme kararname sürecine yürütme organının her birimiyle dahil olması ve konunun istihbari takiplere kadar bile vardırılması yargıyı yargıya bırakmamak yönünden ayrıca düşündürücüdür.

HSYK tarafından alınan son kararlar ile atama ve yer değiştirme kararnamesi, hukuk gözlüğüyle okunmalı ve görülmelidir. Hukukun üstünlüğü, etkinliği ve egemenliği için, yargı bağımsızlığı  ve yargıç güvencesi yönünden bu işlemler, kamuoyunun doğru bilgilenmesi için şöyle yorumlanmalıdır:

HSYK, ülke gündeminin ilk sıralarına yerleştirilen bir dava ve soruşturma ile ilgili olarak, atama ve yer değiştirme işlemleri yapmamış, ancak bu noktada söz konusu dava ve soruşturmaların insan hakları ihlalleri ve tartışmaları yaşanmadan, hukuk içerisinde devamını sağlamaya ve bu konudaki tartışmaları sona erdirmeye yönelik bir dizi karar almıştır.

HSYK’nun, hukuk çevrelerinde ve kamuoyunda tartışmalara neden olan iş  ve işlemleri yapan yargıç ve cumhuriyet savcılarını, diğer hukuksal seçenekler kullanılmadan, bu aşamada görev yeri değişikliğine tabi tutmaması kuşkusuz olumludur. Çünkü öncelikle anılan iş ve işlemlerin yargısal denetimi yapılmadan veya bunun için yargısal denetim yoluna teşebbüs edilmeden, HSYK’nun böyle bir atama ve yer değiştirme işlemi yapması, görülmekte olan dava ve soruşturmaya müdahale niteliğinde algılanabilecektir. Bu nedenle ülkedeki her türlü ayrışmaya, medyanın baskıcı ve yönlendirici yayınlarına rağmen, HSYK’nun hukuk içerisinde kalıp, evrensel ilkeleri gözeterek olaya yaklaşması, hukuk devleti açısından önemli bir kazançtır.

Ancak bu kazancın anlaşılabilmesi için, HSYK kararlarının hukuksal yönden yorumlanması  ve gereğinin de yerine getirilmesi gerekmektedir:

HSYK’nun bu atama ve yer değiştirme işlemleri sırasında almış olduğu bir dizi karar, Adalet Bakanlığı yönünden bağlayıcı  olmayıp tavsiye kararı niteliğindedir. Ancak bu tavsiye kararlarına uyulması veya uyulmamasının, sürecin hukuk içerisinde işlemesi yönünden gelecekte yapılabilecek işlemlere dayanak oluşturması yönünden, kuşkusuz farklı sonuçları vardır. Sonuçta tavsiye kararı niteliğindeki bu kararların yaşama geçirilmesi, yasal düzenlemeler gereği bütünüyle Adalet Bakanlığının atacağı adımlara bağlı olup, bu durum Adalet Bakanlığı’nın sorumluluğunu artırmaktadır. Kararların gereğinin yerine getirilmemesinden, hiçbir gerekçe ile uzak durulup, kamuoyu yanıltılmamalıdır. Çünkü Adalet Bakanlığına yapılan tavsiyeler, tarafsız ve etkin soruşturma ile adil yargılanma ortamının korunmasına yönelik evrensel ölçütlere uygun tavsiyelerdir. Geçmiş olağanüstü dönemlerin hep insan hakları ihlalleri ile akıllara gelmesi, adil yargılanma ortamının sağlanamamasından kaynaklanmıştır. Bugün geçmiş olağanüstü dönemlerdeki tartışmaların yaşanmaması için ve gelecekte de bugünkü sürecin insan hakları ihlalleri ile anımsanmaması için, HSYK üzerine düşen sorumluluğu bu yönüyle yerine getirmiştir. Bu durum tarihi bir fırsattır ve HSYK hukuka sahiplenmiştir. Bu nedenle devlet, tarafsız ve etkin soruşturma ile adil yargılama koşullarını sağlamakla yükümlü olup, HSYK’nun almış olduğu kararlar bu eksende algılanmalı ve başkaca hiçbir biçimde etiketlenmemelidir.

Adalet Bakanlığı  tarafından, insan hakları ihlalleri iddialarının ortadan kaldırılması ve artarak devam etmemesi için tavsiye kararlarının gereğinin, etkin ve objektif biçimde sürüncemede bırakmadan yerine getirilmesi durumunda, süreç bütünüyle hukuk içerisinde yürüyecektir. Adalet Bakanlığı tarafından bu tavsiye kararları gereğinin yerine getirilmemesi durumunda  ise, yeni insan hakları ihlallerinin yaşanmaması ve bu konudaki tartışmaların sona ermesi için, tartışmalı iş ve işlemlere imza atan yargıç ve Cumhuriyet savcıları hakkında önümüzdeki kararnamelerde yapılabilecek olası yer değişiklikleri ve yerlerine yapılabilecek yeni atamalar, evrensel ölçütler ışığında dava ve soruşturmaya müdahale olarak değil, aksine yeni görevlendirilecek yargıç ve cumhuriyet savcıları tarafından hukuk içerisinde yürütülmesini sağlamaya yönelik olacaktır. Süreci ve sonucu belirleyecek olan Adalet Bakanlığıdır. Bu uygulama evrensel ölçütlerin gereğidir. Nitekim, YARSAV’ın insan hakları ihlallerinin gündemden düşmesini amaçlayan ve soruşturmanın tarafsızlıkla devamına yönelik 12.01.2009 tarihli basın açıklamasındaki düşüncelerin benzerlerine, bu açıklamanın iletildiği AB parlamentosunda oylanan raporda da yer verilmiş, insan hakları ihlalleri yaşanmadan sürecin tarafsızlıkla devam etmesi vurgulanmıştır. Bu nedenle HSYK’nun bu paralelde değerlendirilmesi gereken tavsiye kararlarından sonra, gelecekteki iş ve işlemlerin benzer iddialarla tartışmalı kılınmaması için sürecin hukuk içerisinde yürütülmesini sağlamaya yönelik adımları atma sorumluluğu bütünüyle ve sadece Adalet Bakanlığına aittir. Adalet Bakanlığı bu sorumluluktan kaçmamalı, sürüncemede bırakmamalı, kamuoyu yanıltılmamalıdır.

Temel yasaların yakın zamanda yenilenmiş olduğu gözetildiğinde, bir çok konuda henüz içtihatların açıkça ortaya çıkmadığı bilinmektedir. Bu bağlamda, bir çok konudaki iş ve işlemler, bugüne kadar yargısal denetim açısından Yargıtay’a taşınmamış olduğundan, maddelerin nasıl yorumlanıp uygulanması gerektiği yolundaki içtihatlar henüz oluşmamıştır. Bu eksiklik ortamında da hukuksal tartışmalar ve insan hakları ihlalleri daha önce yapılanlardan farklı içerik ve boyuttaki işlemlerle artarak devam etmektedir. Olayın bu boyutu da, insan hakları ve temel özgürlükler alanındaki sorunların artarak devam etmesine neden olmaktadır.

Konu: Atama ve yer değiştirme kararnamesi ile HSYK’nun almış olduğu son kararlar

BASIN AÇIKLAMASI

Coğrafi teminatın söz konusu olmayıp, süreli görev uygulamasının geçerli olduğu  ülkemizde her yıl oldukça fazla yargıç ve Cumhuriyet savcısının görev yeri değiştirilmektedir. Bu nedenle herkes, bakmakta oldukları dava ve soruşturmaları bırakarak, yeni görev yerlerine hareket etmektedirler. Uygulama bu şekilde olmakla birlikte, HSYK tarafından yapılmış olsa bile, görülmekte olan bir dava ve soruşturmaya “açıkça müdahale amaçlı” bir atama ve yer değiştirme işlemi asla kabul edilemez.

Kamuoyunda yaratılan ayrışma ve medya yoluyla gerçekleştirilen baskılar içinde, HSYK’nun bu yayınların etkisinde kalmadan atama ve yer değiştirme kararnamesini uzayan sürece rağmen çıkarması olumlu ise de; 2009 yaz dönemine ilişkin kararnamede, tüm meslektaşlarımız için hak ettikleri atama ve yer değiştirme işlemlerinin gerçekleştirildiği söylenemez. Atama ve yer değiştirme kararnamelerinin nasıl yapılması gerektiği hakkında 19.7.2007 tarihli basın açıklamamızda ayrıntılara yer verildiğinden, burada tekrarlamaya gerek bulunmamaktadır.

Yargıç ve cumhuriyet savcılarının telefonlarını dinleten Adalet Bakanlığı’nın, atama kararname taslakları görüşmelerinde, dinleme ve izleme kapsamında azımsanmayacak sayıda meslektaşımızın bulunduğu gözetildiğinde, bu meslektaşlarımız hakkında Bakanlık görevlilerince yapılan sunumların, hangi hukuksal kalıp içerisinde HSYK önüne getirildiği de bilinmediğinden, atama kararnamesini bu yönüyle meslektaşlarımız adına eleştirmemek kaçınılmazdır.

HSYK gündemindeki görüşmeler, yasal düzenleme uyarınca gizli ise de, görüşmelere özgü bu gizlilik, atama ve yer değiştirme kararname taslaklarının, atanma isteği bulunan veya kapsama alınan yargıç ve cumhuriyet savcılarına iletilerek belirli süre içerisinde görüşlerinin alınmasının beklenmesine ve bu aşamadan sonra alınan görüşler eklenerek HSYK’na sunulmasına bir engel olmadığı gibi, bunun için bir yasa değişikliği de gerekmemektedir. Uygulamanın bu yolda biçimlenmesi, yargıç güvencesi yönünden önem taşımaktadır.

Son atama ve yer değiştirme kararname sürecine yürütme organının her birimiyle dahil olması ve konunun istihbari takiplere kadar bile vardırılması yargıyı yargıya bırakmamak yönünden ayrıca düşündürücüdür.

HSYK tarafından alınan son kararlar ile atama ve yer değiştirme kararnamesi, hukuk gözlüğüyle okunmalı ve görülmelidir. Hukukun üstünlüğü, etkinliği ve egemenliği için, yargı bağımsızlığı  ve yargıç güvencesi yönünden bu işlemler, kamuoyunun doğru bilgilenmesi için şöyle yorumlanmalıdır:

HSYK, ülke gündeminin ilk sıralarına yerleştirilen bir dava ve soruşturma ile ilgili olarak, atama ve yer değiştirme işlemleri yapmamış, ancak bu noktada söz konusu dava ve soruşturmaların insan hakları ihlalleri ve tartışmaları yaşanmadan, hukuk içerisinde devamını sağlamaya ve bu konudaki tartışmaları sona erdirmeye yönelik bir dizi karar almıştır.

HSYK’nun, hukuk çevrelerinde ve kamuoyunda tartışmalara neden olan iş  ve işlemleri yapan yargıç ve cumhuriyet savcılarını, diğer hukuksal seçenekler kullanılmadan, bu aşamada görev yeri değişikliğine tabi tutmaması kuşkusuz olumludur. Çünkü öncelikle anılan iş ve işlemlerin yargısal denetimi yapılmadan veya bunun için yargısal denetim yoluna teşebbüs edilmeden, HSYK’nun böyle bir atama ve yer değiştirme işlemi yapması, görülmekte olan dava ve soruşturmaya müdahale niteliğinde algılanabilecektir. Bu nedenle ülkedeki her türlü ayrışmaya, medyanın baskıcı ve yönlendirici yayınlarına rağmen, HSYK’nun hukuk içerisinde kalıp, evrensel ilkeleri gözeterek olaya yaklaşması, hukuk devleti açısından önemli bir kazançtır.

Ancak bu kazancın anlaşılabilmesi için, HSYK kararlarının hukuksal yönden yorumlanması  ve gereğinin de yerine getirilmesi gerekmektedir:

HSYK’nun bu atama ve yer değiştirme işlemleri sırasında almış olduğu bir dizi karar, Adalet Bakanlığı yönünden bağlayıcı  olmayıp tavsiye kararı niteliğindedir. Ancak bu tavsiye kararlarına uyulması veya uyulmamasının, sürecin hukuk içerisinde işlemesi yönünden gelecekte yapılabilecek işlemlere dayanak oluşturması yönünden, kuşkusuz farklı sonuçları vardır. Sonuçta tavsiye kararı niteliğindeki bu kararların yaşama geçirilmesi, yasal düzenlemeler gereği bütünüyle Adalet Bakanlığının atacağı adımlara bağlı olup, bu durum Adalet Bakanlığı’nın sorumluluğunu artırmaktadır. Kararların gereğinin yerine getirilmemesinden, hiçbir gerekçe ile uzak durulup, kamuoyu yanıltılmamalıdır. Çünkü Adalet Bakanlığına yapılan tavsiyeler, tarafsız ve etkin soruşturma ile adil yargılanma ortamının korunmasına yönelik evrensel ölçütlere uygun tavsiyelerdir. Geçmiş olağanüstü dönemlerin hep insan hakları ihlalleri ile akıllara gelmesi, adil yargılanma ortamının sağlanamamasından kaynaklanmıştır. Bugün geçmiş olağanüstü dönemlerdeki tartışmaların yaşanmaması için ve gelecekte de bugünkü sürecin insan hakları ihlalleri ile anımsanmaması için, HSYK üzerine düşen sorumluluğu bu yönüyle yerine getirmiştir. Bu durum tarihi bir fırsattır ve HSYK hukuka sahiplenmiştir. Bu nedenle devlet, tarafsız ve etkin soruşturma ile adil yargılama koşullarını sağlamakla yükümlü olup, HSYK’nun almış olduğu kararlar bu eksende algılanmalı ve başkaca hiçbir biçimde etiketlenmemelidir.

Adalet Bakanlığı  tarafından, insan hakları ihlalleri iddialarının ortadan kaldırılması ve artarak devam etmemesi için tavsiye kararlarının gereğinin, etkin ve objektif biçimde sürüncemede bırakmadan yerine getirilmesi durumunda, süreç bütünüyle hukuk içerisinde yürüyecektir. Adalet Bakanlığı tarafından bu tavsiye kararları gereğinin yerine getirilmemesi durumunda  ise, yeni insan hakları ihlallerinin yaşanmaması ve bu konudaki tartışmaların sona ermesi için, tartışmalı iş ve işlemlere imza atan yargıç ve Cumhuriyet savcıları hakkında önümüzdeki kararnamelerde yapılabilecek olası yer değişiklikleri ve yerlerine yapılabilecek yeni atamalar, evrensel ölçütler ışığında dava ve soruşturmaya müdahale olarak değil, aksine yeni görevlendirilecek yargıç ve cumhuriyet savcıları tarafından hukuk içerisinde yürütülmesini sağlamaya yönelik olacaktır. Süreci ve sonucu belirleyecek olan Adalet Bakanlığıdır. Bu uygulama evrensel ölçütlerin gereğidir. Nitekim, YARSAV’ın insan hakları ihlallerinin gündemden düşmesini amaçlayan ve soruşturmanın tarafsızlıkla devamına yönelik 12.01.2009 tarihli basın açıklamasındaki düşüncelerin benzerlerine, bu açıklamanın iletildiği AB parlamentosunda oylanan raporda da yer verilmiş, insan hakları ihlalleri yaşanmadan sürecin tarafsızlıkla devam etmesi vurgulanmıştır. Bu nedenle HSYK’nun bu paralelde değerlendirilmesi gereken tavsiye kararlarından sonra, gelecekteki iş ve işlemlerin benzer iddialarla tartışmalı kılınmaması için sürecin hukuk içerisinde yürütülmesini sağlamaya yönelik adımları atma sorumluluğu bütünüyle ve sadece Adalet Bakanlığına aittir. Adalet Bakanlığı bu sorumluluktan kaçmamalı, sürüncemede bırakmamalı, kamuoyu yanıltılmamalıdır.

Temel yasaların yakın zamanda yenilenmiş olduğu gözetildiğinde, bir çok konuda henüz içtihatların açıkça ortaya çıkmadığı bilinmektedir. Bu bağlamda, bir çok konudaki iş ve işlemler, bugüne kadar yargısal denetim açısından Yargıtay’a taşınmamış olduğundan, maddelerin nasıl yorumlanıp uygulanması gerektiği yolundaki içtihatlar henüz oluşmamıştır. Bu eksiklik ortamında da hukuksal tartışmalar ve insan hakları ihlalleri daha önce yapılanlardan farklı içerik ve boyuttaki işlemlerle artarak devam etmektedir. Olayın bu boyutu da, insan hakları ve temel özgürlükler alanındaki sorunların artarak devam etmesine neden olmaktadır.

* Dava ve soruşturma kapsamında; gözaltına alma, yakalama, arama, yetki sahası dışında arama, tutuklama, tutukluluğun devamı, elkoyma, soruşturma evrakına erişimin kısıtlanması, suç öncesi dinleme ve izleme sonucu elde eldilen bulguların kanıt olarak kabul edilmesi, iletişim tesbiti, teknik takip, gizli soruşturmacı, gizli tanık, bilgisayarlar üzerinde arama, elkoyma, yedekleme, inceleme, evrakın incelenmesi, yetki alanı dışında ifade alma, yargıç ve cumhuriyet savcılarının iletişimin tesbiti gibi konularda “yasa yararına bozma” yoluna gidilmesi durumunda; süreçteki benzeri işlemlerin ortaya çıkacak Yargıtay içtihatları doğrultusunda ve hukuksal tartışma yaşanmadan alınması ve yerine getirilmesini sağlayacaktır. Bu sürecin tıkanması, hukuksal yönden asla açıklanamaz. Hiçbir dava ve soruşturma hukuksuzluk tartışmalarının üzerine kurgulanıp sürdürülemez.

Bu işlemlerin Adalet Bakanlığı tarafından yasa yararına bozma yoluna taşınmaması  durumunda, artarak süren tartışmalar sona ermeyeceğinden, bu tartışmaların sona erdirilmesi için, bir sonraki atama ve yer değiştirme kararnamesinde bu işlemleri yapan yargıçların ve diğer ilgililerin yerlerine, aynı tartışmaların yaşanmaması için adil yargılanma yönünden yapılabilecek yeni görevlendirmeler, dava ve soruşturmaya müdahale niteliğinde olmayacaktır. Bu nedenle bu tartışmaların sona erip ermemesi, kendisine yasa uyarınca tanınan yetkiyi kullanması durumunda Adalet Bakanlığının iradesindedir.

* Bazı soruşturmaları yürüten Cumhuriyet savcıları hakkında, Adalet Bakanlığının somut dayanaklar sunulan başvurularda bile, soruşturma izni yoluna başvurmaması, hukuktan yana değil bazı cumhuriyet savcılarından yana açıkça taraf olma anlamını taşıdığı ve giderek hukuksal tartışmaları artırdığı için, soruşturmanın tarafsızlıkla ve etki altında kalınmadan yürütülüp yürütülmediği yolundaki tartışmalar da ortadan kalkmamakta, bu tartışmaların hukuk zemininde irdelenmesi engellenmektedir.

Adalet Bakanının bu konuda soruşturma sürecini tıkaması, hukuk yönünden ilgili kişilere güvence değil, soruşturma yönünden taraf olma tartışmalarını artırmaktadır. Giderek genel kanı niteliğine ulaşan bu gölgenin ortadan kaldırılması İHAM kararlarının da bir gereğidir. Bu nedenle tartışmaların ortadan kalkması, Adalet Bakanlığınca yapılacak işlemlere bağlıdır. Adalet Bakanı soruşturma izni vererek, objektif ve etkin bir soruşturma ile konuyu sürüncemede bırakmadan, konuyu kendi emri altındaki, kendisine karşı güvencesiz olan müfettişlere değil, süreçte sorumluluğu olmayan yargıç veya cumhuriyet savcılarını muhakkik olarak görevlendirerek, konuyu HSYK önüne taşımalı ve HSYK da hukuk içerisinde bu durumu yorumlayıp kararını vermelidir. Böylece ilgili cumhuriyet savcıları hakkındaki tartışmalar ortadan kaldırılmalı, eğer hukuksuzluklar görev yönünden sorumluluk doğuruyorsa, bu durumda da hukuksal yönden gereği yapılmalı, eğer hukuksuzluğun ve sorumluluklarının olmadığı saptanırsa da ilgililerin kamuoyu nezdinde olumsuz kanaat uyandıran durumları sonlandırılmalıdır. Bu durum,  anılan meslekdaşlarımızın mesleki itibarlarının ve mensubu oldukları yargı erkinin zedelenmemesi için de ayrıca bir zorunluluktur.

Dolayısıyla bir kez daha ifade etmek gerekmektedir ki; Adalet Bakanlığının bu yola gitmemesi durumunda soruşturmanın, ülke gündemini kaplayan tartışmalarla sürmesine göz yummanın ötesinde, her durum ve koşulda bu işlemleri yapanları koruma anlamını taşıyacağından, gelecekte bu soruşturmalarda anılan işlemleri yapan Cumhuriyet savcılarının değiştirilerek, yeni atamalarla tarafsızlık içerisinde ve tartışmalar yaşanmadan soruşturmaların sürdürülmesi söz konusu olabilecektir. Bu yönden sorumluluk Adalet Bakanlığındadır.

* Bu bağlamda, Öcalan davasını anımsatır biçimde, eş yetkili bir Cumhuriyet başsavcıvekili görevlendirilmesi uygulaması, İHAM uygulamaları yönünden de yerindedir. Anılan başsavcıvekilinin süreçte her yönüyle vakıf olacağı soruşturma nedeniyle, gelecekte olası diğer başsavcıvekili ile cumhuriyet savcıları değişikliği, soruşturmanın yürümesini engellemeyecek ve soruşturmanın uzamasına neden olmayacaktır. Çünkü soruşturmaların sahibi, yürüten cumhuriyet savcısı ya da savcıları değil, Cumhuriyet başsavcılığı ve başsavcılık adına hareket eden cumhuriyet başsavcıvekilliğidir. Savcılık teşkilatı bu yönden bir kül yani bütündür. Yeni atanan Cumhuriyet başsavcıvekili eşgüdümünde bir soruşturmanın devamı da, soruşturmanın kesintiye uğratılmadan, sürüncemede bırakılmadan tarafsızlık içerisinde devamı yönünden evrensel ölçütlere uygundur.

HSYK, bu yönlerde evrensel ilkeleri de gözeterek gelecekteki atama ve yer değiştirme kararnamesinin keyfilikten uzak somut ve hukuksal gerekçesini ortaya koyar biçimde tavsiye kararları niteliğindeki ön kararları almıştır. Tavsiye niteliğindeki bu kararlar kuşkusuz bağlayıcı değildir. Ancak dava ve soruşturmaların tartışmalı kılınmaması, hukuk içerisinde tutulması ve hukuk içerisinde yürümesi, etkin ve tarafsız soruşturma ve adil yargılanmanın gerçekleşebileceği ortamın korunması için yerine getirilip getirilmemesi anlamlı olan kararlardır. Aksi durumda bu tartışmaların sona ermesi ve hukuk içinde yürüyecek bir süreç için yapılabilecek olası yer değişiklikleri, bu tartışmaların sona ermesi için tek seçenek durumuna gelecek bu durum da dava ve soruşturmaya müdahale değil, dava ve soruşturmanın hukuk içinde yürümesi etkin ve tarafsız soruşturma koşulları ile adil yargılama ortamının varlığı için yapılması gereken zorunlu işlem niteliğini alacaktır.

Bu yönleriyle HSYK’nun kararları toplumdaki bölünmüşlüğe ve medya baskısıyla yaratılan ortama rağmen, konunun hukuk içerisinde görülüp değerlendirilmesi için son derece olumlu ve yerindedir ve de evrensel ölçütlere uygundur. Bu nedenle alınan kararlar, hukuksal boyut gözetilmeden tartışmalı gösterilmemeli ve sorumluluktan kaçınılmamalıdır. Dolayısıyla sürecin hukuksal çerçevede yürümesi bu aşamada Adalet Bakanlığına bağlı olup, Adalet Bakanlığının hukuk içerisinde hareket etmesi, sorumluluktan kaçmaması gerekmektedir.

YARSAV, sivil meslek örgütü olarak, ne HSYK’nun ne de Adalet Bakanlığının yanında ya da karşısındadır. Herkesi taşıdığı sorumluluğa uygun hareket etmeye davet etmektedir. Bu arada HSYK’nu yargı bağımsızlığı ve hukuk devleti için güvence olarak gören YARSAV, gerek HSYK gerekse Adalet Bakanlığı’nın işlemlerinin de, yargı bağımsızlığı, yargıç güvencesi, hak arama özgürlüğü, etkin ve tarafsız soruşturma ile adil yargılama için kişiselleştirilmeden tesis edilmesini beklemektedir. Yargıç ve cumhuriyet savcılarının gerçek güvencesi hukuktur ve dolayısıyla HSYK’dur. Bir hukuk devletinde başka seçenek te düşünülemez.

Adalet Bakanlığı  ve hukuk devletinin tüm kurumları, hukuk devleti içerisinde hareket etmelidir. Hukuk herkes içindir.

Saygılarımla. 06.8.2009

Ömer Faruk EMİNAĞAOĞLU

YARSAV Başkanı