MAKALE-YARSAV Kapatılacak mı? Yasayla Darbe Olur mu? Ali Rıza Aydın

“Yasayla darbe olur mu?” başlığını daha önce Cumhuriyet Gazetesi’nde (2.3.2007) yayımlanan, “Türkiye Hâkimler ve Savcılar Birliği Kanun Tasarısı”nın, Anayasa’nın 33. maddesine ve özgür iradeye dayanılarak kurulan yargıç ve savcılara ilişkin derneklerin tüzel kişiliklerinin,  söz konusu Yasa’nın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren kendiliğinden sona ermesi öngören düzenlemeyle ilgili yazımda kullanmıştım. Bu yasa tasarısıyla, yargıç ve savcıların o tarihteki ilk ve tek kurulu derneği olan “Yargıçlar ve Savcılar Birliği” (YARSAV)’ın kapatılması amaçlanıyordu. Tasarıda bununla da yetinilmiyor, yargıç ve savcıların dernek kurucusu ve üyesi olamayacakları, ancak müzik, resim ve heykel ile spor alanlarında kurulmuş derneklerin üyesi olabilecekleri kuralı getiriliyordu.

DAHA ÖNCE ÖVÜLMÜŞTÜ

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda (13.12.1985 günlü, 40/146 sayılı kararla) onaylanan “Birleşmiş Milletler Yargı Bağımsızlığı Temel İlkeleri”nde, yargıçların da diğer vatandaşlar gibi düşünce ve ifade özgülüğü ile toplanma ve dernek kurma özgürlüğüne sahip oldukları kabul edilmişken, 59. Hükümet döneminde çıkarılan 5253 sayılı Dernekler Kanunu’nun gerekçesinde, Avrupa Birliği’ne aday ülke olarak dernek kurma ve üyelik konusundaki kısıtlamaların azaltılmasının, dernek faaliyetlerine serbestlik sağlanmasının, yargı mensuplarının derneklere üye olmasındaki izin esasının kaldırılmasının amaçlandığı belirtilmişken, AB’ye yazılan yazılarda yargıç ve savcıların örgütlenmelerinin önündeki engeller kaldırıldı denilmişken, 2006 Yılı AB İlerleme Raporunda YARSAV’ın kuruluşu olumlu bir gelişme olarak gösterilmişken, YARSAV’ın, daha faaliyeti bile görülmeden kapatılması yoluna gidiliyordu. Hem de Anayasa’da yer almayan bir kapatma yöntemiyle ve Anayasa Mahkemesi’nin yasayla dernek kurma özgürlüğünün engellenemeyeceğine, derneklerin,“özgür iradeleri dışında, ancak mahkeme kararı ile kapatılabile”ceklerine ilişkin kararlarına karşın.

Başbakan Recep Tayip Erdoğan, o tarihlerde, Türkiye “korku krallığı değil” diyordu ama, dernek kurma özgürlüğünden, yargıç ve savcıların özgür iradelerinden korkulduğu da açıkça ortadaydı. Evrensel yargı bağımsızlığının ve tarafsızlığının gerçekleşmesini, yargıç ve savcı güvencesinin sağlanmasını, yargılama görevinin her türlü baskıdan uzak olarak yerine getirilmesini, insan hak ve özgürlüklerinden yararlanmayı, hukukun üstün ve egemen olmasını amaç edinen bir dernekten korkuluyordu. Yargıç ve savcıların meslekleriyle ilgili bilgi ve çalışmalarını sürekli olarak birleştirecek bir ortaklaşa hareketten korkuluyordu. Daha da önemlisi, 1982 Anayasası’nın “bağımlı yargı” yapısının değişmesi gerektiğini savunan YARSAV’dan korkuluyordu ki, şimdi, yapılan anayasa değişiklikleriyle bu korkunun nedeni iyice anlaşıldı.

YARSAV’ın mücadelesi ve toplumsal duyarlılık, söz konusu tasarının yasalaşmasını engelledi. Ancak, bu engelleme darbe tasarısının TBMM’den geri çekilmesini sağlayamadı.

KARARGAH YARGISI

2010 yılı anayasa değişikleriyle, 12 Eylül darbe Anayasası’nın oluşturduğu yargı sistemiyle oynanıyor ve bilindiği gibi, tüm demokratik yollar hiçe sayılarak,“tek parti” ve “çoğunluk” yöntemiyle yasalaşan bu değişiklikler halkın oyuna sunuluyor. Bazıları anlam ifade etmeyen, bazıları da tuzaklarla dolu vitrin maddeleri içinde yargı üzerinde yasayla darbe yapılıyor ve bu da “karargah yargısından halkın yargısına” diye anlatılıyor. Otoriter yönetim şeklinin en önemli kozlarından biri, “otorite adına yapılanları halkın yararına gibi göstermek”tir. Aslında, 12 Eylül’ün “karargah yargısı”nın mevzileri sağlamlaştırılıyor ya, beylerin yeteneği bunu “halkın yargısı” diye sunduruyor. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma alışkanlığı da bu sunumun destekçilerini yaratabiliyor. Anayasa Mahkemesi ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nda sayı ve katılım artsın da nasıl artarsa artsın. Halk, büyük ikramiyenin her seferinde başkan babaya çıkacağını bile bile piyango biletini alıyor nasıl olsa…

YARSAV, bunları anlatmaya çalışıyor. Evrensel yargı bağımsızlığı ilkelerini, Birleşmiş Milletler Yargı Bağımsızlığı ve Yargı Etiği ilkelerini, üyesi bulunduğu Dünya Yargıçlar Birliği (IAJ) ve Demokrasi ve Özgürlük için Avrupalı Yargıçlar Birliği’nin (MEDEL) desteğini de alarak, “tam bağımsız yargıyı” anlatmaya çabalıyor. Hem Anayasa Mahkemesi’ne hem de HSYK’ye katılımın genişlemesine karşı çıkmadığını; ancak, katılım yönteminin yanlış olduğunu, Cumhurbaşkanının yetkilerinin azaltılmadığını, TBMM’nin salt çoğunlukla seçim yapmaması gerektiğini, yargıç ve savcıların Adalet Bakanlığına bağımlılıklarının kaldırılarak, özel güvenceli ve ölçülü şekilde HSYK’de temsilini anlatmaya çabalıyor. Bunları anlatırken de 1982 Anayasası’nın yargı bölümünün, yargı bağımsızlığını sağlamadığını, değişmesi gerektiğini sürekli vurguluyor. Tam bağımsız yargının ilkelerini anlattıktan sonra 2010 Anayasa değişikliğindeki tuzakları anımsatıyor.

YASAYLA KAPATILMASI GÜNDEMDE


Sopa yine elde, “yargıç ve savcıların derneği mi olurmuş” diyerek yine kapatılma tehditleri gündemde, hem de yasayla… Bizim üçüncü büyük takımız kurulduğu tarihte (1907) dünyada yargıçlar örgütlerini kuruyorlar, biz hâlâ neredeyiz. Asıl sorun korku; YARSAV, halkın gözünde kötülensin ki, anayasa değişiklikleri konusunda söylediği gerçekler önemsenmesin… Kendilerinin, 12 Eylül ile hesaplaşmak gibi bir dertlerinin olmadığı anlaşılmasın. Tıpkı 12 Eylül darbesi öncesinde olduğu gibi, dikkatler başka yerlere kaydırılsın. Onlar da, emperyalistlerle birlikte gemilerini yürütsün.

“Yasayla darbe olur mu?” Olur, hem de halkın gözünün içine baka baka, karargah yargısı yerine halkın yargısını getiriyorum diyerek.

“Demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devleti”nin içeriği o kadar doludur ki, bu içerik yok sayılarak, ben yaptım oldu diyerek, “çoğunluğa dayalı yasa gücü” yeğlenirse, yasaların demokratik toplum düzeni aleyhine kullanılmasının ve yasayla darbenin yolu açılır. 12 Eylül 2010, yasayla darbe yapılmasının önüne geçme günüdür.

Ali Rıza Aydın