Basın Açıklaması

BASIN AÇIKLAMASI

 

12.Dönem Yargıç Adayı Didem Yaylalı’nın 21 Ağustos 2013 tarihinde hazin kaybı ile beraber ülke ve yargı kamuoyunda yoğun bir tartışma başlamış bulunmaktadır.

Adalet, yargı, yargıda teşkilatlanma, kadrolaşma ve yargıda zihniyet ve ideoloji sorunlarına dönük soru ve merakların yükseldiği bir dönemde bazı somut tespitlerin kamuoyu ile paylaşılmasının bir sorumluluk olduğunu düşünüyoruz. Böylece Didem Yaylalı’nın kısacık hayatının son bir yılındaki hak ve adalet arayışının hangi koşullarda geliştiğini, nasıl bir süreç, nasıl bir zihniyet ve yaklaşım biçimi ile karşı karşıya kaldığını daha kolay anlamış olacağız.

Meslektaşımız Didem Yaylalı’nın, “Ben sizin yalanlarınızla baş edemedim..” diyerek özetlediği kısacık yaşamından bizlere geride kalan zorba devletin nefes aldırmayan tahakkümü ve insani olan hiçbir özgürlüğe yer vermeyen, ötekileştiren, ayrıştıran ve insan onurunu hiçe sayan anlayışının can alıcı görüntüsüdür.

Güç ve iktidarlar karşısında çaresiz ve korunaksız; itiraz dilekçeleri ve savunmalarla geçen, HSYK üyeleri ile görüşmeye çalışan, bir yol arayan, kendini anlatmaya çalışan ve en sonunda öylece çaresiz kalakalan bir insanın, bir yargıç adayının gerçekte tam bir yargıç-savcı hikayesidir. Onun yaşadığı hayat konusunda, ona yaşatılanlar konusunda konuşmaya hepimiz yetkiliyiz. Çünkü Türkiye’de istisnasız herkesi, her yargıç ve savcıyı utandıracak olan da tam da budur: Sadece toplum için değil, kendi mensupları için bile bir cendereye dönüşmüş olan yargı…

Özgürlüklere, insana, insani olana uzak, ötekileştiren, insan onurunu inciten bir yargı ve yargı iktidarı... Bu coğrafyada ceza kanunlarında yer almayan ama en etkin, en can alıcı ve en aşağılık cezalandırma yöntemi olarak kullanılan itibarsızlaştırma ve onun yok ettiği yaşamlar…

Didem Yaylalı, entelektüel birikimi, aydınlık zihni, ışıl ışıl zekası ile meslekte olan bizleri yazdıklarıyla kendisine hayran  bırakırken, kendisinden olmadığını fark eden Türkiye Adalet Akademisi adı altında faaliyet gösteren fişleme, gözetleme, hizaya çekme merkezinde bir şekilde saf dışı etmenin etkin mekanizmaları çalıştırılıyor.

Gerçekten hasta olduğu ve gerçekten durumunu yansıttığına inandığı için unutulan doktor imzasını fark etmeden sunduğu belge onlar için bulunmaz fırsat oluyor. Disiplin cezasına bile gerekçe yapılamayacak prosedür eksikliği önce bir disiplin cezasına sonra da bir yargıç adayının 2 yılı ve geleceğe ilişkin düşlediği yaşamı da yok sayılarak yargıçlık yapamazsın hükmüne dönüşüyor. Didem kura töreni öncesi cübbesini almaya babası ile birlikte gittiğinde mesleğe kabul edilmediğini başlı başına bir travma oluşturacak şekilde öğreniyor.

Ailesinin ısrarlarına rağmen Didem “masumiyetimi kanıtlayıncaya kadar bu mücadeleyi bırakmayacağım” diyerek hukuk mücadelesi başlatır. Gördüğü gerçek aslında disiplin cezası ve onun dayandığı belge değildir. Belli ki İngilizce ve Rusçayı anadili gibi bilen başarısından ve aklından kuşku duymadığımız Didem birilerini rahatsız etmiş ve üzeri çizilmiş, bu nedenle de yaşına ve konumuna hiç de ters düşmeyen giyim kuşamı ve yaşam tarzı çarpıtılarak dedikodular üretilmişti. Yaşamının son bir yılı bu dedikodularla savaş ve haklılığını anlatmaya çalışmakla geçen Didem, özel yaşamı ve giyim tarzı üzerinden üretilen dedikodu ve dayatmalarla baş edememiş, konsarvatif bir yargıç olması gerektiğini dayatan yargı zihniyeti onun sonunu hazırlamıştır.

Didem’in hikayesi bir yargıç hikayesidir…Didem’in hikayesi hayat dolu, zeki, pırıl pırıl, başarılı ve bu ülkesinin yüzakı bir yargıç olabilecek bir genç kızın hikayesidir, Didem’in hikayesi bir insan hikayesidir…

Didemin bizlerle paylaştığı son sözlerinden birisi de “Kabul edilmediğime üzülmüyorum özgürlük ne güzelmiş.” oldu. Ama Didem yaralarını saramadı mesleğe kabul edilmeme kararını babasına söyleyemedi, babası gerçeği ölüm olarak öğrendi.

Didem’in yaşadıklarını daha önce yaşayanlar olduğu gibi bu gün Tolga Onur ve Nebi Salgınkaya’da onunla aynı süreci yaşadı ve yaşamakta. Beraatle sonuçlanan mahkeme kararları gerekçe gösterilerek düşünen, eleştiren bu aydınlık gençler de köhne zihniyetin kurbanları olarak tarihte yerlerini aldılar.

Bu üç genç yanında staj yaptıkları yargıç ve savcıların olumlu görüşlerine rağmen daha iyi bir yargı yerine kendi yargılarına kurban edildiler.

Biz sadece mesleğe kabulde değil, yüksek puanlarla yazılıyı geçen ancak sözlüde elenen gençlerin de tanığıyız. Hatta üç kez ısrarla elenen haklılığını mahkeme kararlarıyla kanıtlayıp buna rağmen mesleğe alınmayan gençlerin.

Her nasılsa sözlüyü geçenlerden kurban seçilen Didemler,Tolgalar ve Nebiler diğerlerine bak sizde böyle olursunuz diyerek göz dağı olarak kullanıldı. Bu tüm yargıç ve savcılara gözdağı idi. Susun…bizden olun… yalnızlaşırsınız, bu yalnızlık sizin sonunuz olur…

Biz artık kadrolaşma hırsının gözleri kör ettiği insan unsurunun hiçe sayıldığı, kendinden olmayanın lanetlendiği bu yapının değişmesini istiyor, daha insancıl bir yargı için kamuoyunun duyarlılığını bekliyoruz.

Karakteri, entellektüel seviyesi cesareti ile bize çok şey öğreten Didem son anında da Türk yargısı hakkında da bir ders verdi. 28.08.2013

NOT:Didem ve arkadaşlarına yapılanlar ve onların bu mücadeleyi nasıl kaybettiklerinin daha iyi anlaşılabilmesi için muhataplarının bir fotoğrafı olan HSYK üyesi Nesibe Özer ile yargıç adayı Tolga Onur’un mesleğe kabulüne yönelik bir görüşme sonrası tespitlerimize ilişkin raporu da açıklamamızın sonuna ekledik. Bu görüşmenin somut gözlemlerinin yargıda halihazırdaki zihniyet ve örgütlenmeye dair kısmi sonuçlar çıkarmaya yardımcı olacağını düşünüyoruz. Görüşmeyi gecikerek duyurmamızın sebebi, durumları HSYK nezdinde tartışmalı olan ve içinde Didem Yaylalı’nın da olduğu yargıç adaylarının mesleğe kabulü ihtimaline zarar vermemek isteğidir.

 

YARSAV YARGIÇLAR SENDİKASI DEMOKRAT YARGI

 

 

 

 

YARGI ÖRGÜTLERİNİN 10 OCAK 2013 TARİHİNDE YAPTIĞI HSYK GÖRÜŞMESİ SONRASI HAZIRLANAN RAPOR

 

“Görüşme HSYK 2. Daire Başkanı Nesibe Özer ile başlamış ardından toplantıya HSYK Genel Sekreteri  Muzaffer Bayram ve Tetkik Hakimi Mustafa Arslan katılmışlardır. (Burada görüşme talebini yalnız Sayın Nesibe Özer ile sınırlı olmadığını, Birinci Daire Başkanı ve HSYK Başkan veklinden de randevu talep edildiğini ancak randevu verilmediğini de belirtmek isteriz.)

Görüşmeye Tolga Onur´un mesleğe kabul edilmeme kararının geri alınması yönündeki talebimizin iletilmesiyle başlanmıştır.

Sn. Başkan bu konuda ilkin özetle; ortada HSYK´nın kesinleşmiş bir kararı olduğu, Adalet.org sitesini günlük olarak takip ettiğini, burada derneklerin ve sendikanın bu konuyla ilgili yayınladığı bildiriyi yadırgadığını, kararın yanlış olduğunu nasıl ulaşıldığı, hangi belgeleri inceleyerek bu yargıya varıldığını, mesleğe kabul işleminin takdir hakkı kapsamında olduğu, bu hakkın sorgulama konusu yapılamayacağını dile getirmiştir. Böyle bir yaklaşımın demokratik zihniyete dahil edilip edilmeyeceği konusunu sizlere bırakıyoruz.

Görüşme süresince Sn. Başkan Hanım´ın sözünü 5-6 defa keserek söze dahil olmaya çalışan ve Tolga Onur´un dosyasını ilgili daireye sunan Tetkik Hakimi Mustafa Arslan´ın, dosyayı tarafsız bir şekilde kurula raporte eden tetkik hakimi görünümünden ziyade bizzat kararın altında imzası olan kişi ve hatta bunu aşan şekilde tavırları dikkatlerden kaçmamıştır. Daha da garibi adı geçen tetkik hakiminin üç hanım meslektaşımızın bulunduğu bir ortamda asgari görgü kurallarına aykırı şekilde oturması katılanları son derece rahatsız etmesine karşın toplantının içeriğine zarar gelmemesine adına not alınmakla yetinilmiştir. 

Buna karşın temsil heyeti tarafından Sn. Başkanın görüşlerine karşı, demokratik ülkelerde her türlü kurum ve kuruluşun kararının kamuoyu denetimine açık olması gerektiği, meslek örgütlerinin bu tür karar ve işlemleri tartışmasının hak olduğu, bundan sonrada HSYK´ın her türlü işlem ve kararlarının izlemeye ve kamuoyunu gündemine taşınacağının bilinmesi gerektiği, Tolga Onur´un hakim ve savcılık mesleğine kabul edilme konusunda sadece HSYK´nın takdir yetkisinin bulunduğu iddiasının gerçeği yansıtmadığı, mesleğe kabul konusunda HSYK´nın bağlı yetkisinin bulunduğu, bir adayın hakim ve savcılık mesleğinin gerektirdiği nitelikleri taşıyıp taşımadığı konusunda asıl belirleyici makamın yanlarında staj yaptıkları hakim ve savcılar olduğu, ki Tolga´nın sicillerinin olumsuz olduğu yönünde bir açıklama da bulunmamaktadır.

Tolga Onur hakkında verilen kararın geri alınması konusunda ise; kesinleşmiş yargı kararlarının bile yargılamanın iadesi yoluyla yeniden ele almanın mümkün olduğu, kaldı ki HSYK´nın idari bir kurul olması karşısında idare hukuku prensipleri gereğince verdikleri kararı yeniden ele alma şansının olduğu, kamu kurum ve kuruluşlarının varlık nedeninin hak, adalet ve kamu yararını gerçekleştirme olduğu, asıl amacın gerçeğe ulaşmak adına her zaman verilen kararı geri alabileceği, bunun hukuk güvenliğini pekiştireceği dile getirilmiştir. Devamla geri alma konusunda tavır belirleme yetkisinin HSYK´ya ait olduğu ancak artık gelinen aşamada adalet.org sitesine yansıdığı şekilde kararın haksız ve ağır olduğu yönünde genel bir kamuoyu oluştuğu, yargı örgütlerinin de bu kanaatte olduğu, bu aşamadan sonra bu kararın mağdurunun Tolga olmaktan çıkacağı, HSYK´nın mağdur haline dönüşeceği, bundan sonra her zaman bu kararın HSYK´nın önüne konulacağı, meslek örgütleri olarak bu konuyu gerek iç gerekse uluslararası kamuoyu gündemine taşınacağı, Bu konuda son olarak Başkan Hanım “siz kurula seçildiğinizde bu kararı değiştirirsiniz” şeklinde bir yaklaşımda  da bulunmuştur. Bu konuyla ilgili son olarak Tolga´nın yeniden görüşme yönündeki talebini içeren dilekçesinin genel kurula sunulacağını bildirmiştir.

 

YARSAV YARGIÇLAR SENDİKASI DEMOKRAT YARGI