2010-2011 Adli Yılı Değerlendirme Raporu ve Adli Tatil Mesajı

Yargı açısından geçtiğimiz adli yılı, yaşananları hatırladığımızda, tarihinin en uzun yılı olarak nitelendirebiliriz. Sonuçlarını yıl içinde hep beraber bir gerilim filmi seyredercesine kare kare izlediğimiz, bizim YARSAV olarak içerden, bir anlamda tam merkezinden bakıp sakıncalarını, tehlikelerini, yol açacaklarını (bugün itibariyle olanları)   kapı kapı, kürsü kürsü, ekran ekran anlattığımız, arkasındaki zihniyet ve hukuksal kalıplarla örtülü niyet konusundaki düşüncelerimizi toplumumuza belki de tam aktaramadığımız, bir anayasa referandumunun gölgesinde başlayan adli yıl, yargı için ancak yüzyıla sığabilecek bir dönüştürme, başkalaştırma, yeniden formatlama, genetikle oynama operasyonları ile geçmiştir. Bilinci hep açıklar için, narkozsuz bir ağır ameliyatın acı, ağrı ve sancıları ile bitmek bilmemiştir.

Anayasa referandumunun bu konudaki evrensel tüm ilkeleri ihlal eden “ ya hep ya hiç” mantığı ile bir paket halinde topluma sunulması suretiyle gerçekleştirilmesi, siyasi iktidarın, kontrolündeki tüm devlet olanaklarını kullanması, idari ve yargısal operasyonlarla gözdağı da verilerek aykırı ses olabilme potansiyeline sahip medyanın susturulması, buna karşılık yandaş medyanın el altından desteklenerek eşi görülmemiş bir psikolojik harekatı topluma uygulamalarına izin verilmesi ve daha sayılabilecek bir çok faullerle devam eden yapay süreç sonunda anayasa değişiklikleri kabul edilmiştir.

Anılan kapsamdaki anayasa değişikliği gereğince, yargıç ve savcıların mesleğe kabulleri, atama ve yer değiştirmeleri, terfi ve soruşturmalarını yürütmekle görevli Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na yüksek yargıda görev almayan yargıç ve savcıların katılacağı üye seçimi sürecine girilmiştir. İlginç olan henüz referandum yapılmadan ve değişiklikler yürürlüğe girmeden HSYK üyeliği seçimlerine yönelik Bakanlık listesinin fısıltı gazetesi ile meslek kamuoyuna yayılmasını takiben adli yılın hemen başında bu listedeki kişilerin adaylıklarını açıktan ilan etmeleri idi. Bu durum, hem sonuçtan eminliği hem de arzulanan sonucun tahakkuku için her şeyin yapılacağını gösteriyordu. Nitekim süreç de, her türlü güç gösterileri ile vaat, tehdit, kesin inanç, sürü psikolojisi vs rasyonel olmayan bir sürü dinamikle işlemiştir. Yürütmenin her türlü desteği arkasında olan ve tüm olanakları cömertçe kullanılan Bakanlık listesi, seçimi kazanma hedefine ulaşmış, Barolar, bürokrat ve öğretim üyesi kadrosundan HSYK’ya seçilen üyeler de, yine yürütmeye yakın isimlerden oluşmuştur. Seçimler sonucunda ana omurgasını Bakanlık bürokratlarının oluşturduğu bir kadro, bir de seçilmiş unvanı ile ve ellerindeki uzun zaman öncesinden hazırlığına başlandığı anlaşılan bir eylem- operasyon planı ile misyon başı yapmışlardır.

Yeni Kurul’un en önemli ve acil kodlu görevi, tüm yargının ama öncelikle yüksek yargının yeniden şekillendirilmesidir. Zaten kamuoyunda yeteri kadar yıpratılarak uygun kıvama getirilen yüksek yargıya neşter için son bir medya destekli operasyon gerekiyordu ve gereği düşünülüp yapılmıştır. Çözüm için ortaya konulan, konulmakla yetinilmeyip kurulmasına ilişkin Yasa kabul edileli 5 yıl geçmiş olan, hatta binaları dahi inşa edilerek hazır hale getirilen istinaf mahkemelerinin faaliyete geçirilmediği hususu gözlerden kaçırılarak yüksek yargıdaki devasa iş yükü, en kışkırtıcı - ajitatif yayınlarla toplumun gündemine taşınmıştır. Artık infaza dönüşen tutukluluk süreleri ile ilgili yasal muğlaklıktan dolayı kamu vicdanında onulmaz yaralar açmış kişilere yönelik olarak yargılamanın sonuçlanmaması nedeniyle verilen tahliye kararları ile toplumun sinir uçları uyarılmıştır. Felaket atmosferi oluşturulmuş ve çözüm olarak yeni daire ve üye ihtiyacı sihirli bir ilaç gibi alelacele siyasi irade tarafından Meclisin önüne sunulmuştur. Yargılama faaliyetlerinin hızlandırılması gerekçe gösterilerek süratle yapılan yasa değişiklikleri sonucunda Yargıtay ve Danıştay Kanunları değiştirilerek daire ve üye sayıları artırılmıştır.

Yasanın onay mürekkebi henüz kurumadan Yargıtay ve Danıştay üyelik seçimi süreci başlatılmıştır. Yaklaşık 200 yargıç ve Cumhuriyet savcısı hakkında iki yılı aşkın süredir devam eden disiplin soruşturmalarının Kurulda bekletildiği hususu ve bu nedenle, Yargıtay ve Danıştay üye adayı olma hakkını kaybeden, maaşını 1/5 oranında eksik alan meslektaşlarımızın durumu bekletici bir sorun olarak görülmemiştir.

Bu şekilde adaletsiz olarak başlayan seçim sürecinde önce, sanki kendileri aday olmuş gibi bir algı yaratılarak Yargıtay ve Danıştay üyeliğine seçilme koşullarını taşıyan 5576 yargıç ve savcı ilan edilmiş, sonra bunların içinden 211’i sanki bir toto kuponu doldururcasına ve genellikle 16’ya karşı 5 oy çoğunluğu ile seçilmiştir. Herkese eşit mesafede görünme adına ve sesini sedasını kısacağı zannıyla küçük bir kısmı da YARSAV üyesi, yüksek yargıç seçilmiştir.

Yeni HSYK tarafından Yargıtay ve Danıştay’a belirleyici bir blok oluşturacak üye seçimleri sonucunda yüksek yargının 25 yılı şekillendirilmiştir. Önemli bir kısmı 40 yaş civarında olan, meslekteki kıdemi ve liyakatı, emsallerine göre seçimde üstün tutulmalarının nedeni açıklanmadan seçilen bu üyeler, seçilmelerindeki amaca uygun davranışları ile amacın yargılama faaliyetinin hızlandırılması olmadığını kısa sürede gözler önüne sermişlerdir. Yapılmak istenenin, yüksek yargıyı dönüştürme ve kendilerinden kılma çabası olduğu aşikar idi. Kurgulanan; son direnç kalesi olan bu kurumlarda savaş, aranan da liyakatli hukukçular değil koşulsuz itaat duygusuna sahip savaşçı askerlerdi.

Belki de bu konsepte uymadığı için muharip özelliği olmadığı düşünülen kadın temsiline hiç dikkat edilmemiştir. Oysa Anayasa değişiklerinin en gösterişli makyaj unsuru, kadına pozitif ayrımcılık olmasına karşın Yargıtay ve Danıştay üyeliği seçiminde kadın adaylara şans tanınmamıştır. Yargıtay’a seçilen 160 üyeden sadece 5’i ve Danıştay’a seçilen 51 üyeden ise 1 tanesi kadın yargıçlar arasından atanmıştır. Daha önceki seçimlerde yaklaşık %35 olan yüksek yargıya seçilen kadın yargıç oranı %2’lere gerilemiştir. Seçilen kadın yargıçlar ise bürokrat eşleri ya da Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yedek üyelerinin eşleri idi. Tercih edilen kadın meslektaşlarımız, maalesef “eş” kontenjanından seçildikleri yolunda yaygın ve haklı sayılabilecek kanı nedeniyle kadın temsili hanesine yazılamamışlardır.

Yargıtay ve Danıştay’da görev alan yüksek yargıçlar ile tetkik hakimlerinin görevlerini belirleyen Başkanlık Kurulları, seçilen yeni üyelerin görevlerine başlamalarından hemen sonra yenilenmiştir. Başkanlık Kurullarınca önemli ve özellikle de yürütmenin ilgili olduğu dava ve işlerin görüldüğü daire üyeleri, talepleri olmadan başka dairelerde görevlendirilmiş, daireler yeniden şekillendirilmiştir. Böylece, kürsüler için teftiş kıskacı ile çoktan ve kolaylıkla uygulamaya konulan yargıç güvencesi ve doğal yargıç ilkesinin askıya alınması durumu, yüksek yargı için de geçerli hale gelmiştir.

Seçilen 160 Yargıtay, 51 Danıştay üyesi tarafından BLOK OY uygulaması başlatılmış, daire başkanlıkları seçimleri, Yüksek Seçim Kurulu, Uyuşmazlık Mahkemesi üyelikleri gibi seçimlerde bu BLOK OYLAR seçimin sonucunu belirlemiş böylece yarışmalı seçim anlamsız hale getirilmiştir. Daire Başkanlığı süresi dolan ve tek aday olarak yeniden seçime giren adayların seçilmesi dahi engellenmiş, seçimler kendilerinin istedikleri üyenin daire başkanlığı için koşulları oluşuncaya kadar sürüncemede bırakılmıştır. Yargıtay ve Danıştay Başkanlarının seçimi üzerine Başkanlık katları Genel Sekreterinden memuruna, hatta şoförüne kadar yenilenmiştir. Adeta “teslim alma” havası verilmiştir.

Yeni HSYK, göreve başladığı 25 Ekim 2010 tarihinden sonraki dönemde 3049 yargıç ve savcının görev yerini değiştirmiş, üçü yaz kararnamesi  kapsamında  yedi ayrı kararnameye imza atmıştır. Yıl içinde yeni HSYK’nın gerçekleştirdiği adli ve idari yargı atama kararnameleri ile yargıçlık teminatı bir yana, en sıradan memur için geçerli olan ve aksi durumda yargı yolu ile aranma olanağı bulunan haklar, yargı yolunun kapalılığının da verdiği gözü karalıkla meslektaşlarımız için ihlal edilmiştir. Aile bütünlüğü, eş durumu, çocukların eğitim durumu, sağlık özrü, uzmanlık vs. tüm özel durumlar ve birikimler gözardı edilerek bir olağanüstü hal idaresi kurulmuş ve daha fazla zarar görmek istemeyenlerin sindirildiği, yapılan haksızlıklara ses çıkaramadığı bir suskunluk dönemi yaşatılmıştır. Yargı örgütlerinin kurucuları ve yöneticileri, istemleri olmadan atama yönetmeliklerine ve atamalara ilişkin ilke kararlarına aykırı bir şekilde sürgün niteliğinde görevden almaların-atamaların muhatabı olmuşlardır.

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu seçiminde yargı örgütleri tarafından desteklenen ya da bireysel olarak aday olan yargıç ve savcılar da yine talepleri olmadan tayin edilmişlerdir. Böylece seçimin göstermelik olduğu, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinin yürütme tarafından atanacağı deklare edilmiş, karşımıza çıkmayın şeklinde yargıç ve savcılara gözdağı verilmiştir.

Yürütmenin istediği doğrultuda karar veren, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu seçimlerinde Bakanlık listesini destekleyen yargıç ve savcılar, kıdem ve liyakatlarine bakılmaksızın terfi ettirilirken, kendilerinden olmadığını düşündükleri yargıç ve savcılar, unvanlı görevlerinden yoksun bırakılmışlar, sürgüne tabi tutulmuşlardır.

Yargıç ve savcıların atamalarında tamamen kendilerinden olanlar ve ötekiler olarak yargıç ve savcıları sınıflandıran Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, yargıç ve savcıların görev alacakları mahkemeleri belirlerken de uzmanlık, kıdem ve liyakati göz ardı etmiştir.

HSYK’nın, hâkim ve savcıların yıllık, mazeret, hastalık ve refakat ile aylıksız izinlerini düzenleyen 17.5.2011 tarihli 1 No’lu Genelge’si ile 1982 Anayasası´nın “Çalışma şartları ve dinlenme hakkı”  başlıklı 50. maddesine aykırı düzenlemeler getirilmiş, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile memurlara tanınan haklar meslektaşlarımız için daraltılmış, memurlar için geçerli olan durumdan daha geri plana düşürülmüş, bazı konularda yargıçların amir memur ilişkisine sokulmak suretiyle yargıç bağımsızlığı ve teminatı zedelenmiştir.

Öte yandan ülkemizin en önemli sorunlarından biri olan, adil yargılanma hakkının en çok ihlal edildiği, kaldırılmaları konusunda konuşan herkesin mutabık olduğu, özel yetkili mahkemelerin sayısı artırılarak akıntıya kürek çekileceği bir kez daha ilan edilmiştir. Ayrıca bu mahkemelerde görev yapan adil yargılanma hakkı ve hukukun üstünlüğüne inanan yargıç ve savcılar tasfiye edilerek kamuoyunda yürütmeye yakınlığı ile bilinen yargıç ve savcılar görevlendirilmiştir.

En son olarak, yargıç ve savcıların ilk sendikal örgütlenmesi olan Yargı-Sen’in, ileri demokrasi söylemleri ve daha özgürlükçü bir anayasa vaatlerinin seslendirildiği bir dönemde, bu söylem ve vaad sahiplerinin samimiyetsizliklerini yüzlerine adeta çarparcasına, Ankara Valiliğinin başlattığı yargısal süreç sonunda Anayasa´nın 90/son fıkrası ile güvence altına alınan uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan örgütlenme/sendikalaşma hak ve özgürlüklerine açıkça aykırı ve çağdaş hukuk sistemlerince kabul edilemeyecek dar bir hukuki-siyasi yorumla, Ankara 15. İş Mahkemesince kapatılması, ülkemizi uluslar arası platformda son derece mahcup edecek olmakla birlikte geçirdiğimiz en uzun adli yıla, pek yakışan bir final olmuştur.

Ve artık siyasi iktidar karşısında paralize olmuş bir yargı resminin son rötuşları tamamlanmak üzere. Bizim YARSAV olarak bu resimde yerimiz yok ve olmayacak ta.

“Kağıt üstünde” süreç tamamlanmış gözüküyor. Sanıyoruz siyasi irade açısından tek endişe, meslektaşlarımızın pratikte gösterecekleri tavır ve yorum noktasında yoğunlaşıyor. Biz YARSAV olarak, meslektaşlarımızın, yargısal yetkilerini, adalet, hakikat ve özgürlük değerlerine uygun kullanacaklarına inanıyoruz. Çünkü bilmekteyiz ki, küreselleşen dünyada yargı tek başına değildir; kararlarının sirkülasyonunun ulusal sınırları aşan bir süratle artması ile yalnızca adına karar verdiği toplum değil, tüm dünyanın tanıklığında görev icra edilmektedir. Hukukun üstünlüğünü, demokrasiyi ve özgürlüğü merkeze alan toplum ve dünya kamuoyunun güveni ve saygınlık ancak anılan değerlerin parlatılması ve örselenmemesi ile sağlanabilir.

Üzülerek ifade etmeliyiz ki, artık epeyce aşınmış olduğunu gördüğümüz bağımsızlık duvarının arkasındaki yargıç ve savcılar ter türlü tasarrufa açık hale gelmişlerdir. Yarını olmayanların günü birlik telaş ve kaygısı içindeki bir yargısal işleyişin, ne kadar adalet üreteceğini kamuoyunun takdirine bırakıyoruz.

Bütün bu olumsuzluklar arasında, YARSAV uluslararası alanda büyük bir başarıya daha imza atmış ve 07-11 Kasım 2010 tarihleri arasında Senegal’in Dakar kentinde yapılan Dünya Yargıçlar Birliği (IAJ)’nin 53. Genel Kurul toplantısında 2011 yılında yapılacak olan 54. Genel Kurul’un İstanbul’da gerçekleştirilmesi kararı alınmıştır.  Genel Kurul toplantılarına IAJ üyesi 74 ülkeden 300 civarında yargıç ve savcı katılmaktadır. Bu organizasyonun ülkemize ve yargı camiasına büyük katkısı olacağına inanıyor ve tüm meslektaşlarımıza ve ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyoruz.

Yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü, YARSAV’ın varoluşsal değerleridir. Bu değerleri savunmanın olası bedellerini ve ağır faturalarını en etkili ve tüm meşru olanakları kullanarak uygar dünyanın gündemine taşıyacağız. Dünya Yargıçlar Birliği üyesi olarak uluslararası tüm zeminlerde Türk yargısının sorunlarını dile getireceğiz. Adaletin devlet menfaatlerine feda edilmesi mutabakatının asla tarafı olmayacağız. Adaletsiz bir devletin bir kabile düzeninden öte değer taşımadığına, saygıya layık olmadığına inanmaktayız.

Duyduğumuz, gördüğümüz hasılı bildiğimiz her yanlışlığı, somut olarak adını ve ayrıntılarını da ortaya koyarak yazılı, görsel medya aracılığı ile kamuoyuna ifade ettik ve edeceğiz. Ayrıca, varoluş nedeni ve amacımıza uygun olarak; yılların birikimi, ağır ve kronik nitelikteki sorunların çözümü noktasında “son adres” olarak görülen yargının, küresel düzeyde benzeri olmayan iş yükü enkazı altında maddi ve manevi varlığı zedelenen, kaybolan meslektaşlarımızın kendilerine, görevlerine yaraşır bir konuma sahip olması adına çalışmalarımızı bugüne kadar olduğu gibi aynı kararlılıkla sürdüreceğiz.

Yeni adli yılın, yargıdaki sorunların en aza indirileceği bir yıl olması umuduyla, yoğun iş yükü altında görev yapan ve adli ara vermeden yararlanan yargıç ve Cumhuriyet savcısı meslektaşlarımıza iyi tatiller, nöbetçi olarak görev yapan meslektaşlarımıza ise iyi nöbetler diliyoruz.   01.08.2011

YARSAV YÖNETİM KURULU