Son Yolsuzluk Operasyonunda Yaşanan Gelişmeler Hakkında Ortak Açıklama

Bugünlerde, Yüce Atatürk’ün kurmuş olduğu Anayasal esaslara dayalı Türkiye Cumhuriyetinin ve devlet sisteminin çökertildiği ve devletin tüm kurum ve kurallarıyla iflas ettiği bir süreci yaşıyoruz. Nicedir kaybettiği devlet aklından yoksun sistem, her aşamada işlemez ve hareket edemez noktaya gelmiştir. Kanalları, hukuksuzluklarla, yolsuzluklarla ve her türlü suiistimallerle tıkanmış bünyenin sarsıla sarsıla yaşadığı ağır krizlerin sonucu; çözülmeye, dağılmaya yüz tutan Devlettir.

Görev ve yetkilerini Anayasa’dan alan tüm erkler, yürütme organının tepesine önce demokratik ve Anayasal yollardan seçilerek gelmiş ancak şu an itibarıyla, yasama, yürütme ve yargı ile temsil olunan milli egemenliği mutlak biçimde kendisinde topladığı vehmi ile hareket eden siyasal iktidar tarafından askıya alınmıştır.

Bizler, yıllardan beri yargının intikam amaçlı kullanımının yaratacağı kaosa işaret ettik. Yargının yönetimine ilişkin, reformlar adı altında getirilen ve daha çağdaş bir sistemi hedefleyen tüm düzenlemelerin gerçekte yargıyı araçsallaştırıp bir intikam aracı haline getirmekten başka bir amacının bulunmadığını defalarca ifade ettik. Maalesef zaman yine bizi haklı çıkardı.

Yargının araçsallaştırılması suretiyle, ittifak günlerinde iç düşman olarak görülen “ötekiler” başarıyla sindirilip tüm muhalifler kamuoyunca bilinen yargı süreçleri aracılığıyla susturulduktan sonra gariptir ki, bu defa sıra kimin daha güçlü olduğunun ortaya çıkarılmasına, adeta bir final maçı ile şampiyonun belirlenmesine gelmiştir. Evet, bir zümre adına hareket ettiği kabul edilen bu özel yetkili kamu görevlilerinin, yürütme erkinin politik ve ekonomik yolsuzluklarını soruşturmaya teşebbüs etmek suretiyle biatlarını bozarak kartlarını açık etmesiyle, iktidar, oklarını bu defa yargı ve emniyetteki bu yapı üzerine doğrultmuş ve kendisine koşulsuz şartsız itaat etmeyen bu kesimi de tasfiye sürecine girmiştir. Bugün birilerinin olan yargı yarın kimin eline geçecek ve kimlere karşı kullanılacak?.. Varlığının yegâne teminatı olan bağımsızlığını yitirmiş bir yargının erk olamayacağı açıkken, ülkeyi, biat kültürüyle yetişen ve ilkel dogmatik düşünce tarzıyla beslenen, özgür düşünmenin erdemini idrak edememiş insanların eliyle, bedevi kabile devleti anlayışı ile yönetmelerini kabul edebilecek miyiz?

Bugün herkesin gözü önünde ve gözüne sokarcasına, adeta bir güç gösterisi şeklinde, siyasal iktidar yargıya müdahale eşiğini çoktan gerilerde bırakarak uluslararası arenada kulaklarımızı kızartacak bir külhanilik ile “yargıya çökme”nin gayretine düşmüştür. Görünen o ki, yargının araçsallaştırılması suretiyle cini şişeden çıkaranlar o cinin kendilerini çarpacağı endişesiyle titremekte, histerilerle meşum fiillerine haklı mazeretler aramakta olsa da, hesap sorulmadan yakayı kurtaramayacaklarını, adalet önüne diz çökmeden tarih sahnesinden silinemeyeceklerini bilmelidirler.

Bilmeliydiler ki, Anayasal eşitliğin teminatı olan hukuk, hiçbir ayrım gözetmeksizin tüm yurttaşlarına aynı ilkeler çerçevesinde uygulanarak haksızlığın önüne çekilmiş bir set olmaktan çıkıp, yasama ve yürütmeyi fiilen elinde tutan iktidarın yolsuzluklarını sümen altı eden ve bu hali ile otoritenin emrinde üstünlerin menfaatlerini koruyan bir mekanizmaya dönüştüğünde artık demokratik hukuk devletinin varlığından bahsetmek olanaksızdır.

Biliyorlar ki, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 160. maddesi; Cumhuriyet savcısına, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırma ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına alma görev ve sorumluluğunu vermiştir.

Beğenmedikleri ve yerine daha iyisini yapacağız diye onyıldır sürdürdükleri umut tacirliklerini pişkin bir iflasla yenice ilan ettikleri Anayasa’nın 138. maddesi de yargı bağımsızlığına vurgu yaparak, yasama ve yürütme organları ile idarenin yargı kararlarına uymak zorunda olduğunu ve bu kararların yerine getirilmesini de geciktiremeyeceğini belirtmiş olmasına rağmen, yargı erkinin Anayasal kullanıcılarından olan Cumhuriyet savcısının, yürüttüğü soruşturma çerçevesinde vermiş olduğu talimatlarının kolluk tarafından yürütmenin baskısı ile yerine getirilmemesi ve yine yürütmenin dolaylı yollardan yaptığı baskı sonucu İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı ve vekili tarafından soruşturmadan el çektirilmesi, bu baskıların soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısı tarafından hiçbir tevile ihtiyaç bırakmayacak biçimde açıkça kamuoyuna deklare edilmiş olması karşısında; yürütme organı, adli kolluk görevini üstlenen emniyet mensupları ve yürütmenin baskısına boyun eğen İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı ve vekili tarafından Anayasal bir suçun işlendiği ortadadır.

HSYK açısından, sözün bittiği ve çoklukla vurguladıkları Anayasal bir kuruma yakışan dik duruşun ortaya konulup konulmayacağının sınanacağı bir kavşaktayız Bu aşamada hukukun ve yargının yürütme tarafından daha fazla örselenmemesi, adeta yürütmenin bir oyuncağı olduğu anlayışının yurttaşların bilinçlerine kazınmasının önlenebilmesi, ayrı bir erk olarak, Türk Ulusundan aldığı Anayasal güç ile bağımsız ve tarafsız şekilde görevini yerine getiriyor olduğunun kamuoyuna gösterilebilmesi için, yargı teşkilatının Anayasal en üst idari mekanizması olan HSYK’nın varlığının tam da böyle zamanlar için anlam taşıdığını da hatırda tutarak soruşturmanın selameti açısından, siyasal iktidarın baskısıyla Cumhuriyet savcısını soruşturmadan el çektiren İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı ve Başsavcı Vekili hakkında işlem başlatmasını hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti olmanın bir gereği olarak bekliyoruz.

Diğer erkler karşısında diz çöktürülüp biate zorlanan yargının temsilcilerinin, toplumun ve meslektaşlarının kendisine tevdi ettiği gücün hakkını vereceğine ve HSYK´nın siyasal iktidar ve yürütme ile ilişkilerinde yargı bağımsızlığına uygun bir çizgi izleyerek örselenen yargı teşkilatının onurunu koruyacağına, hukukun üstünlüğü bayrağını yükselteceğine inanmak istiyoruz.

Yargıyı adaletin tesisi noktasında etkisiz, ancak derin siyasi amaçlara yönelik olarak araç kılma, yönlendirme ve kullanmaya teşebbüs edip, sonra kontrolü kaybedip sorgu okları kendisine döndüğünde de panik halinde etrafı kırıp dökerek bu fiilleri ile suçun sınırları içinde dolaşan ve hukukun asla himaye etmeyeceği kişi ve kurumların tahribatlarını, adına karar verdiğimiz toplumun takdirine arz ediyor, yargı bağımsızlığına sahip çıkın diyen meslektaşımıza tüm güç ve yüreğimizle“biz her zaman buradayız” diyoruz.

YARSAV YÖNETİM KURULU  ―  YARGIÇLAR SENDİKASI YÖNETİM KURULU