2013 ADLİ YILI AÇILIŞ MESAJI
Yargı sistemimizde, genel anlamda temyiz mercii olan ve “yüksek”liği bu niteliğine vurgu yapan Yargıtay’ın değil, bir anlamda tüm yargı teşkilatının buluştuğu, diğer erk temsilcileri ile birlikte medyaya da yargı sorunlarının aktarıldığı, siyasal iradeden ve toplumsal kesimlerden beklentilerin ifade edildiği bir platform olarak kabul edilen adli yıl açılışlarında, görüş ve düşüncelerini ifade eden yargı aktörleri arasına yargıç ve savcılar ile meslek örgütlerimizin dahil edilmediği yeni bir adli yıla giriyoruz.
Yargı içi iktidarın kendi zaviyesinden sorunları görme ve diğer sorunları göz ardı etme şeklindeki kanıksanmış eğilimi, bu önemli iletişim olanağının heba edilmesini sonuç vermektedir. Özellikle son yıllarda yargı içi iktidarın tüm sorumlu mevkilerinin siyasal iktidarca belirlenmesi olgusunu da göz önüne alırsak, Adli Yıl Açılış günleri, minnet-nezaket sarmalında “sade suya tirit” kabilinden bir gündemle çoktan ruhsuzluğa mahkûm olmuştur. Her geçen gün artan sorunların temelinde, hem meslektaşlarımızdan hem de toplumdan kopuk olan bu merkeziyetçi-bürokratik yargı örgütlenmesi anlayışı yatmaktadır. Dünya bu hastalıktan, özgürlük kaleleri ve demokrasi beşiği olan sivil toplum örgütleri ile kurtulmayı tercih etmektedir. Yargıç ve savcıların meslek örgütleri, varoluş nedenlerinden aldığı güçle ve hiyerarşik hiçbir zincir ile bağlı olmaksızın yargının sorunlarının ve beklentilerinin ifade edildiği bir düzlemin vazgeçilmez aktörü olmalıdırlar. Merkezde kurulan yaldızlı kürsülerden tüm yurda yayılan beyanatlarla yargıyı tamir ve tanzim düşüncesi, fazlasıyla naiflik içermektedir.
Bu yanlışlığın acilen giderilmesi ve yargı örgütü temsilcilerinin düşüncelerini ifade edebilmelerine olanak tanınması hususunda 2009 yılından beri Yargıtay Başkanlığı’na yaptığımız başvurulara yanıt verme nezaketi dahi gösterilmediğini, bir kez daha kayda geçiriyoruz.
Demokratik hukuk devletinde yaşamayı arzulayan Türk toplumuna ve yargıyı kendi kürsüsünde tek başına temsil eden saygıdeğer yargıçlarımıza ve Cumhuriyet savcılarımıza sesleniyoruz…
Geride bırakılan bir yargılama döneminin muhasebesi ile geleceğe dönük planlamaların yapıldığı adli yıl açılış törenlerinin nicedir anlam ve çizgisinden uzaklaştığı bir sürecin, yeni bir adli yıl mesajı hazırlamak zorunda kalan yargı temsilcilerini havanda su dövüyor ve abesle iştigal ediyor gibi bir duyguya muhatap bıraktığı açıktır. Törenlerde verilen iletilerin muhatapları olan yargı erkinin üyeleri kadar tüm Türk toplumu da, zorunlu resmi müsamerelerin pasif süjesi olmayı, soluklamak istedikleri demokrasi kültürünün zehirlendiği bir dönemde kurşun gibi ağır ortamın gelecek adına en küçük umutları dahi soldurduğu bir dönemin şanssız tanıkları olmayı içlerine sindirememektedir. Her şeye rağmen YARSAV olarak, Türk yargısının ve toplumunun bugün karşı karşıya kaldığı ve tarihinin en büyük ve kapsamlı otoriterlikle atbaşı maceraperestlik tehlikesini bertaraf edeceği kanaatindeyiz. Gerçek anlamıyla çağdaş ve demokratik bir hukuk devletinin saygın birer üyeleri olmayı hak ettiğine inandığımız yurttaşlarımızın haklı beklentilerini, binbir zahmet ve fedakârlıkla yeşertilen medenî bir devlet olma ülküsünü araçsal bir yaklaşımla suiistimal edenler, demokrasinin imkânlarından yararlanıp beslendikleri Cumhuriyet ağacının köküne balta üstüne balta vuranlar, tarih önünde samimiyetsizlikleri, cehaletleri ve onun beslediği cüretleri ölçüsünce büyük bir hesap vereceklerdir.
Türk yargısının yurt içinde ve dışında en güçlü sesi olan YARSAV olarak, yargı erkine karşı yürütülen açık ve gizli tüm operasyonları zamanında hatta çok öncesinde dile getirmiştik. Ne yazık ki zaman haklı olduğumuzu ortaya çıkardı ve her geçen gün bizi doğrulamaya devam ediyor…
Çağcıl, laik ve demokratik bir cumhuriyette meşruiyetini toplumdan alan devlet erkleri, toplumda azınlığı çoğunluğu ayırt etmeden tüm bireylere eşit hakları sağlamakla yükümlüdür. Yargının en temel ve öncelikli görevi ise bu hakların adil bir şekilde dağılımını denetlemesi, bilhassa azınlığın ve savunmasız olanların temel insani haklarının diğerleri tarafından çiğnenmesine müsaade etmemesidir. Yurttaşlar arasında bir zümreye, bir gruba diğerlerinden ayrıcalıklı imkânlar sunulması, daha ötesinde iktidarın belirli zümrelerle paylaşılması kabul edilir bir durum değildir. 2010 Anayasa değişikliği öncesinde gizlice kurulan ortaklıklar bugün menfaat çatışmasıyla aşikâr hale gelmiş ve 75 milyon insanın iradesi bir tarafa atılarak devlet güçlerinin paylaşıldığı, kurumların ve yöneticilerinin kapanın elinde kaldığı bir kabile devleti görüntüsüne erişilmiştir. Atatürk’ün cumhuriyetine bu manzara hiç mi hiç yakışmamaktadır. Şaşırtıcı olan, tarafların artık paylaşımı reddetmemeleri, bilakis bir tarafın kendilerine itaatkâr oldukları müddetçe onlarla paylaştıklarını, diğer tarafın ise kendi cemaat mensuplarının iktidar kavgası sonucu bürokrasinin oldukça hassas birimlerinden tasfiye edildiğini deklare edebilmesidir. Daha da şaşırtıcı olan ise, devletin, toplumun ve yaşamın, bunda hiçbir gariplik yokmuş gibi devam ediyor olmasıdır.
Yargının araçsallaştırılması suretiyle, ittifak günlerinde iç düşman olarak görülen “ötekiler” başarıyla sindirilip tüm muhalifler kamuoyunca bilinen yargı süreçleri aracılığıyla susturulduktan sonra gariptir ki, bu defa sıra kimin daha güçlü olduğunun ortaya çıkarılmasına gelmiştir. Evet, bir zümre adına hareket ettiği kabul edilen bu özel yetkili kamu görevlileri, yürütme erkinin politik ve ekonomik yolsuzluklarını soruşturmaya teşebbüs etmek suretiyle biatlarını bozarak kartlarını açık etmesiyle, iktidar, oklarını bu defa yargıdaki bu yapı üzerine doğrultmuş ve kendisine koşulsuz şartsız itaat etmeyen bu kesimi de tasfiye sürecine girmiştir. Bugün birilerinin olan yargı yarın kimin eline geçecek ve kimlere karşı kullanılacak?.. Bunlar cevabı kamuoyunca merak edilen sorulardır.
YARSAV, yıllardan beri yargının intikam amaçlı kullanımının yaratacağı kaosu işaret etmektedir. Yargının yönetimine ilişkin, reformlar adı altında getirilen ve daha çağdaş bir sistemi hedefleyen tüm düzenlemelerin gerçekte yargıyı araçsallaştırıp bir intikam aracı haline getirmekten başka bir amacının bulunmadığı bugün netleşmiştir.
Tam anlamıyla elde edilemediği, biat etmediği düşünülen yargı erkini bu defa terbiye etme yolunun seçildiği artık genç yaşlı tüm yargı mensuplarının ortak kanaatidir. Benim partime, vekilime, bakanıma, belediye başkanıma, genel müdürüme, müsteşarıma dokunanı yakarım, yakamazsam elinde dayandığı kanunu alır Seka’ya gönderirim, beni destekleyen zümrelerle, tarikatlarla, teşkilatımla arası iyi olmayanlara kök söktürürüm, benim gizli antlaşmalarımı deşifre edenleri, emir erlerime dokunanları, kısacası kurmak istediğim yeni dünya düzenine! kim karşı ise boynuna bir zanlı yaftasını taktırıp, tutuklatır, tahliye umuduyla kapı kapı dolaştırıp sindiririm, iktidarımı korumak için gerektiğinde en vahşi katilleri ve onların tüm elebaşlarını dahi serbest bıraktırırım… diyenlere karşı eğer bugün erk olduğu söylenen yargının temsilcilerinden bir ses yükselmiyorsa iş tek başına da olsa yüreğiyle önce milleti adına hak ve adalet duygusunun sonra da şahsi ve mesleki onurunun gereğini yapacak her bir meslektaşımıza ve onların örgütlerine kalmış demektir. Biz Cumhuriyete, onu kuran büyük Atatürk’ün temel aktör olarak konumlandırdığı kadınlarımızın emeğiyle büyütülen bu mesleğin değerli mensuplarının onurlu duruşuna güveniyoruz…
Adeta müzayaka haline itilerek kendisinden istifadeye çalışılan yargı erki ve temsilcileri, varlığını ve saygınlığını tehdit eden bu onursuz teşebbüslere daha fazla müsaade etmeyecektir. YARSAV olarak, yargı erkini söz konusu müzayaka durumuna iten sebepleri deşifre ederek, kralın çıplaklığını sergilemekten kaçınmayacağız.
·Bir memur temsilcisinin insafına ve hesabına terk edilen yargıç ve savcı maaş ve özlük hakları için, açık şekilde kamuoyu önünde konuşma ve yargı erkini temsil ettiğinin bilinci içinde masaya oturabilme cesareti olmadığından, başka girişimlere göstermelik şekilde dahil olup rol kapmaya çalışanlar,
· Kendisine oy veren meslektaşlarının verdiği temsil görevinden ve sorumluluğundan istifade ederek, beslenip palazlandığı siyasal iktidarın şefkatli kucağına sığınan ve sonra tekrar geri dönüp yürütme talimatlarının elçiliğine soyunurken kimi ve neyi temsil ettiğini kendisi dahi unutanlar,
· İçinden çıktıkları yargı teşkilatını unutarak eski meslektaşlarının sayıca fazlalığı nedeniyle bir kenara itilmesini önererek, sayıca daha az olan yeni dostları için alacakları maaş zammının pazarlığı içine giren yüksek yargının hakkaniyetli üye ve temsilcileri,
· Yargının yönetiminden tümden sorumlu olduğu halde, ellerine tutuşturulan ve ancak birbiriyle çelişen farklı görev emirleri ve talimatları arasında nasıl hareket edeceğini şaşıran seçilmiş Kurul üyeleri,
Evet, bunların tamamı kendilerini seçen ve sorumlu oldukları ilk derece mahkemelerinde görev yapan yargıç ve savcıların yüzüne bir daha bakamayacaklarını anladıklarından ötürü seçme hakkını dahi oradan alıp, kendilerine daha önce biat edip, karşılığında yüksek yerlere oturttukları bağlılarına vererek bir saadet zinciri oluşturmak istemektedirler. Yargının kemiksiz bir iktidar ortağı haline getirilme sürecini tamamlayacak olan bu mutlak itaatkârlığın ödülü ise kurulacak bir tatlı dünya cenneti ile yüksek yargı saraylarına ballı, şerbetli maaş zammı muslukları akıtılması olacaktır. Atalarımızın bir bildiği var ki, “Nasır tutan değil, bal tutan parmak yalanır…!” demişler.
Yeni adli yıla girerken; Türk Ulusu adına karar veren, bağımsız ve tarafsız bir yargı istenmediği için istikrarlı bir tecrit ve sindirmeye maruz bırakılan; İlk derece mahkemelerinde görev yapan meslektaşlarımızın sorunlarından başlıcalarını sayacak olursak;
· Maaşların memurlara endeksli olmasından dolayı, 2006 yılından itibaren vergi dilimlerinde yapılan değişiklikler ve de sadece memur maaş zammı oranında yapılan artışlar nedeniyle maaşların reel olarak % 25 oranında azalmış olması,
· Adli ve idari yargı teşkilatlarında artan iş yükünün, hizmet binalarının fiziki yetersizliği ile birlikte çalışanların tahammül sınırlarını anormal ölçüde aşması ve özellikle büyük şehirlerde aşırı iş yükünün yargıç ve savcıların fizik ve ruh sağlıklarını tehdit etmesi,
· Mesleğin onuruna uygun şekilde çözümüne yanaşılmayan askerlik sorunu,
· Bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile uyumlu olmayan ve mesleki güvenceyi zedeleyen teftiş ve disiplin sistemi,
· Disiplin ve terfi sistemine şeffaflık ve güven sağlayacak olan mesleki etik, davranış ve terfiye ilişkin ilke ve kodların belirlenmemesi,
· Başta öğretmenler olmak üzere yargı mensubu eşlerinin tayin problemlerinin çözümü için el etek öptürtme isteminden vazgeçilmemesi,
· Adil bir lojman tahsis sistemi ve pratiğini kurmaktan ısrarla kaçınılması,
Yüksek mahkeme yargıçları açısından;
· Siyasal otorite talimatlarına riayet etmeyen üyelerin mahalle baskısına maruz bırakılması,
· Yüksek mahkeme başkanlıklarının, icazeti olmayan adaylar açısından bir hayale dönüşmesi,
· Hassas olduğu düşünülen dairelere yapılacak üye görevlendirmelerinin karşı binadan gelen listelere göre şekillendirilmesi,
·Tetkik hâkimlerinin sırtlarına insani olmayan bir işyükü yüklenerek modern usulde köleliğe mecbur bırakılması,
· Bağımsız yargıç-savcı statüsünde bulunan tetkik hâkimlerinin mesleki saygınlığına uygun olmayacak davranış ve sözlere muhatap olmaları,
HSYK ve Adalet Bakanlığı Tetkik Hâkimleri açısından;
· 2010 öncesi yargıyı hızlandırmayı amaçladığı iddia edilen yargı bürokrasisinin yandaş unsurlarını merkezde toplayarak ödüllendirmesi karşısında taşrada geride bırakılan dosyalarla işyükü ikiye katlanan meslektaşların ötekileştirilmesi,
· Anayasa değişikliği sonrası dosya sayısını azaltma bahanesiyle birinci sınıfta bir yılını bile doldurmayanları alelacele üye olarak atayanların, bugün nedense 20 yılını doldurmuş meslektaşlar arasından yüksek yargı üyeliğine seçilecek çapta, liyakatte meslektaş bulamamaları!,
·2014 yılındaki ikinci liste savaşları için telefonla hizmet pazarlama yöntemiyle tehdit, şantaj, ödül vb. içerikli mesajlarla meslektaş ilişkisinden ağabey-kardeş ilişkisine evrilmesi,
· Uzmanlık, kıdem vb. bir kriter olmaksızın 1-2 yıl içinde 3 katına çıkarılan Bakanlık–Kurul tetkik hâkimlerinin emir komuta zinciri içinde çalıştırılmaları, yargısal işlevlerinden uzaklaştırılmaları,
· Geçmişinde ulul-emr’e itaatsizlik gibi büyük günahları işlediği halde mesleğe girişte mülakat mizanından yanlışlıkla geçebilmiş adaylar için Bakanlık Akademisinin, başındaki Adalet sıfatının gereği olarak! kıldan ince ve kılıçtan keskin bir sırat köprüsüne dönüştürülmesi, (Köprünün başına asılan Didem, Tolga ve Nebi gibi isimler ise sağ baştan hizaya davetin mesajlarıdır.)
Yeni adli yılda, herkesin malumu ve çözüm bekleyen sorunlara çözüm önerisi olarak;
· HSYK´nın siyasal iktidar ve yürütme ile ilişkilerinde yargı bağımsızlığına uygun bir çizgi izlemesi ile örselenen yargı teşkilatının onurunun, moralinin ve çalışma azminin yeniden sağlanması,
· Maaşlarda yaşanan reel kaybın ve mevcut özlük haklarının yargı bağımsızlığını tehdit ettiğini kabul ederek etkili sonuçlar doğuracak inisiyatif kullanılması, yürütmenin memurları olmayan yargıç ve savcıların maaş ve diğer özlük haklarının yargı bağımsızlığına gölge düşürmeyecek bir endeksleme ile belirgin bir sisteme kavuşturulması,
· Küresel düzeyde benzeri olmayan iş yükü enkazı altında, yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesinin özüne fazlasıyla dokunan koşullarda maddi ve manevi varlığı zedelenen, kaybolan meslektaşlarımız için yıpranma payına (fiili hizmet süresi zammı) ilişkin düzenleme yapılması,
· Diğer erkler karşısında diz çöktürülüp biate zorlanan yargının temsilcilerinin, toplumun ve meslektaşlarının kendisine tevdi ettiği gücün hakkını vermesi,
· Tayin ve terfiye ilişkin kriterlerin, dosya eritme kaygısıyla gereğinden hızlı yapılmak zorunda kalınan yargılama ile adalet kavramının içeriksizleştirilmesine fırsat vermeden, nicelik ve nitelik dengesi gözetilerek, yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesini sağlayacak şekilde belirlenmesi,
·Yargı mensuplarının terfilerine esas olmak üzere çıkarmaları gereken iş miktarlarının dünyadaki emsalleri ile mukayeseli olarak makul düzeyde belirlenmesi ve çokça öykünülen Batı standartlarının uygulanması,
· HSYK’nın yüksek yargı üyelik seçimlerinde kendisine yakınlık kriteri yerine objektif kriterleri uygulamaya başlaması, yargı geleneğini alt üst edercesine makam dağıtma ve ilkelce rövanş alma duygularının esiri olmaktan kendini kurtarması,
·Yüksek yargı üyeliğine seçilenlerle ilgili liyakatlerini ortaya koyan gerekçelerin açıklanması,
· Acilen yargı bağımsızlığına tehdit ifade eden disiplin hükümlerindeki belirsizliğin, keyfi değerlendirmeler ile nitelendirmelere kapı aralayan ifadelerin ayıklanması yoluyla giderilmesi,
· Etik davranış ilke ve kodlarının, katılımcı bir anlayış çerçevesinde ve tanımlama tekeli oluşturulmadan belirlenmesi kadar benimsenen ilkelerin hayata geçirilmesi,
· Mesleki gelişim konusunda, muhteva kadar şeklin ve usulün de önemli olduğunun altını çizerek, HSYK duyurularında yargıç ve savcı unvanıyla görev yapan meslektaşların “eğitime” çağrılması yargı erkinin saygınlığıyla bağdaşmamaktadır. Zira dünyada da hukukun nasıl uygulanması gerektiğini telkin etme ve yargıçlara yeni talimatlar verme gibi bağımsızlıkla bağdaşmayacak uygulamalara kapı aralayan yönleriyle tartışılmakta olan meslek içi eğitim, ülkemizde ne milletvekillerine ne de yürütme temsilcisi kabine üyelerine verilmediği gibi yürütme emrinde görev yapan valilere ve dahi kaymakamlara verilmemesi karşısında HSYK’nın dikkatinin konuya yönelmesi,
·Yaşamını yitiren ve geride eş ve çocuklarını emanet bırakan meslektaşlarımıza yönelik bir vakıf, yardım sandığı veya buna benzer kalıcı bir çözümün bir an önce yaşama geçirilmesi,
· Re´sen atanan ve bu atamaya karşı dava açma hakkı da bulunmayan meslektaşlarımıza ve çalışan eşlerine her atama döneminde aile birliği ve düzeni krizi yaşatılması sorununa el atarak, eşin çalıştığı kurumla koordinasyondan sorumlu merci olarak HSYK’nın verilen sözlere rağmen devam edegelen bu ayıbın acilen çözüme kavuşturulması,
· Lojman başvuru, puanlamaları ve tahsislerinin şeffaf ve istisnaların da görüntülenebileceği şekilde internet ortamında yayınlanması,
Yargının yönetiminden sorumlu olanlardan haklı beklenti ve taleplerimizdir.
Diğer yandan; yargıya güvenin dört koldan örselendiği bu süreçte yargı mensuplarına yönelik yüreklerimizi dağlayan menfur saldırılar hafızalarımızda tazeliğini korurken en başta hukuka saygılı olma, en azından kamusal alanda böyle görünme sorumluluğunu taşıyanların, suçlayıcı, özensiz ve talihsiz beyanlarını yakışıksız bulduğumuzu beyan ediyor ve kabul edemiyoruz. Eleştirme özgürlüğü, hesapverebilirlik ve vatandaş memnuniyeti bağlamında haklara yapılan vurgunun aynı zamanda ve ölçüde sorumluluklara da yapılmaması; yargıç, savcı, doktor, polis, hemşire ve öğretmenlere yapılan ve daha önce örneklerine pek rastlanmayan saldırılara yol açmaktadır. Bu koşullarda, yargı mensuplarının nitelikli şekilde korunması ve güvenliklerinin sağlanması talebimizken, yürütme organının temsilcilerinden gelen hedef gösterici hezeyanları kınıyoruz.
Yeni adli yılın, başta adalet beklentisi içinde güvenebileceği son liman arayan tüm toplumumuz için olmak üzere, yargıç ve Cumhuriyet savcısı meslektaşlarımız, tüm adalet personelimiz ve onların yükünü birlikte omuzlayarak her türlü takdir ve teşekkürü fazlasıyla hak eden fedakâr aileleri için yargıdaki anılan sorunların en aza indirileceği, adaletin eksiksiz, iltimassız ve zamanında tesisiyle hukukun üstünlüğünün sağlanabileceği bir yıl olması umuduyla, hayırlı bir adli yıl diliyorum. 01.09.2013
Murat ARSLAN
YARSAV Başkanı