Türkiye Büyük Millet Meclisinde Bir Gün Ve Özlük Haklarımız

 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNDE BİR GÜN VE ÖZLÜK HAKLARIMIZ 

Yarsav Yönetim Kurulu tarafından kamuoyunun bilgisine sunulan Yargıç ve Cumhuriyet Savcılarının özlük hakları ile ilgili rapor 16/01/2012 tarihinde Yarsav Yönetim Kurulu adına Yarsav Genel Sekreteri Leyla KÖKSAL, Başkan Yardımcısı Bülent YÜCETÜRK ve yönetim kurulu üyesi Defne BÜLBÜL tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan siyasi partilerin grup başkanvekillerine iletilmiştir.

Bu kapsamda A.K.P Grup Başkanvekili Mustafa ELİTAŞ, Cumhuriyet Halk Partisi Başkanvekili Akif HAMZAÇEBİ ve Emine Ülker TARHAN, M.H.P Grup Başkanvekili Oktay VURAL, B.D.P Grup Başkanvekili Hasip KAPLAN ile görüşülmüş; kamuoyuna açıklanan metin muhataplara anlatılmış mevcut olumsuz tablonun bir resmi çizilerek, düzeltilmesi talep edilmiştir.

İktidar Partisi Grup Başkanvekili Sayın Mustafa ELİTAŞ;

Yargıç ve Savcı maaşlarının Başbakanlık Müsteşarı maaşına endekslenmesine baştan itibaren karşı olduklarını ancak, günün koşullarında bu yöntemin benimsendiğini, Önerilerimiz doğrultusunda bir değerlendirme yapılacağını ve yargı bağımsızlığını güçlendirecek alternatif bir düzenlemenin zorunlu olduğunu özlük haklarının düzeltilmesi için hükümetten teklif geldiği takdirde destek olacaklarını ifade etmiştir.

Muhalefet partileri Gurup Başkanvekillerinden;

C.H.P Grup Başkanvekili Sayın Akif HAMZAÇEBİ;

Kendilerine sunulan raporu değerlendirip her türlü katkıyı vermeye hazır olduğunu, yargıç ve savcı maaşlarının Başbakanık Müsteşarı maaşına endekslenmesinin kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı olup, YARSAV´ın teklifini olumlu karşıladığını,

C.H.P Grup Başkanvekili Emine Ülker TARHAN ;

Konunun takipçisi olacağını bununla ilgili yasal çalışmalar sırasında her türlü desteği vereceğini, yasa teklifi için hazırlıklarının bulunduğunu ifade etmiştir M.H.P Grup Başkanvekili Sayın Oktay VURAL;

Yargıç ve savcıların özlük haklarını yargı bağımsızlığı ve yargıç teminatı açısından değerlendirdiklerini her türlü desteği vereceklerini,

Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Sayın Hasip KAPLAN ;

Yakınma istemlerimizde haklı olduğumuzu, diğer Gurup Başkanvekilleri ile görüşerek, koordinasyonu sağlayarak yasa önerisi hazırlayacaklarını belirtmişlerdir.

ekte YARSAV´ın sunduğu metin bulunmaktadır

 

YARGIÇLAR VE SAVCILAR BİRLİĞİ

(YARSAV)

16 Ocak 2012

 

 

Sayın ...

....... Grup Başkanvekili

TBMM, Ankara

 

 

Sn. ....

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 138. ve devamı maddelerinden aldığı yetkiyle Türk Milleti adına yargılama yaparak karar veren hakim ve Cumhuriyet Savcıları olarak, yargı teşkilatının stratejik planlar çerçevesinde yeniden yapılandırıldığı, her açıdan tarihi bir dönemi yaşıyoruz.

Hakimlik ve Cumhuriyet savcılığı mesleğine talip olup, bu onurlu görevin ağır sorumluluklarını üstlenen adalet temsilcileri, adaletin önce kendi yaşamlarında yansıması ve devamında içinde yaşadıkları topluma yayılması, etkin objektif bir denetim mekanizmasının kurularak hak, adalet ve eşitlik kavramlarının, vicdanlara yerleştirilmesi için, birer iş ya da meslek olarak değil tam anlamıyla çokça mahrumiyetleri bulunan bir yaşam tarzını tercih etme bilinciyle çalışmayı, temel görevleri saymışlardır. Bu kavramların somut gerçeklere dönüşmesi için mücadele veren, maddi-manevi her türlü yoksunluğa rağmen hayatlarının hiçbir anında adalete hizmet etme bilincini kaybetmeden, büyük bir aşkla çalışan, çılgınlık boyutunda çaba gösteren bu değerli görev insanlarının çalışma koşullarının, yapılan görevin yüceliğine, onur ve şerefine layık bir seviyeye ulaştırılması gerektiğinde şüphe yoktur.

Son yıllarda ele alınan yeniden yapılandırma çalışmalarında, fiziki ortamı ve çalışma mekanları hızla yenilenmeye çalışılan hakim ve savcılarımızın kendilerine anayasa ile tanınan teminatlarının bir unsuru olan maaş ve özlük haklarının da yeniden ele alınarak belirlenmesi ertelenemez bir zorunluluk halini almıştır. Bu noktada; maaş ve özlük haklarının sık sık gündem maddesi olmayacak şekilde kalıcı bir çözüme kavuşturulması, uzun vadeli, ekonomik koşullara göre güncellenebilen ve yürütme organı hiyerarşisi içinde yer alan bir devlet memurunun pek de belirgin olmadığı anlaşılan maaşına endekslenmeyen ve sonrasında da keyfi yorumlarla kısıntılara elverişli olmayacak şekilde bir sisteme bağlanması yaşamsal önem taşımaktadır.

Konu ile ilgili uluslararası düzeydeki bütün metinlerde, yargı mensuplarının tüm özlük hakları ve ücretlerinin, insan hak ve özgürlüklerinin başlıca ve en etkin güvencesi olan “yargı bağımsızlığı” ilkesi göz önüne alınarak düzenlenmesi zorunlu görülmektedir. Venedik Komisyonu’nun 2010 tarihli Yargı Sisteminin Bağımsızlığı Raporunda, yargıçların ücretleri ve özlük hakları ile yargı bağımsızlığı arasındaki ilişki şu şekilde ifade edilmektedir:

  • Yargıçlar için mesleklerinin onuruna ve sorumluluklarının ağırlığına uygun bir ücret düzeyi güvence altına alınmalıdır.
  • Yargıçlar için öngörülen fakat dağıtımı keyfi bir unsur içeren ikramiye ve finansal olmayan imtiyazlar süreç içinde kaldırılmalıdır.

Yargı mensuplarının hukuksuzluklarla ve yolsuzluklarla mücadelelerinde maddi avantajların çekiciliklerine karşı yeterli maddi güvenceye kavuşturulmaları gerekmektedir. Anayasa’nın 139. maddesinin birinci fıkrasında, özlük hakları açısından yasal güvence öngörülmüş ise de yargı mensuplarının statülerine, üstlendikleri görevlerinin niteliğine uygun bir hayat seviyesi sağlamalarına yetecek bir ücret almaları gerektiği şeklinde ilkenin yer almaması, yeni anayasada mutlaka telafi edilmesi gereken en önemli eksiklik olarak gözükmektedir. Yeni anayasada yargının kendine ait bir bütçeye sahip olması da, hukuk devletinin seçkin niteliklerinden birisi olan yargı bağımsızlığını şekilsel olmaktan çıkaracak bir adım olacaktır. Yargı, maalesef sistemin Doğrucu Davut´u olması itibariyle baştan bir sevimsizliği bagajında taşımakta, maddi koşullarının iyileştirilmesi siyasi iktidarın keyfiliği girdabında kaybolan bir hedefe kolaylıkla dönüşmektedir. Yasama veya yürütme için; söz konusu maaş meselesinin, her zaman bir vesayet, koz ve terbiye aracı olarak işlevsel anlam taşıdığı hususu zihinlere saplanıp kalmaktadır. Dünyada yürütmenin yani Adalet Bakanlığının yargı bütçesinin hazırlanması, yönetilmesi, yargıç ve savcıların maaşlarının ödenmesi vs konularda yetkili olduğu sistemlerden, adalet hizmetlerinin idaresi ve yürütülmesinin bakanlıkların yetki alanından çıkarılmasına dönük bir yönelim gözlemlenmektedir. Yargı bağımsızlığı, yargının mali kaynaklarının, yürütmenin mutlak iradesine bırakılması ile bağdaşmamaktadır.

Öte yandan ülkenin içinde bulunduğu koşullar fedakarlık yapılmasını gerektirebilir ve yargı mensupları bu sorumluluktan muaf değildir. Ancak yapılması gereken bu fedakarlık, yasama ve yürütmenin yaptığı fedakarlık ile paralel olmalıdır. Dayanışma dengeli olmalıdır. İlkesel olarak, Anayasa ve özel yasaların yargıçların maaşlarının korunmasını öngördüğü yerlerde, anayasa ve kanunların ihlali anlamında maaşlarda azaltma olmamalıdır. Nihai analizde; yargı bağımsızlığının tehlikeye düşürülmesini önleme adına keskin bir hat çizilmek zorundadır.

Bu anlamda yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığı sağlayabilme adına vazgeçilemez bir teminat konumunda bulunan maaş da dahil olmak üzere tüm mali hakların belirlenmesinde, yargı teşkilatı içerisinde görev yapan ve şu an mali haklar açısından en iyi konumda bulunan Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın (başka bir maaşa endekslenmeden bağımsız olarak belirlenmesi kaydıyla) ya da Devletin başı olan Cumhurbaşkanı’nın mali haklarının referans olarak alınması ideal bir model olabilir.

Son zamanlarda yapılan ve yapılması planlanan çalışmalar ile bu haklı beklentinin eksik inşa edildiği, mensubu olmaktan her daim kıvanç duyulan yargı emekçileri arasında görev, yetki ve sorumluluklarından doğan kader birliğinin, son yayımlanan ve halen hazırlığı devam ettiği bilinen maaş ve özlük haklarına ilişkin kanunlar ile aleyhe bozulduğu gözlenmektedir. Bu gözlemlerden hareketle bir değerlendirme yapıldığında; Anayasa Mahkemesi’nin başkan, üye, raportör ve memurlarına hak ettiklerini düşündüğümüz maaş zamlarının 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 3 Nisan 2011 tarih ve 27894 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmesi ile gerçekleştirildiğini hatırlamaktayız.

Söz konusu Yasa’yla Anayasa Mahkemesi Başkan, Başkanvekili ve üyelerinin maaşlarındaki artış ek ödenek tahsisi yoluyla yapılmıştır. Başkan, başkanvekili ve üyelerin maaşlarına, 40.000 gösterge rakamının memur aylıklarına uygulanan katsayı ile çarpımı sonucu bulunacak tutarda (Aralık 2011 itibariyle Brüt = 2.577,20 TL. Net = 2.561,60 TL) aylık ek ödenek verilmesi kararlaştırılmıştır. Bunun sonucunda başkanın maaşı 9.921, üyelerin maaşı 8.881 liraya yükseltilmiştir. Anayasa Mahkemesi raportörlerine ise 10.000 gösterge rakamının memur aylıklarına uygulanan katsayı ile çarpımı sonucu bulunacak tutarda (Aralık 2011 itibariyle Brüt = 644,30 TL. Net = 640,40 TL) ek ödenek tahsis edilmiştir. Mahkemede görevli 657 sayılı Kanun’a tabi personele dahi her ay, 5.000 gösterge rakamının memur aylıklarına uygulanan aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan aylık tutarda (Brüt = 322,16 TL. Net = 320,23 TL) ek ödenek verilmiş, böylece Anayasa Mahkemesi’nde görev yapan memurların maaşlarına 320 lira zam yapılmıştır. Sonuç itibariyle raportörler, Yargıtay ve Danıştay üyelerinden daha fazla maaş alır konuma gelmişlerdir.

Ayrıca Türkiye Adalet Akademisi Başkan ve başkan yardımcılarına 5000 (Aralık 2011 itibariyle 322,16 TL), hakim sınıfından akademide görevlendirilenlere 4000 (Aralık 2011 itibariyle 257,84 TL), idarî personele 2000 (Aralık 2011 itibariyle 128,92 TL) gösterge rakamının memur aylıklarına uygulanan katsayı ile çarpımı sonucu bulunan miktar üzerinden aylık ek ödeme yapılmaktadır.

Bunun yanında 3.11.2011 tarihinde çıkarılan ve ´´Eşit İşe Eşit Ücret Kanun Hükmünde Kararnamesi´´ olarak adlandırılan 666 sayılı KHK ile hakim ve savcılara ilişkin bir düzenleme yapılmamakla birlikte, vergi müfettişlerine, merkezde görev yapan uzmanlara vs. eşit işe eşit ücret adı altında ve söz konusu mesleklerin bir kariyer meslek olduğundan bahisle yapılan zamlarla, söz konusu meslek mensupları kıdemsiz hakim ve savcılardan %50 fazla maaş almaya başlamış, (örneğin üç yıllık adaylığı sonunda asaleten vergi müfettişliğine atanan bir müfettiş 4.200-TL, üç yıllık adaylığı sonunda asaleten TBMM uzmanlığına atanan bir uzman 4.400-TL almaktadır) hatta mahkemelerin yazı işleri müdürleri bile 3.300 TL maaşla göreve yeni atanan bir hakim ve savcının aldığı maaştan (3.171-TL) fazla almaya başlamış, böylelikle hakim ve savcılık mesleği bir kariyer meslek olmaktan uzaklaşmıştır. Nitekim daha önce söz konusu meslekler hakim ve savcılık mesleğine geçiş için sınavlara hazırlanabilmek adına bir basamak olarak kullanılırken, bugün için tam tersi bir durum meydana gelmeye başlamıştır. Hem hakim ve savcılar kadar çok ağır ve sorumluluk gerektiren, fazla mesai uygulaması bile olmayan hem de 13 yıl beklendikten sonra birinci sınıf olununcaya kadar ortalama 3.000-3.500-TL civarlarında ücret alınan bir mesleğe karşı, artık üniversiteden mezun olup sınavlara girecek gençler tarafından bile kariyer meslek olarak bakılmamaktadır.

2006 yılında yapılan zamlarla hakimlik ve savcılık mesleği nisbeten hak ettiği değere yaklaşmış, ancak aradan geçen yaklaşık 6 yıllık süreç sonunda bugün için, vergi dilimlerinde yapılan değişikliklerle ve de sadece memur maaş zammı oranında yapılan artışlar nedeniyle 2006 yılından bu yana alınan ücretler reel olarak %20 oranında azalmıştır. Hakim-savcı maaşları, Başbakanlık Müsteşarının aldığı maaşa göre hesaplanmaktadır. Ancak bu hesaplamada, özellikle kıstas aylık tanımı ve kapsamı belirsizlik taşımaktadır. Halen bu konuda açılmış, derdest davalar bulunmaktadır. Konunun uzun süre daha gündemde çözümsüz bırakılmasının ya da yargı mensuplarının maaşlarının mahkemelik olmasının Türk yargısı üzerinden Devletimizin imajına zarar vereceği açıktır.

En son iki HSYK üyesinin görevlendirilmesi olgusundan hareketle söz konusu zamdan yararlandırılmayan öteki yargı mensupları için maaş ve özlük haklarına ilişkin benzer bir çalışmanın da halen devam ettiği ve bu çalışma içeriğine göre hakim ve savcıların tümüne zam verilmesinin sağlanamaması durumunda, Anayasa Mahkemesi’nin ayrıcalıklı konuma getirilmesinin yüksek mahkemelerin eşitliğine aykırı olduğundan bahisle hiç olmazsa Bakanlık yüksek bürokratları başta olmak üzere Danıştay ve Yargıtay başkan ve üyeleri, dolayısıyla Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerine de iyileştirmelerin yapılmasının planlandığı anlaşılmaktadır.

Öncelikle yargı teşkilatımızın değerli ve emektar yüksek yargıçlarının hak ettikleri gelir düzeyine kavuşmaları şimdiye kadar ihmal edilmiş ama kendileri tarafından hiçbir zaman da öncelik sırasına konulmamış bir haktır. Dolayısıyla yapılması planlanan, geç kalınmış bir çalışmadır ve bir an önce gerçekleştirilmelidir.

Ancak unutulmamalıdır ki, yoğun işyükü altında mesleğin her türlü cefasını, sıkıntısını ön koşulsuz göğüsleyen taşrada görevli hakim ve savcılarımız ile tetkik hakimlerimizin de adalet teşkilatına geçen hakları hiçbir kıyas kabul etmeyecek oranda büyüktür. 12.000’den fazla hakim ve savcı hakkında karar mercii olan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nda yüksek yargı mercileri kadar söz ve temsil hakkı elde eden taşrada görevli hakim ve savcılar ile tetkik hakimlerinin maaş ve özlük haklarının planlanan yapılandırma dışında tutularak, emek ve gayretlerinin görmezden gelinmesi büyük bir talihsizlik olacağı gibi çalışma barışını ve kurumlar arası güven duygusunu zedeleyeceği de tartışmasızdır. Taşrada görev yapmanın her türlü zorluğu ile mücadele eden, haftanın beş günü duruşma yapıp kararlarını yazan, mülhakatında bulunan yerlerde on saat aralıksız keşif yapan ama evine dönerken yine de görevini yerine getirmenin huzuru ile dolu bir yorgunluğu yaşayan, gece gündüz demeden nöbet telefonu elinde olaylara yetişmeye çalışan, halkın huzuru ve sıhhati için uykusuz kalan, kendilerine yöneltilen haksız ve acımasız hakaret dolu eleştirilere, haksız muamelelere dahi bakacak zamanı, harcayacak vakti bulamayan adalet işçilerinin bu emeklerinin, bu gayretlerinin göz ardı edilerek, ayrımcı bir yaklaşımla meselenin ele alınmasının, empati beklentisinin sarsılmasına ve yüksek yargı temsilcileri ile temsil makamlarında olan meslektaşlarımıza karşı büyük bir güven bunalımına sebebiyet vereceği açıktır.

Öneri bazında; öncelikle maaş ve özlük haklarının yürütme içerisinde yer alan Başbakanlık Müsteşarı maaşına endekslenmesi uygulamasından vazgeçilerek hukuk devletinin seçkin niteliklerinden birisi olan “yargı bağımsızlığı” ilkesine uygun bir şekilde bağımsız olarak belirlenmesi gerekmektedir. Bu aşamada bunun mümkün olmaması halinde, 24/02/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun 106. maddesinin birinci fıkrasında yer alan % 10 yargı ödeneği oranının örneğin %50 oranında belirlenmek suretiyle artırılması halinde ödemeye esas kıstas aylık oranlarına göre değişen miktarda artış sağlanabilecektir. Ayrıca birinci sınıf olmayan yargıç ve savcılara münhasıran, 2802 sayılı Yasa’nın 103. maddesindeki kıstas aylık oranlarına 2 veya 3’er puan ilavesi ile birinci sınıf olan ile olmayan arasındaki makas daraltılabilecektir. Mesleğin başında, hem aile yaşamlarını düzene kavuşturmaya çalışan, hem de Türk yargısını, uluslararası hukuk dünyasıyla rekabet edebilir bir seviyeye ulaştırma gayesiyle kendisini daha donanımlı kılma adına ağır iş yükü yanında lisansüstü-doktora eğitimi ve dil öğrenme meşgaleleri ile boğuşan birinci sınıf olmayan meslektaşlarımızın maddi yönden ihtiyaçlarının fazlalığı ve ertelenemezliği, “nasıl olsa ileride onlar da birinci sınıf maaşı alacaklar” argümanını geçersiz kılmaktadır. Yine küresel düzeyde benzeri olmayan iş yükü enkazı altında maddi ve manevi varlığı zedelenen, kaybolan meslektaşlarımız için yıpranma payına (fiili hizmet süresi zammı) ilişkin düzenleme yapılmalıdır.

Özlük haklarının yargı bağımsızlığına gölge düşürmeyecek bir endeksleme ile belirgin bir sisteme kavuşturulması, bundan böyle her 4 yılda bir yapılacak seçim öncesi çeşitli vaadlerle kendilerinden oy istenecek, istenen amaç hasıl olduktan ve seçilenler ile onların yükselmelerini uygun gördükleri yakın çevrelerindeki mutlu bir azınlığın tatmini dışında unutulmaya terk edilecek bir meslek mensubu olmadığını düşünen 12.000 civarındaki hakim ve Cumhuriyet savcılarının haklı talepleridir.

Murat ARSLAN

YARSAV Başkanı