19.3.2008 ERKLER AYRILIĞI İLKESİ AÇISINDAN YARGI BAĞIMSIZLIĞI İLE YARGIÇLIK VE SAVCILIK GÜVENCESİ (Doç Dr Ali Rıza Çınar makalesi)

ERKLER AYRILIĞI İLKESİ AÇISINDAN YARGI BAĞIMSIZLIĞI İLE YARGIÇLIK VE SAVCILIK GÜVENCESİ(Doç Dr Ali Rıza Çınar makalesi)*

Sayın konuklar, değerli katılımcılar, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

“Erkler Ayrılığı İlkesi Açısından Yargı Bağımsızlığı ile Yargıçlık ve Savcılık Güvencesi” adlı tebliğimi size sunacağım.

Değerli katılımcılar, önce anlatım planımı açıklamak istiyorum. Tebliğ üç ana bölümden oluşmaktadır. Konunun iyi anlaşılması için birinci bölümde, yargıç bağımsızlığı ile yargıçlık/savcılık güvencesi kavramları üzerinde durarak erklerin ayrılığı ilkesi açısından yargının durumunu belirteceğim. İkinci bölümde, yargı bağımsızlığı açısından yargıç ve savcıların eğitimi ile örgütlenmesinin önemini, karşılaşılan sorunlar nelerdir, bunları açıklayacağım. Üçüncü bölüm olan son bölümde ise yargının bağımsız, güvenceli ve yansız olması için yapılması gerekenleri özetle belirteceğim.

I- YARGIÇ BAĞIMSIZLIĞI VE YARGIÇLIK/SAVCILIK GÜVENCESİ

1- Yargıç Bağımsızlığı

Yargıç bağımsızlığı; yargıcın görevini yaparken, hiçbir baskı ve etki altında bulunmaması, herhangi bir kişi ya da kurumdan emir almaması, her türlü kaygıdan (endişeden) uzak ve özgür olmasıdır.

Bu ilke, önemi nedeniyle Anayasa’da yer almaktadır.

Yargıç bağımsızlığı kavramı, 1961 Anayasası’nda[1] olduğu gibi 1982 Anayasası’nda da[2] “Hâkimler görevlerinde bağımsızdırlar” biçiminde yer almıştır. Anayasa’nın 138. maddesinin 1. fıkrasında “yargıç bağımsızlığı” ilkesine yer verildiği gibi bağımsızlığın sınırı da gösterilmiştir. Buna göre yargıçlar, Anayasa’ya, kanuna, hukuka ve vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler.

Anayasamızın 138. maddesinin başlığı her ne kadar “mahkemelerin bağımsızlığı” ise de maddenin içeriğinde, yargıç ve mahkeme/yargı bağımsızlığının temel ilkelerinin gösterildiği açıkça anlaşılmaktadır.

Mahkemelerde her zaman tek yargıç bulunmamaktadır. Bu nedenle mahkeme kurulunda yer alan tüm yargıçların bağımsızlığını anlatmak üzere, Anayasa’da “mahkemelerin bağımsızlığı” kavramına da yer verildiği öğretide ileri sürülmüştür[3].

Anayasa’nın 9. maddesinde genel ilke olarak yargı yetkisinin Türk ulusu adına bağımsız mahkemelerce kullanılacağı belirtilmiştir.

Yargılama makamı olarak yargının/mahkemelerin, hukuka bağlı olarak karar verebilmeleri, yargı erkinin temsilcileri durumundaki yargıçların bağımsızlıklarının sağlanmasına bağlıdır[4].

Yargı bağımsızlığı için, yargıcın bağımsız ve adil olması yetmez. Yargıcın bağımsız ve adil olduğundan kuşku (şüphe) dahi duyulmamalıdır[5].

Anayasa’ya göre yargı/mahkemeler, Türk ulusu adına egemenlik hakkını kullanmaktadır ve bağımsızdır (Anayasa, md. 9, 138, 140/3).

Bu nedenle Anayasamızda yargı bağımsızlığı (mahkemelerin bağımsızlığı) nedeniyle yargıç ve savcıların bütün özlük işleri, yargı bağımsızlığı ve yargıçlık güvencesi ilkelerine göre yasayla düzenleneceği belirtilmiştir (Anayasa md. 140).

2- Yargıçlık ve Savcılık Güvencesi

Yargıçlık/Savcılık güvencesi, yargıç ve savcıların kişisel bağımsızlığıdır. Yargıç ve savcıların, her türlü maddi ve manevi etkiden (baskıdan) ve kaygıdan uzak olarak görev yapabilmeleri için güvence içinde bulunmaları gerekir. Güvencenin temel nedeni, yargıç ve savcının siyasal iktidar/yürütme erki karşısında kendilerini tam bir güvencede bulması ve görevlerini her türlü korku ve kaygıdan (endişeden) uzak olarak yerine getirebilmeleri içindir[6].

1961 Anayasası yargıçlık ve savcılık mesleklerini ayrı ayrı düzenleyip adli yargıçlar için Yüksek Hâkimler Kurulu’nu, savcılar için de Yüksek Savcılar Kurulu’nu oluşturduğu halde (1961 Anayasa md.134, 137, 143, 144), 1982 Anayasası 140. maddesinde yargıçlık ve savcılık mesleğini bir tuttuktan başka yönetsel yargı yargıçlarını da bu düzenlemelerin içine almıştır (Anayasa md.159/3). Ayrıca 1982 Anayasası 1961 Anayasası’ndan farklı olarak, yargıçları da savcılar gibi yönetsel görevleri yönünden Adalet Bakanlığı’na bağlamıştır (Anayasa md.140/6). Bunlardan başka Yüksek Hâkimler Kurulu ile Yüksek Savcılar Kurulu kaldırılarak, yerlerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu getirilmiştir (Anayasa md.159).

Anayasa’da yargıçların bağımsızlığından söz edildiği için, yargıçlara tanınan güvenceler ile bağımsız olmayan savcılara tanınan güvencelerin aynı olması öğretide eleştirilmektedir[7]. Yargıç güvencesinden söz edilirken, Cumhuriyet Savcılarını yargıçtan ayırmadığımızı belirtmek isterim. Anayasa’da, yargıçlık ve savcılık güvencesi başlığı altında 139. maddede tanınan güvenceler tek tek sayılmıştır. Yargıçlık güvencesi nedeniyle yargıçlar ve savcılar azledilemezler, Anayasa’da gösterilen yaş sınırı dolmadan, istekleri dışında asla emekli edilemezler. Hiçbir suretle (bir mahkemenin ya da kadronun kaldırılması nedeniyle de olsa) aylık, ödenek ve diğer özlük haklarından yoksun bırakılamazlar, görevlerinden ve yerlerinden alınamazlar[8]. Mahkemeler yasayla kurulurlar (Anayasa md. 142). Doğal yargıç ilkesi gereği, yargıçların görevleri önceden belirlenir.

Tayvan’da (Taipei’de) 17 Kasım 1999’da toplanan Hâkimler/Savcılar Uluslararası Birliği Merkez Kurulu’nca onaylanan “yargıcın evrensel konumu”yla ilgili kararın 13. maddesinde, yargıç ve savcıların maddi/sosyal güvencelerinin, maaşlarının, ödenek ve emekliliklerinin yürütme gücünün eline bırakılamayacağı açıkça vurgulanmıştır[9].

3- Erklerin Ayrılığı İlkesi Açısından Yargının Durumu

Erklerin ayrılığı ilkesi açısından yargı bağımsızlığı, yasama ve yürütme erklerine karşı yargının korunması anlamındadır. Bunun da iki sonucu vardır. Birincisi yargının, yasama ve yürütmeden bağımsızlığıdır. İkincisi ise erkler arasında eşitliktir.

Yargı bağımsızlığı ve yargıçlık/savcılık güvencesi yalnız yasama ve yürütme erklerine karşı yargının/yargıç ve savcının korunması ile sağlanamaz. Ayrıca yargıçlar arasında yargısal üstlük-altlık olmadığından, yargılama organlarına, dış dünyaya karşı da yargının/yargıcın ve savcının korunması gerekir.

Yargı, yasama[10] ve yürütme organı karşısında bağımsızdır.

Ayrıca yargı, medyaya, sokağa karşı da bağımsızdır (5187 sayılı Basın Yasası, md.19; 5237 sayılı Türk Ceza Yasası, md.277, 286, 288).

Yargıcın da bir canlı/insan olduğu gözetilerek, görülmekte olan davalarla ilgili olarak, vicdani kanı/yargısının sağlıklı oluşması için hiçbir görüş sergilenmemelidir.

Anayasamızda[11], Basın Yasası’nda[12] ve Ceza Yasası’nda[13] dış dünyaya karşı yargıç ve savcıları korumak için düzenlemeler bulunmaktadır.

Buna karşın ülkemizde duruşma öncesi yargıcın önündeki davalarla ilgili olarak kanıtlar ve eylemler üzerinde yorum yapılmakta, hatta hükümler kurulmaktadır.

Böylece, adil yargılanma ve suçsuzluk karinesi ilkeleriyle yargıçlık hakları, zaman zaman çiğnenmektedir. Kişilerin önyargılarla hüküm giymelerine neden olan bu tür yayınlar, adil/dürüst yargılanma haklarını çiğnediği için hukuka aykırıdır[14].

Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), yargı bağımsızlığını ve saygınlığını örseleyen, yargıya güveni sarsan düşünce açıklamalarının anlatım özgürlüğü kapsamına girmeyeceğini kararında açıkça belirtmiştir[15].

Yargıçlar da bu konuda duyarlı olmak ve yargının önüne gelmiş ya da gelme olasılığı bulunan işlerle ilgili olarak düşünce açıklamaktan kaçınmak zorundadırlar. Özellikle kamuoyunun duyarlı olduğu davalarda, hukuk güvenliği ve yargı bağımsızlığı açısından yargıçlar yoruma yol açacak açıklamalarda bulunmamak için çok özen göstermelidir.

Yargı bağımsızlığı ilkesi, yargıcın yansız olmasını da gerektirir.

Yansızlık, yargıcın yanların dışında ve üstünde olması demektir.

Bir hukuk devletinde, yasama organı yasaları yapar. Yasama, yasa yorumu yapamaz. Yasaların bağlayıcı olarak yorumunu yapma yetkisi, bağımsızlığı anayasal olarak güvenceye alınan yargıya tanınmıştır.

Yasayı yorumlama yetkisi bir kişi olarak değil, bir kurum olarak yargıcın tekelindedir. Yargıç yasayı yorumlarken her türlü ilgili karşısında üçüncü kişidir, yanlar üstüdür, nesnel (görevsel, kurumsal, maddi) yansızlık ilkesi içinde yasal metne bağlı kalarak yorumlar. Bu herkesin yasa önünde eşitliğini sağlar.

Ancak nesnel yansızlık yetmez. Yargıç ve savcı, kendi inançlarına, görüşlerine, hatta duygularına karşı kayıtsız ve bağımsız olmalı. Dış ve iç dünyanın dayatmalarına karşı direnmelidir. Yargıç, yargılama yaparken yan tutmamalı, yanlara karşı objektif olmalı, inanç, görüş ve duygularından sıyrılabilmelidir[16].

Bunun için de, yargıç ve savcının, bilimsel düşünme ve ayırt etme yetisine sahip, bilge, dürüst, güvenilir, ağırbaşlı olması ve kendine özgüveni bulunmalıdır.

Görüldüğü gibi yansızlığın öznel (bireysel, kişisel) ve nesnel (kurumsal, maddi) olmak üzere iki boyutu vardır. Yargıcın yansızlığının öznel boyutu, kişiliğine ilişkin niteliklerdir. Heyecan, duyarlılık, huy, birinin yerine geçebilme, kendine egemenlik, yanlar ve dava karşısında ruhsal duruş, yanlara karşı tutum ve davranışlar gibi[17].

AİHM, bir mahkemenin bağımsızlığını araştırırken, üyelerinin atanma ve görevden alınma yöntemine, görev süresince üyelere emir verme yetkisine sahip bir makamın bulunup bulunmadığına, üyelerin her türlü etkiden korunmasını sağlayacak önlemlerin alınıp alınmadığına ve mahkemenin genel olarak bağımsız bir görünüm verip vermediğine bakmaktadır[18].

AİHM’ne göre yansızlık ise mahkemenin ya da mahkeme üyelerinin bazısının yanlar düzeyinde onların leh ve aleyhine bir duygu ya da çıkara sahip olmaması demektir. Daha doğrusu önyargı sahibi olmamaktır.

Mahkemeye göre, yansızlık, nesnel (objektif) ve öznel (sübjektif) olmak üzere iki yönü bulunmaktadır.

Nesnel (objektif) yansızlık, kurum olarak mahkemenin, kişide bıraktığı izlenimin yani yanlara güven veren yansız bir görünüme sahip olmasıdır[19]. Bunun değerlendirilmesi, organik (mahkemenin) kuruluş şekli ve görevin yerine getirilme biçimi (fonksiyonel) yönlerden yapılmaktadır[20].

Öznel yansızlık ise mahkeme üyesi yargıcın kişisel olarak yansızlığıdır. Kişisel yansızlık yani öznel yansızlık aksi sabit oluncaya kadar varsayılmaktadır. Öznel yansızlığın bulunup bulunmadığını nesnel bir ölçütle açıklayan AİHM’ne göre, mahkemeler güven vermelidir. Bunun için de bağımsız izlenim bırakmaları gerekir. Dışarıdan ve yansız bir gözlemci, yargıcın bir yana yaklaşmadan davayı çözemeyeceği inancında ise nesnel olarak yansızlık yoktur. İsterse yargıç öznel olarak yansız olsun[21].

Yürütme organı, yetkisine giren konularda yasaları uygular. Bu uygulamada bireyler arasında ya da bireyle devlet arasında bir uyuşmazlık çıktığında ne olacaktır? Bunun çözümü önemlidir. Çünkü toplum içinde barış ve düzeni korumak için bu uyuşmazlığı “çelişmez” ve “emredici” olarak çözmek gerekir[22].

Yargı, devletin her türlü işlemlerini, bireylerin uyuşmazlığını çözen, böylece sistemi hukuksallaştıran erktir. Bu nedenle yargı, durumun hukuksallığını açıklamak ve gerekiyorsa yaptırımını belirtmek konusunda hukuk adına en son sözü söyleyen bir erktir.

Yargı görevi de yasama ve yürütme gibi devlete aittir.

Yargı görevi kural olarak devletin tekelindedir. Yargı görevi başta “bağımsız mahkemeler” olmak üzere devletin resmi “yargılama makamları”nca yerine getirilir.

Bu nedenle mahkemeler dışında hiçbir otorite adalet dağıtamaz. Bu bağlamda yargı ne kadar güçlü olursa devlet de o kadar saygın ve güçlü olur.

Yargı “hukuk devleti”nin temel koşuludur. Bu nedenle yargı; bağımsız, güvenceli ve yansız değilse hukukun üstünlüğü sağlanamaz. Demokrasinin esenliği de yargıya bağlıdır. Çünkü yargının bağımsız, güvenceli ve yansız olmadığı durumlarda sistem kirlenir[23].

Bağımsız yargı temel insan hak ve özgürlüklerinin de güvencesidir. Bu nedenle, İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nde (m.10) Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde (m.6), Avrupa Birliği Temel Haklar Antlaşması’nda (m.47/2) ve benzeri birçok bildiri ve antlaşmalarda, bağımsız ve yansız bir yargıda hak arayabilme, temel bir insan hakkı olarak kabul edilmiştir.

Birleşmiş Milletler’in 2003/43 sayılı Bangalor Yargı Etiği İlkelerinde, yargı bağımsızlığının “hukuk devletinin önkoşulu ve adil yargılamanın temel güvencesi” olduğu açıkça belirtilmiştir[24].

Yargı bağımsızlığının ve yargıçlık güvencesinin korunmasında en büyük güçlük, yargının yürütme organına karşı korunmasında görülmektedir. Çünkü en büyük tehdit daima yürütme organından gelmektedir[25].

Yürütme organına karşı yargıçların bağımsızlığını sağlamak ve korumak gerekir.

Anayasa’da, yargı bağımsızlığı nedeniyle, yargıç ve savcıların bütün özlük işlerinin, yargı bağımsızlığı ve yargıçlık güvencesi ilkelerine göre özel yasayla düzenleneceği öngörülmüştür (md.140). Ayrıca yargıç ve savcıların özlük işlerini, bağımsız bir kurul olarak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yerine getireceği Anayasa’da belirtilmiştir (md.159).

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun, mahkemelerin bağımsızlığı ve yargıçlık güvencesi ilkelerine göre kurulacağı ve görev yapacağı da Anayasamızda yer almaktadır (Anayasa md. 159/1).

Kurulun Başkanı Adalet Bakanı’dır. Adalet Bakanlığı Müsteşarı, Kurulun doğal (tabii) üyesidir. Kurulun üç asıl ve üç yedek üyesi Yargıtay Genel Kurulu’nun, iki asıl ve iki yedek üyesi Danıştay Genel Kurulu’nun kendi üyeleri arasından her üyelik için gösterecekleri üçer aday içinden Cumhurbaşkanı’nca, dört yıl için seçilir. Kurul, seçimle gelen asıl üyeleri arasından başkanvekili seçer (Anayasa md. 159/2). Bu yönetsel kurulun görüşmeleri (işlemleri) gizlidir. Kararlarına karşı da yargı yolu kapalıdır (Anayasa md. 159/4).

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Yasası’nın 3. maddesi uyarınca da “Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bağımsızdır.”

Kurul bağımsız mı?

Yürütme organının içinde yer alan hem bakan hem de müsteşarın yer aldığı kurulun kurumsal olarak bağımsız olduğu söylenemez.

Kurulda, yönetimde girişim gücü bakanlıktadır. Adalet Bakanı, kurulun başkanıdır. Adalet Bakanı’nın yokluğunda, yüksek kurul, başkanvekilinin daveti üzerine toplanır[26]. Ancak Adalet Bakanlığı müsteşarı kendisine vekalet edecek birini göndermez ve kurula katılmazsa, kurulun toplanma olanağı yoktur.

Adalet Bakanı, yargıçların ve savcıların görevlerini ve yerlerini geçici yetkiyle değiştirebilir ve isterse onları bakanlıkta çalıştırabilir[27].

Anayasa’ya göre, adli ve idari yargı yargıç ve savcılarını mesleğe kabul etme, yüksek kurulun görevindedir. Ancak, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yasası’na göre, adaylığa kabul Adalet Bakanlığı tarafından yapılmaktadır. Yargıçlar ve savcılar idari görevleri yönünden Adalet Bakanlığı’na bağlıdırlar[28]. Yargıç ve Cumhuriyet Savcılarının haklarındaki inceleme ve soruşturma Adalet Bakanlığı’nın izniyle adalet müfettişleri tarafından yapılır. Adalet müfettişleri, Adalet Bakanı tarafından göreve atanırlar ve yine onun iradesiyle başka bir göreve gönderilirler[29].

Yargıç ve Cumhuriyet Savcılarının bakanlık müfettişlerince denetlenmesi, yönetsel nitelikteki kurulun işlemlerine karşı yargı yolunun kapalı olması da kurulun bağımsız olmadığını göstermektedir.

Ayrıca, kurulun bakanlık binasında görev yapması ve kendisine ait sekretaryasının ve özerk bir bütçesinin bulunmaması yargı bağımsızlığına ve yargıç güvencesine gölge düşüren olumsuz yanlardır. Anayasa’ya karşın yürütme erki, kararnamelerle yargıç ve savcıların maaşlarını düzenlemek suretiyle akçalı gücü elinde tutmaktadır.

Anayasa’ya, yargı bağımsızlığı ile yargıçlık ve savcılık güvencesini koymak yeterli değildir. Yargı bağımsızlığını gerçekleştirecek ve koruyacak hükümlere de gereksinim bulunmaktadır[30].

Yargı bağımsızlığı ve yargıçlık/savcılık güvencesi, yargı görevini yerine getirenler (yargıçlar/savcılar) için onların kişiliklerine ilişkin bir ayrıcalık değildir[31]. Görevlerini yargı bağımsızlığı ilkelerine uygun bir biçimde, hukukun nesnelliğini ve yargının yansızlığı amacını gerçekleştirebilmeleri için tanınmış değerdir (araçtır)[32]. Daha doğrusu yargıç ve savcılara verilen güvenceler, bulundukları makam dolayısıyla ve yerine getirdikleri görev nedeniyledir[33]. Böylece, burada söz konusu olan yargıcın kişisel yararı değil, kamunun yararıdır[34].

Anayasa’ya göre, yargı yetkisi Türk ulusu adına bağımsız mahkemelerce kullanılır (md.9). Yargı bağımsızlığı ve yargıçlık/savcılık güvencesi, yargı etkinliğini yürütenler için bir keyfilik değildir. Burada temel amaç, yargı görevini yerine getirenlerin, Anayasa’ya, yasalara ve hukuka uygun olarak bir vicdani kanıya göre hüküm verebilmeleridir (Anayasa md.138/1).

II- YARGI BAĞIMSIZLIĞI AÇISINDAN YARGIÇ VE SAVCILARIN EĞİTİMİ İLE ÖRGÜTLENMELERİNİN ÖNEMİ

1- Eğitimin ve Hukuk Öğretiminin Önemi

Bertrand Russel, eğitimin önemini şöyle açıklıyor: “Yeni dünyanın anahtarı eğitimdir. Barışa, özgürlüğe, mutluluğa ancak eğitim yoluyla varılır.” Eğitim, bugün her şeyin temel taşı ve özellikle alınan eğitimin öncelikle çağdaş bir eğitim olması önemli, çünkü alınan eğitim yapılan göreve de etki etmektedir.

Ülkemizdeki eğitim ve öğretimin, Atatürk ilke ve devrimleriyle anayasal esaslar doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim ölçütlerini temel alan yapısı korunmalı. Ayrıca öğretim birliği ilkesine bağlı kılınarak eğitim ve öğretimin devletin denetimi altında yapılmasına da önem verilmelidir[35].

Eğer eğitim, çağdaş, akıl ve bilime dayanan bir eğitim değilse böyle bir eğitim almamış bir kişiden de bilimsel bir araştırma ve etkili bir görev bekleyemezsiniz. Bunun nedenle, özellikle yargının etkin bir şekilde görev yapması için Cumhuriyet Savcılarının, yargıçların ve avukatların başta çağdaş bir eğitimden geçmiş olması gerekiyor.

İkincisi, meslekle ilgili eğitimin iyi bir şekilde verilmiş olması önemli. Yargıç ve savcıların göreviyle ilgili bilgilerle donatılmış olması gerekli. Böyle bir bilgiyle donatılmamış bir savcı, etkili bir soruşturma ne yazık ki yapamıyor, yapması da kendisinden beklenemez. Bugün otopsi raporlarında, diğer soruşturulması gereken konularda etkili bir soruşturmanın yerine getirilmediğini açıkça görüyoruz[36]. Daha önceden yeteri kadar bilgi sahibi olmadığı için soruşturma evresinde görevini gereği gibi yerine getiremiyor[37].

Bilgi sahibi olunabilmesi için neler yapılmalıdır?

“Hukuk ve yargı reformu” adı altında yalnızca yasaların değiştirilmesi belirli sancılı konuların çözümünde etkili olur. Sorunların tümünü etkilemez. Yasaların kendilerinden beklenen sonuçları doğurması, onu uygulayanların düşünce biçimine ve kültür yapısına bağlıdır. Uygulayıcılar, özellikle yargıç, savcı ve avukatlar bir kuralı yorumlayarak içindeki anlamı ortaya çıkarmak suretiyle hukuk yaratmaktadırlar. Bundan dolayı, değerli bilim adamı, Ord. Prof. Dr. Hıfzı Veldet VELİDEDEOĞLU’nun özlü bir biçimde belirttiği gibi, yargı “hukukun doğumevi”dir[38].

Yorum, çoğu zaman, sağlam bir hukuk bilgisini ve ince bir hukuk düşüncesini gerektirir. Bu, öğretimin niteliğiyle ilgilidir. Hukuk fakültelerinde yetiştirilen hukukçuların, araştırma yetenekleri, sorgulama ve tartışma alışkanlıkları geliştirilmelidir.

Hukukçunun yalnızca hukuk kurallarını ve temel hukuk bilgisi olarak da kavramları bilmesi yeterli değil. Ayrıca hukuku sindirme yeteneğini geliştiren yan sosyal bilim branşlarını da öğrenmelidir. Hukukçular, özellikle de uygulayıcı durumunda bulunan yargıç, savcı ve avukatlar dünyanın her yerinde saygın kişilerdir. Saygın olmaları ise yaptıkları işin niteliğiyle bağlantılıdır. Nitelikli yargı kararlarının ortaya çıkması için; uygulayıcı durumunda bulunan yargıç, savcı ve avukatların, yalnız hukuk öğretimi görmeleri yeterli değildir. Yan sosyal branşları, hukuk felsefesi, sosyoloji, psikoloji, siyaset bilimi, siyaset tarihi, ekonomi, uygarlık tarihi ve kriminoloji de öğrenmesi gerekir[39].

Böyle bir eğitim almış hukukçu, düşünmeyi, sorgulamayı, tartışmayı, hukuk kurallarının nedenlerini, geçmişlerini sosyal kökenlerini öğrenmektedir. Hukuk öğrenimi için Goethe’nin şu sözü çok önemli: “Tartışılmayan şey düşünülemez”[40].

Hukuk, yaşayan bir bilim dalıdır. Özellikle pozitif hukuk her zaman gereksinimlere (ihtiyaçlara) göre değişir. Bu nedenle pozitif hukuka ağırlık verilirken, hukukçuya kendini geliştirebilecek altyapı da verilmelidir.

Avrupa Birliği’yle bütünleşmeye çalışıyoruz. Gelişmiş Avrupa ülkelerinin hukukçuları en az bir ya da iki yabancı dil bilmektedirler. Aldıkları hukuk öğretimlerinin altyapısı da sağlam. Çünkü, hukuk bilimini ve sosyal bilimleri iyice öğrenerek sindirmiş durumdalar. Bundan dolayı da kendine güveni olan kişilerdir. Yargıç, savcı ve avukatların hukuk öğretimi yoluyla kendine özgüveni olan kişiler olarak yetiştirilmeleri, “yargı bağımsızlığı”, “yargıçlık ve savcılık güvencesi” ile “savunma dokunulmazlığı” bakımından da çok önemlidir. Özgüven de ancak bilgiyle, sosyal gelişmeyle, yabancı dil bilgisiyle edinilmektedir.

Günümüzde, hukuk, ortak uluslararası bir kimlik kazanmıştır. Bu nedenle hukuk fakültelerinde, Avrupa ülkelerinde de çalışabilecek nitelikte hukukçular yetiştirilmelidir. Özellikle bizim hukukumuz Batı kökenli olduğu için bu kaçınılmaz bir gereksinimdir.

2- Yargıç ve Savcıların Mesleki Eğitimi

Anayasamızın 140. maddesinin 3. fıkrasında, yargıç ve savcıların meslek içi eğitimlerinin yargı bağımsızlığı ve yargıçlık/savcılık güvencesi ilkelerine göre yasayla düzenleneceği öngörülmüştür.

Bugün yargıç ve cumhuriyet savcılarına, meslek öncesi ve meslek içi eğitim, Türkiye Adalet Akademisi tarafından verilmektedir[41]. Ayrıca Adalet Akademisi’nin, Cumhuriyet Savcıları ve yargıçların gelişmesi için kurslar açmak; belli alanlarda uzmanlık programları, seminer, sempozyum, konferans ve benzeri etkinlikler düzenlemek; sertifika ile değerlendirilecek eğitim ve öğretim programlarını uygulamak görevi de bulunmaktadır (m.5/1). Yıllardır böyle bir akademinin bir an önce kurulmasını özlemle bekliyorduk. Ancak üzülerek belirtiyorum, Türkiye Adalet Akademisi, Anayasa’da belirtilen yargı bağımsızlığı ve yargıçlık/savcılık ilkelerine uygun bir biçimde, kurumsal anlamda bağımsız bir yapıda oluşmadı.

Türkiye Adalet Akademisi 23.7.2003 tarihli 4954 sayılı yasayla kuruldu. Yasanın 4. maddesinde “tüzel kişiliğe sahip, bilimsel, idari ve mali özerkliği olan Türkiye Adalet Akademisi kurulmuştur” denilmektedir. Bu maddenin ikinci fıkrasında ise Akademi’nin ilgili olduğu bakanlığın, Adalet Bakanlığı olduğu açıkça belirtilmiştir.

Ayrıca yasada, Adalet Bakanı, Bakanlık Müsteşarı, Ceza İşleri Genel Müdürü, Hukuk İşleri Genel Müdürü, Kanunlar Genel Müdürü, Avrupa Birliği Genel Müdürü, Personel Genel Müdürü ve Eğitim Dairesi Başkanı’nın ise Akademi’nin en önemli kurullarından olan Genel Kurulun doğal üyesi olduğu öngörülmektedir (m.12).

Türkiye Adalet Akademisi’nin genel kurulu, yönetim kurulu üyeleri ile denetim kurulu üyelerini seçmektedir (m.14).

Bakanlık Personel Genel Müdürü, yönetim kurulunun doğal üyesidir (m.15/a).

Yönetim kurulu, başkan ve başkan yardımcılıklarının her biri için üçer aday göstermektedir. Bakanlar Kurulu ise her biri için gösterilen üçer aday arasından Türkiye Adalet Akademisi’nin başkan ve başkan yardımcılarını seçerek görevlendirmekte ya da atamalarını yapmaktadır (m.9).

Yargıç ve savcılara, hizmet öncesi ve hizmet içi eğitim veren Türkiye Adalet Akademisi’nin kuruluşunda, başkan ve yardımcılarının atanmasında yürütme erkinin etkinliği, yargı bağımsızlığı ve yargıçlık/savcılık güvencesi ile bağdaşmamaktadır.

Anayasanın 140. maddesinin üçüncü fıkrasında yargıç ve savcıların nitelikleri, atanmaları, hakları ve ödevleri ile diğer özlük işlerinin mahkemelerin bağımsızlığı ve yargıçlık güvencesi esaslarına göre yasa ile düzenleneceği öngörülmüştür. 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yasası’nın 7. maddesinde, adaylık dönemini geçirip 8. maddedeki koşullara uygun olarak yeterlik kazanmış olmadıkça, hiç kimsenin yargıçlık ve savcılığa atanamayacağı belirtilmektedir. Nitelik saptanmadan atama işlemi yapılamayacağına göre, yargıç ve savcıların nitelikleri, doğal olarak, atamadan önceki dönemde yani, adaylığa atanma ve adaylık süresi içinde belirlenebilecektir. Bu durumda, yargıç ve savcıların diğer özlük haklarının yanı sıra niteliklerinin de mahkemelerin bağımsızlığı ve yargıçlık güvencesi esaslarına göre yasa ile düzenleneceğini öngören Anayasa’nın 140. maddesinin adaylık dönemini de kapsadığının kabulü zorunludur. Böylece, Anayasa, yargıçlık ve savcılık mesleğine verdiği özel önemin sonucu olarak bu mesleğe girecekleri adaylık döneminden başlayarak güvenceye kavuşturmak istemektedir. Öyleyse, yargıç ve savcı adaylarına ileride üstlenecekleri görevi doyurucu biçimde yerine getirebilmeleri için adaylık dönemi içinde de yeterli güvence sağlanmalıdır. Yargıcın adalet dağıtma görevini noksansız yerine getirebilmesi için adaylık dönemi dahil mesleğinin her aşamasında güven duyacağı bir ortam içerisinde bulunması zorunludur[42]. Bu bağlamda, yargıçların ve savcıların ileride üstlenecekleri görevin gerektirdiği, her türlü etkiden uzak karar verebilme yeteneğine sahip kişiler olarak yetişmelerini sağlayacak, eğitim ve öğretim verecek kurumun da bağımsız olması gerektiği durumu gözetilmelidir.

Türkiye Adalet Akademisi’nin kuruluş yasasında gerekli düzenlemelerin yapılarak, yürütme erkine kurulda yer verilmemesi ve özerk bir yapıya kavuşturulması gerekir. Aksi halde yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi zedelenir[43].

3- Yargıç ve Savcıların Örgütlenmelerinin Önemi

Yargıç ve savcıların örgütlenmeleri de yargı bağımsızlığının temel ilkelerindendir. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda 13 Aralık 1985 günlü, 40/146 sayılı kararla onaylanan “Birleşmiş Milletler Yargı Bağımsızlığı Temel İlkeleri”nde açıkça yargıçların örgütlenme hakkına sahip oldukları belirtilmiştir. 1990 yılında Havana’da kabul edilen “Savcıların Rolüne Dair Birleşmiş Milletler İlkeleri”nin 9. maddesinde de savcıların, çıkarlarını korumak mesleki eğitimlerini yükseltmek, kendi konumlarını korumak için mesleki örgütler (dernekler) kurabilecekleri ya da bunlara üye olabilecekleri öngörülmektedir. Bu nedenle yargıç ve savcıların örgütlenmesi, uluslararası düzeyde kabul gören bir durumdur. Merkezi Roma’da bulunan Dünya (Uluslararası) Yargıçlar Birliği 1953 yılında kurulmuştur. Birliğin bölgesel organı durumunda ise Avrupa Yargıçlar Birliği bulunmaktadır.

Ülkemizde, 26.6.2006 günü, yargıç ve savcıların mesleki örgütü olarak 501 kurucu üyenin katılımıyla Yargıç ve Savcılar Birliği (YARSAV) kuruldu. Böylece yargıçlar ve savcılar, yargı bağımsızlığı ile yargıç ve savcı güvencesinin gerçekleşmesi için çaba gösterecek bağımsız bir örgüte kavuştular. Yargıç ve Savcılar Birliği’nin yargıç ve savcıların güvencesi olduğu bilinmelidir. Nitekim, YARSAV 9 Ekim 2006 tarihinde Yargıç ve Savcı Adayları Yazılı Sınav, Sözlü (Mülakat) ve Atama Yönetmeliği’nin iptali için Danıştay’a başvurdu.

Danıştay On İkinci Dairesi’nce verilen, yargıç adayı alımına yönelik olarak yazılı sınav ile bu sınav sonucunda yapılacak olan sözlü sınavın ve bu sınavların dayanağı olan “Adli ve İdari Yargıda Hâkim ve Savcı Adaylığı Yazılı Sınav Mülakat ve Atama Yönetmeliği’nin yürütülmesinin durdurulmasına ilişkin karara[44] davalı Adalet Bakanlığı itiraz etmiştir.

İtiraz üzerine Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nca, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yasası’nın 9. maddesinin (5435 sayılı Yasa ile değişik) son fıkrasındaki “… yazılı yarışma sınavı ve mülakatı ile …” ibaresinin Anayasa’nın 2., 138., 138., 140. ve 159. maddelerine aykırı olduğu kanısına ulaşılması nedeniyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurulmasına, bu kuralın Anayasa’ya aykırılığı ve uygulanması durumunda giderilmesi güç ve olanaksız zararlar doğurabileceği gözetilerek esas hakkında karar verilinceye kadar yürürlüğünün durdurulmasının istenilmesine, dosyada bulunan belgelerin onaylı bir örneğinin Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’na gönderilmesine karar verildi[45].

III- YARGININ BAĞIMSIZ, GÜVENCELİ VE YANSIZ OLMASI İÇİN YAPILMASI GEREKENLER

1982 yılından beri her adli yıl açış konuşmalarında, yüksek yargının başkanları ile Türkiye Barolar Birliği Başkanları yargı bağımsızlığı ve yargıçlık/savcılık güvencesi için yapılması gerekenleri dile getirmektedirler. Ayrıca bilim adamları da sık sık bu konuda düşüncelerini açıklamaktadırlar. Avrupa Birliği de yargı ile ilgili 2004-2005 ve 2006 yıllarına ait raporlarında yargı bağımsızlığı için önerileri sıralamaktadır. Kurumsal olarak, yargının gerçekten bağımsız olması ve yargıçlık/savcılık güvencesi için gerçekleştirilmesi gerekenler şunlardır:

1- Anayasa’nın 9. maddesinde, yargı yetkisinin Türk ulusu adına bağımsız mahkemelerce kullanılacağı öngörülmektedir. Yine Anayasa’nın 138., 139. maddeleri ve 140. maddesi yargı bağımsızlığı, yargıç ve savcı güvencesine ilişkin ayrıntılı hükümler içermektedir.

Ancak, Anayasa’nın 140. maddesinin 6. fıkrasında “yargıç ve savcıların idari görevleri yönünden Adalet Bakanlığı’na bağlı” oldukları belirtilmektedir. Yargıçların görevlerinin, yargılama ve idari görevleri diye ikiye ayrılması ve idari görevleri bakımından Adalet Bakanlığı’na bağlı tutulmaları yargı bağımsızlığı ve yargıçlık güvencesi ile bağdaşmaz[46].

Yargıç, idari görevleri yönünden Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na bağlı olmalıdır[47].

2- Yargıçlar ve savcı adaylarının seçiminin, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nca yapılması gerekir. Çünkü yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi, yargıç ve savcı adaylarının mesleğe alınmalarında da gözetilmelidir. Bugün yargıç ve savcı adaylarının yazılı sınavı ÖSYM tarafından yapılmaktadır. Yazılı sınavı kazananların sözlü sınavlarını, Adalet Bakanlığı müsteşarının başkanlığında Adalet Bakanlığı üst bürokratlarından oluşan (Teftiş Kurulu Başkanı, Personel Genel Müdürü, Ceza İşleri Genel Müdürü ve Hukuk İşleri Genel Müdürü) katılımıyla oluşan bir kurul yapmaktadır. Yürütmenin, etkin olduğu bu sınav yakınmalara neden olmaktadır[48].

Nitekim, Danıştay’ın kuruluşunun 137. yıldönümü nedeniyle, 10 Mayıs 2005 tarihinde yapılan törende konuşan Türkiye Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok, 2005 yılı Bütçe Yasası ile alınan dört bin yargıç ve savcı kadrosunun, hangi ölçütlere göre doldurulacağının endişe yarattığını belirterek; “Kadrolaşma uyarılar karşısında, önümüzdeki 25-30 yılın yargıç ve savcılarının seçileceği bu atamaların, sağlıklı ve objektif olamayacağı kuşkusu bulunmaktadır” demektedir.

Bu yakınmalar gözetilerek yargıç ve savcı adaylarının seçimi, bundan böyle Anayasa’da değişiklik yapılarak, Adalet Bakanı ve müsteşarın bulunmadığı bir HSYK yapılanmasına gidilinceye kadar ertelenmelidir. Yahut bugünkü HSYK tarafından yapılmalıdır. Avrupa Birliği Komisyonu tarafından yargı sisteminin işleyişi raporunda da açıkça, Birleşmiş Milletler Yargı Bağımsızlığı Temel İlkeleri’nin 10. maddesine ve Yargı Bağımsızlığı Hakkındaki Avrupa Konseyi Tavsiye Kararı’nın 1 (2) (c) ilkelerine uygun olarak, yargıç adaylarının seçiminin sürecine, Adalet Bakanlığı’nın etkisinin kaldırılması gerektiği vurgulanmıştır[49].

Danıştay İdari Dava Daireler Kurulu’nca, yargıç ve savcı adaylığına atanabilmek için Adalet Bakanlığı’na yönetmelik düzenleme yetkisi tanıyarak, sözlü sınavın Adalet Bakanlığı personelince yapılmasına olanak tanıyan, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yasası’nın 8 ve 9. maddelerinin, Anayasa’nın 2, 10, 138 ve 140. maddelerine aykırı olduğu kanısına varılmıştır. Bu nedenle, konuyla ilgili olarak 31.3.2005 tarihinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurulmasına karar vermiştir[50]. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu 30.11.2006 tarihinde ise yürürlüğünün durdurulması isteğiyle, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yasası’nın 9. maddesinin (5435 sayılı Yasa ile değişik) son fıkrasındaki “… yazılı yarışma sınavı ve mülakatı ile …” ibaresinin Anayasa’nın 2., 238., 140 ve 159. maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurulmasına karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi bu başvurular hakkında henüz karar vermedi.

Daha önce, Anayasa Mahkemesi’nce verilen 14.12.1995 günlü, 1995/64 sayılı kararda;

“… Nitelik saptamadan mesleğe kabul kararı verilemeyeceğine göre, hâkim ve savcıların nitelikleri, mesleğe kabulden önceki dönemde yani, adaylığa atanma ve adaylık süresi içinde belirlenecektir. Bu nedenle, hâkim ve savcıların diğer özlük haklarının yanı sıra niteliklerinin de mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre yasa ile düzenleneceğini öngören Anayasa’nın 140. maddesinde belirtilen “hâkim ve savcıların nitelikleri, atanmaları” ile 159. maddesindeki “adli ve idari yargı hâkim ve savcılarının mesleğe kabulü ve atanması”nın “mahkemelerin bağımsızlığı” ve “hâkimlik teminatı” esaslarına göre yürütüleceği yolundaki kuralın adaylığa kabul dönemini de kapsadığının kabulü gerekir. Anayasa, hâkimlik ve savcılık mesleğine verdiği özel önemin gereği olarak bu mesleğe girecekleri adaylığa almış ve adaylık döneminden başlayarak güvenceye kavuşturmak istemektedir. Bu da hâkimlik ve savcılık mesleğine girmek isteyenlerin (ister adaylıktan, isterse avukatlıktan geçiş yoluyla olsun) yeterlik sınavlarının yürütmenin etkili olamayacağı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nca belirlenecek bir sınav kurulu tarafından objektif ölçme ve değerlendirme esaslarına göre yapılmasını zorunlu kılmaktadır.

Yasada belirlenen biçimde bakanlıkça yapılacak bir yeterlik sınavı öncelikle hâkimlik ve savcılık mesleğine alınacakların yürütme organına karşı bağımsızlığını gölgelemektedir. Ayrıca, mensubu olduğu partinin siyasal görüşünü gerçekleştirmek zorunda olan bir bakana hiyerarşik olarak bağlı olan bakanlık yöneticilerinin yaptıkları sınavı sonucu mesleğe alınacak avukatların, kendilerini her türlü maddi ve manevi etkilerden uzak ve özgür hissetmeleri zorlaşacaktır. Onlar hâkimliğin gerektirdiği her türlü yüksek nitelikleri taşısalar bile kamu vicdanında daima tarafsızlıkları konusunda kuşku duyulacaktır. Bu durum ise, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatını düzenleyen Anayasa’nın 138., 139., 140. ve 159. maddelerine aykırılık oluşturur…”

denilerek “Bakanlıkça yapılacak yazılı yeterlilik sınavı” sözcüklerinin iptaline hükmedilmiştir.

Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı, yargıç ve savcı adaylığına başvuranlara uygulanacak yazılı ve sözlü yarışma sınavının Adalet Bakanlığı’nca yapılacağı yolundaki kuralların hukuksal durumlarına da açıklık getirmektedir. Bu karar, kaynağı ne olursa olsun, yargıç ve savcı adaylığına başvuranların adaylığa atanmaları için, yazılı ve sözlü yarışma sınavının Adalet Bakanlığı’nca yapılmasının, Anayasa’nın mahkemelerin bağımsızlığı ve yargıçlık güvencesi ile ilgili hükümlerine aykırı olacağını hiçbir duraksamaya yer bırakmayacak biçimde açıkça ortaya koymaktadır.

3- Yargıç ve savcılara hizmet öncesi ve hizmet içi eğitimin Adalet Bakanlığı’nca verilmesine son verilmelidir. Türkiye Adalet Akademisi, yürütme organının etkisinden kurtarılıp, özerk bir yapıya kavuşturulduktan sonra, eğitim bu akademi tarafından verilmelidir.

4- Siyasal otorite/yürütme erki, yargının yönetimine karışmamalıdır. Bu bağlamda, yürütmenin temsilcisi Adalet Bakanı ile ona bağlı biçimde görev yapan bakanlık müsteşarının kurulda görev almaları yargı bağımsızlığı ve yargıçlık güvencesi ilkeleri ile en azından biçimsel anlamda bağdaşır nitelikte değildir. Aynı zamanda sakıncalıdır. Çünkü, bu durum siyasal erkin yargıçlar ve savcılar üzerinde etkili olması sonucunu doğurur ki yargıç ve savcı kendisini ve mesleki geleceğini güvencede görmez, yurttaşların yargının bağımsızlığına olan güveni ve inancı da sarsılır.

Bu nedenle, Adalet Bakanı ve müsteşarının kurulda yer almaması gerekir[51].

Anayasa’nın 159. maddesinde buna göre düzenleme yapılmalıdır.

5- Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun kendisine ait bir binası, bütçesi ve sekretaryası olmalıdır[52].

6- Kurulun yönetsel nitelikte bulunan kararlarına karşı yargı yolu açık olmalıdır[53].

7- Yasaların yorumu ile ilgili olarak Adalet Bakanlığı’nca Cumhuriyet Savcılarına genelge gönderilmemelidir[54].

8- Yargıç ve savcıların denetimi Adalet Bakanlığı’nın izni ile Adalet Bakanlığı müfettişlerince yapılmaktadır. Adalet Bakanlığı’nın buyruğunda çalışan adalet müfettişlerince, yargıç ve savcıların denetimi, yargı bağımsızlığı ve yargıçlık/savcılık güvencesine aykırıdır. Müfettişler, Yüksek Kurul’a bağlı olmalıdır[55].

9- Yargının ayrı ve özgürce kullandığı bir bütçesi olmalıdır[56]. Yargı, bütçesini kendisi yaparak doğrudan yasama organına sunabilmelidir[57].

10- Yargıç ve savcı sayısı iş yükü gözetilerek artırılmalıdır.

11- Yargıç ve savcılar, erkler ayrılığına uygun biçimde orantılı olarak, uygun bir ücret almalıdırlar[58].

12- Yargıçların ve savcıların atanmaları, yükselmeleri, yer değiştirmeleri, denetlenmeleri, yürütme erkinden kesinkes ayrı olmalıdır. Anayasa ve yasalarda gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.

13- Yargıç ve savcılar yardımcı personelini kendisi atamalı ve yetişmesini kendisi sağlamalıdır.

14- Yargıç ve savcılar kendisini kendi girişimiyle ekonomik yönden parasal bir yükümlülüğe girmeksizin sürekli yetiştirebilme olanağına kavuşturulmalıdır.

15- Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yönetsel nitelikteki işlemlerine karşı yargı yolu açık olmalıdır.

16- Yargıç ve savcıların devlet protokolündeki yeri, erkler eşitliği ilkesine göre düzenlenmelidir.

Yargı bağımsız, güvenceli ve yansız değilse, hukukun üstünlüğü sağlanamaz; hak ve özgürlükler tehlikeye düşer. Bu nedenle, yargıyı bağımsız, güvenceli ve yansız kılacak yukarıda açıkladığımız düzenlemelerin bir an önce gerçekleşmesini yürekten diliyoruz.

* Türk Ceza Hukuku Derneği tarafından 10 Şubat 2007 tarihinde Galatasaray Üniversitesi’nde, Ord. Prof. Dr. Sulhi DÖNMEZER’i anma günü amacıyla düzenlenen ”Hâkim ve Savcı Bağımsızlığı ve Güvencesi” konulu panelde sunulan tebliğ. (Türk Ceza Hukuku Derneği (TCHD) tarafından yayımlanan SUÇ VE CEZA adlı derginin Ocak-Şubat-Mart 2008 sayı 1, s.8-28’de yayımlanmıştır.)

Ali Rıza Çınar; Doç Dr; Yargıtay 2 nci Ceza Dairesi Üyesi

[1] Bkz. 1961 Anayasası, md.132/1

[2] Bkz. 1982 Anayasası, md.138/1

[3] CENTEL, Nur., “Yargı Bağımsızlığı” Türkiye Barolar Birliği’nin Anayasa ve Uyum Yasaları adlı kitabı, 13-14 Aralık 2002 Ankara, s.105 (105-125)

[4] ÜNAL, Şeref., Anayasa Hukuku Açısından Mahkemelerin Bağımsızlığı ve Hâkimlik Teminatı, Adalet Bakanlığı Yayınları, 1982 Ankara, s.16-17

[5] KUNTER, Nurullah/YENİSEY, Feridun/NUHOĞLU, Ayşe., Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, On Beşinci Bası, Kasım 2006 İstanbul, No: 20.3, s.299

[6] KAPANİ, Münci., İcra Organı Karşısında Hâkimlerin İstiklali, Ankara 1956, s.85

[7] KESKİN, Serap., “Yargıç Bağımsızlığı” Prof. Dr. Nurullah KUNTER’e Armağan, İstanbul 1998, (s.129-154) s.141

[8] Bkz. 23 Mayıs 1949 tarihli halen yürürlükte bulunan Federal Almanya Cumhuriyeti Anayasası (Grundgesetz für die Bundesrepublik Deutschland) 97. maddesinin birinci fıkrasında; “yargıçlar bağımsız olup ancak yasaya bağlıdırlar” denildikten sonra, ikinci fıkrasında ise; yargıçlık güvencesi nedeniyle yargıçların azledilemeyecekleri, yasal yaş sınırı dolmadan, istekleri dışında emekli edilemeyecekleri, hiçbir suretle aylıklarından yoksun bırakılamayacakları, görevlerinden ve yerlerinden alınamayacakları belirtilmiştir.

[9] Bu konuda uluslararası toplantılarda alınan kararlar ve ayrıntılı bilgi için bkz. SELÇUK, Sami., 2001-2002 Adli Yıl Açış Konuşması, s.110-111, Dip not. 226

[10] Anayasa md. 138: yasama yargıya telkinde bulunamaz

[11] Md. 138

[12] 5187 sayılı Basın Yasası md. 19

[13] 5237 sayılı TCY.md.277, 286, 288

[14] YARSUVAT, Duygun., Kitle İletişim Araçlarının Ceza Adaletine Etkisi, İÜSBFD., n.10, Ocak 1995, s.100

[15] Barford-Danimarka., 22.2.1989 (İleten, SELÇUK., 2001-2002 Adli Yıl Açış Konuşması, ayrı bası, s.116, dipnot 246)

[16] CENTEL., s.105

[17] SELÇUK., 2001-2002 Adli Yıl Açılış Konuşması, s.113, dipnot 235

[18] TEZCAN, Durmuş/ERDEM, Mustafa Ruhan/SANCAKDAR, Oğuz., Türkiye’nin İnsan Hakları Sorunu, Ankara 2002, s.254

[19] Bak. İncal-Türkiye, 9.6.1998, DOĞRU, Osman., İnsan Hakları Kararlar Derlemesi I, İstanbul 1998, 413 vd; Piersack/BELÇİKA, 1.10.1982, 7/1981/46/74, EuGRZ XII, 11 (18.6.1985), 301 vd. Ayrıca CENTEL., Yargı Bağımsızlığı, s.107, TEZCAN/ERDEM/SANCAKDAR., s.254

[20] Bu konuda geniş bilgi ve kararlardan örnekler için bkz. GÖLCÜKLÜ, Feyyaz., Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Göre Doğru Yargılama, AÜSBF İnsan Hakları Merkezi, Yayın No:11, Ankara 1995, s.18 vd.

[21] Piersack-Belçika., 1.10.1982 (İleten, SELÇUK., 2001-2002 Adli Yıl Açılış Konuşması, s.113, dipnot 235)

[22] TANİLLİ, Servet., Devlet ve Demokrasi Anayasa Hukukuna Giriş, 2. Bası, İstanbul 1981, s.557

[23] SELÇUK., Adli Yıl Açış Konuşması (2001-2002), Yargıtay Başkanlığı Yayını ayrı basım, 6 Eylül 2001, s.108

[24] Birleşmiş Milletler’in 2003/43 sayılı “Bangalor Yargı Etiği İlkeleri” için bkz. Adalet Bakanlığı Avrupa Genel Müdürlüğü tarafından 18 Kasım 2003 tarihinde tercüme edilmiş Türkçe metnine (www.adalet.gov.tr)

[25] KESKİN., s.137

[26] Bkz. 2461 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Yasası md.10

[27] Bkz. Anayasa, md. 159/6, 7 ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yasası, md. 37, 47.

[28] Bkz. Anayasa, md. 140/6

[29] Bkz. Anayasa, md.144

[30] TOSUN, Öztekin., Türk Suç Muhakemesi Hukuku Dersleri, c.I, Genel Kısım, İstanbul 1984, s.432; CENTEL, Nur., Ceza Muhakemesi Hukukunda Hâkimin Tarafsızlığı, İstanbul 1996, s.14 vd; KESKİN., s.132

[31] ÖZEK, Çetin., “Yargının İdari Denetimi” İHFM. (Atatürk’e Armağan) c.45-47, s.917

[32] SELÇUK., Adli Yıl Açılış Konuşması (2001-2002), s.111; ÜNAL, s.16

[33] KESKİN., s.130; DEMİRKOL, Ferman., Yargı Bağımsızlığı, İstanbul 1991, s.134

[34] TANİLLİ., s. 593

[35] Bkz. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet SEZER’in Türk Eğitim Vakfı’nın (TEV) 40. Kuruluş Yıldönümü nedeniyle İstanbul Conrad Oteli’nde düzenlenen toplantıda yaptığı konuşma

[36] BİŞKİN – Türkiye davası, Başvuru No: 45403/99, 10 Ocak 2006 tarihli AİHM’nin kararına göre özetle: Dış otopsi muayenesi sözkonusu dönemde yürürlükte olan (1412 sayılı) CYY.nın 79. maddesi hükümlerine aykırı olarak yalnızca bir adli tıp doktoru tarafından yapıldığı belirtilmiştir. Ayrıca soruşturmanın etkili yapılmadığı hızlı, hareket edilmediği, kaçırılma olayına tanıklık eden başvuranın geç dinlenmesi, ölen kişilerin cesedini gören tanıkların hepsinin dinlenmemiş olduğu saptanmıştır. Sorgulamalar derinleştirilmeli ve tarafsız ve dikkatli yapılmalıdır (Çakıcı, § 86 ve Mc Conn ve diğerleri, s.49, § 161-163). Bu nedenle AİHS.nin 2. maddesinin usulen ihlal edildiğine karar verilmiştir.

[37] AİHM’nin İkinci Dairesi’nin, Şeker-Türkiye (Başvuru No. 52390/99), 21 Şubat 2006 tarihli kararının § 67-77’de soruşturmanın yetersiz olduğu bu nedenle devletin 2. madde uyarınca yaşam hakkını gerektiği gibi korumadığı belirtilmiştir. Ayrıca DOĞANAY-Türkiye davası, Başvuru No: 50125/99, 21 Şubat 2006 tarihli AİHM’nin kararında da; Cumhuriyet Savcısı daha derinlemesine tamamlayıcı soruşturmaların yürütülmesini gerekli görmediği için AİHS’nin 13. maddesinin bu bakımdan ihlal edildiği belirtilmiştir.

[38] Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. ÇINAR, Ali Rıza, Türk Ceza Hukukunda Cezalar (Yeni Türk Ceza Yasasında Cezalar, Özgürlüğü Bağlayıcı Cezanın Para ya da Önlemlere Çevrilmesi Erteleme ve Adli Para Cezası (TCY. 45-52), Ankara 2005, s.103-106

[39] Bkz. ÇELİKEL, Aysel., Hukuk Öğretimi Eğitimi Sistemi ile ilgili olarak Leyla TAVŞANOĞLU ile yaptığı “söyleşi”, Cumhuriyet Gazetesi, 24 Eylül 2006, s.12

[40] Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. ÖKÇESİZ, Hayrettin, “Nasıl Bir Hukuk Öğrenimi?” Cumhuriyet Bilim Teknoloji (CBT) 1040/16, 23 Şubat 2007

[41] Bkz. 4954 sayılı Türkiye Adalet Akademisi Kanunu’nun 5. maddesine (4954 sayılı Türkiye Adalet Akademisi Kanunu TBMM’de 23.7.2003 tarihinde kabul edilerek 31.7.2003 tarihli 25195 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yayımını izleyen tarihten üç ay sonra yürürlüğe girmiştir)

[42] Bkz. Anayasa Mahkemesi’nin 20.11.1990 gün ve 1990/13 esas ve 1990/30 sayılı kararı.

[43] Aynı düşünce için bkz. AB. Yargı Raporu, s.26, 27

[44] Bkz. Danıştay 12. Dairesi’nin 13.11.2006 gün ve 2006/478 esas sayılı kararı.

[45] Bkz. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 30.11.2006 gün ve 2006/1333 esas sayılı kararı

[46] ÖZKAYA, Eraslan., Adli Yıl Açış Konuşması (2003-2004) Yargıtay Başkanlığı Yayınları Ayrı Basım, Ankara 2003, s.15

[47] Avrupa Birliği (AB) Komisyonu tarafından hazırlanan ve Adalet Bakanlığı Avrupa Birliği Genel Müdürlüğü’nce Türkçe’ye çevirisi yapılan “Türkiye Cumhuriyeti’nde Yargı Sisteminin İşleyişi” konulu 11-19 Temmuz 2004 tarihli rapor, Ankara Barosu Avrupa Birliği Merkezi Yayını, s.17

[48] Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. GERMEÇ, Mahir., “Ülkemizde Yargı Bağımsız mı?” Cumhuriyet Gazetesi, 17 Aralık 2005

[49] AB Yargı Raporu, s.21

[50] Bkz. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 31.03.2005 günlü, YD.İtiraz No: 2005/117 sayılı kararı ile 30.11.2006 günlü YD. İtiraz No: 2006/1333 sayılı kararı

[51] Aynı düşünce için bkz. GERMEÇ, Mahir., “Ülkemizde Yargı Bağımsız mı?” Cumhuriyet Gazetesi 18 Aralık 2005; COŞAR, Ahmet., 1987-1988 Adalet Yılı Açış Konuşması, Adalet Dergisi, 1987, 5. sayıya ek, s.16; AB. Yargı Raporu, s.31; ERALP Özgen., 1996/1997 Adli Yılın Açılışında Yaptığı Konuşma, Yargıtay Dergisi, s.417 vd.

[52] SELÇUK., 2001-2002 Adli Yıl Açış Konuşması, s.117; ÇOŞAR., 1987-1988 Adli Yıl Açış Konuşması, s.16

[53] ZEYNELOĞLU, Ahmet., “Yargıç ve Mahkemelerin Bağımsızlığı”, Milliyet 10.6.1981; KARAHASAN, Mustafa Reşit., “Yargıç Bağımsızlığı”, Cumhuriyet 28.05.1981; GERMEÇ., Cumhuriyet 17 Aralık 2005

[54] Bkz. AB Yargı Raporu, s.42 vd.

[55] Aynı düşünce için bkz. Yargıtay Başkanlar Kurulu’nun 30.5.2005 günlü basın açıklaması; ARSLAN, Osman., 2005-2006 Adli Yıl Açış Konuşması, Yargıtay Başkanlığı Ayrı Basım, Ankara 6 Eylül 2005, s.19; GERMEÇ., Cumhuriyet 18 Aralık 2005; UTKU, Müfit., 1996/1997 Adli Yıl Açış Konuşması, Yargıtay Dergisi, s.407

[56] SELÇUK., 2001-2002 Adli Yılı Açış Konuşması, s.117; COŞAR., 1987-1988 Adli Yıl Açış Konuşması, s.16 vd.

[57] AB. Yargı Raporu, s.38, 39

[58] GERMEÇ., Cumhuriyet 18 Aralık 2005; SELÇUK., 2001-2002 Adli Yıl Açış Konuşması, s.117