YARSAV her platformda Tüzüğünde yer alan amaç ve ilkeleri doğrultusunda 1982 Anayasasında yeralan yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi önündeki engellerin kaldırılması gerektiğini, bu engellerin kaldırılmasına yönelik her çalışmaya destek vermeye hazır olduğunu dile getirmiştir.

Ancak YARSAV tarafından  benimsenen yargı bağımsızlığını güçlendiren ve  hukuk devletine yakışır bir anayasaya sahip olma yolundaki görüşün aksine, son zamanlarda anayasa değişikliğinin, yargının siyasallaştırılması ve hatta bir anayasal erk olmaktan çıkarılması sonucunu doğuracak bir yönteme dönüştürülmeye çalışıldığı, özellikle ve sadece Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısının parlamento ağırlıklı olarak değiştirilmesi noktasına indirgendiği izlenmektedir.

 Bağımsız  yargı yerine hukuk devletini gerçekte değil, görünürde var kılma amaçlı olarak  yürütüldüğü izlenimi veren taslak çalışmaları kamuoyuna yansımıştır.  Buna göre Yüksek Kurulun parlamentodan seçilecek üyelerle oluşturulması yanında YARSAV’ın  yargı bağımsızlığına ve yargının sağlıklı işleyişine engel olarak gördüğü, bu nedenle her platformda karşı çıktığı; Adalet Bakanı ve müsteşarının kuruldaki varlığının devamı yönündeki kararlılığın aynen sürdürüldüğü, Anayasa’daki yargı bağımsızlığı önündeki gerçek engeller muhafaza edilerek ve sadece nokta hedeflerle Yüksek Kurula siyaset sokulmak suretiyle yasama üzerinden yürütme güdümünde bir yargı yaratılmak istendiği  anlaşılmaktadır.   Son günlerde sıkça dile getirilen, dünyanın her yerinde sistemin bu şekilde ve sağlıklı  işlediği yolundaki yanıltıcı iddia karşısında,  uygulamanın sonuçlarını göstermesi bakımından henüz  geçen yılın sonlarında Sırbistan’da başlayan ve yaşanmakta olan sürecin kamuoyu ile paylaşılması zorunluluğu doğmuştur.

Sırbıstan’ın 8 Kasım 2006 tarihinde yeniden yapılan anayasasının 153. maddesine göre, 11 kişilik Sırbistan Yüksek Yargı Konseyi Yargıtay Başkanı, Adalet Bakanı, parlamentodan seçilen bir parlamento üyesi, parlamento tarafından seçilen 6 yargıç, bir akademisyen ve bir avukattan oluşmaktadır.2002-2008 yılları arasında Sırbistan’da dava sayısı %54 artmasına karşın, Haziran 2009’da Yüksek Yargı Konseyi’nce, ülkedeki yargıç sayısının  %25 azaltılmasına ve yeni bir seçim sürecine tabi kılınmalarına karar verilmiştir. Sırbıstan Yargıçlar Derneği tarafından Yüksek Yargı Konseyine başvurularak  kararın gerekçesinin kamuoyuna açıklanması istenmiş ancak bu konuda  açık bir yanıt alınamamıştır.  5 Haziran 2009’da Yüksek Yargı Konseyi’nin kabul ettiği ve çalışma yöntemini belirleyen bir yönetmelik çıkartılarak, Konseyin tamamen gizli gündemle çalışması, her türlü bilgi ve belgenin gizli tutularak kamuoyuna açıklanmaması öngörülmüştür.  

Temmuz 2009’da yargıçların yeniden seçimi sürecine başlanmış, seçim sonuçları ise 17 Aralık 2009 tarihinde açıklanmıştır. Buna göre, görevde bulunan 2230 yargıçtan 1510’u  yeniden atanmış,  görev yapmakta olan Sırp yargıçlarının 1/3’ü oranındaki 730 yargıç ile 100 savcı veya savcı yardımcısı ise görevlerinden alınmış ve  başka bir kararla da onların yerine 876 yargıç ve 88 savcı yardımcısının atamaları yapılmıştır. Yeni alınan yargıç ve savcıların çoğu, belirli bir hukuk formasyonu olmayan devlet memurlarıdır. Adalet Bakanı, 1 Ocak 2010’da uygulamaya konulan atamalarda,  ülke gizli servisinin raporlarının esas alındığını açıklamış, ancak görevden atılanların neden yeterli bulunmadıklarına dair gerekçe gösterilmemiştir. Karar o denli baştan savmadır ki , 17 Aralık 2009’da açıklanan listede, ekim ayında vefat etmiş olan bir yargıcın  ismi dahi bulunmaktadır.

Ne tuhaftır ki, Sırbistan da Türkiye gibi Avrupa Birliği’ne aday ülke statüsündedir, Anayasasını yenilemiş, yargı alanında köklü değişiklikler gerçekleştirmiştir. Ayrıca yargı reformları konusunda da uluslararası kurumların gözetimi altındadır. Avrupa Birliği 2008 ve 2009 tarihli ilerleme raporlarında Yüksek Yargı Konseyi’nin oluşumunu, yargının yeterince katılımının sağlanmaması ve siyasi etkilere açık olması sebebiyle aynı Türkiye’ de olduğu gibi eleştirilmiş, yargıçların yeniden seçilmesinin yargıya çok büyük oranda müdahale olduğunu belirtilmiştir.

            Birleşmiş Milletler Genel Kurulu nezdinde çalışan bağımsız yargıç ve avukatlar raportörünün hazırladığı 19 Mayıs 2009 tarihli raporda, Sırbıstan’daki yargı bağımsızlığı, hukuk devleti ilkesi ve yargıçların statüsünün endişe verdiği belirtilmiş, Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu, Sırbıstan’daki yargıçların yeniden seçimi ile ilgili izlenen prosedürün, yargı bağımsızlığına, yargının etkin çalışmasına ve politik etkilerden uzak kalmasına yönelik ciddi endişeler yarattığını vurgulamış, 405/2006, 464/2007, 528/2009 tarihli kararların Sırbistan tarafından ihlal edildiğini belirtmiştir. Ancak  bütün bu uluslararası denetim mekanizmalarına karşın Konseyin parlamento ağırlıklı ve yargıyı tamamen kıskaca alan yapısından kaynaklanan bir anlayışın ve kararlılığın sonucu olarak Sırbistan, hukukun üstünlüğünü, hukuk devletini, yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesini değil, istemediklerini tasfiye ederek  kendi yargıç ve savcı ordusunu yaratmayı tercih etmiştir.

Kendi yargıç ve savcı ordusunu yaratmıştır, çünkü, özellikle, görevlerinden alınanlar, yargı bağımsızlığını savunan ve kamuoyunun duyarlı olduğu davalara bakan yargıçlardır. Eski Sırp liderler hakkında yürütülen davalarda görev almış tüm yargıçlar görevden alınmışlardır. Örneğin, Mladic’in suç ortaklarına ilişkin davalar, eski başbakan Djindjic ‘in cinayetine ilişkin dava, Draskovic’in cinayet teşebbüsüne ilişkin davalar ve  Sırp istihbarat servisinin eski şefine ilişkin davalar bunlar arasındadır. Hukuk devleti anlayışını yok sayan bu yaklaşımla parlamento adeta ilerde belki kendisini yargılayacak yargıçları kendisi seçme iradesini ortaya koymuştur.

Bu durumun kınanması yolunda uluslararası platformlarda YARSAV üzerine düşen sorumluluğu yerine getirecek, çalışmalarını  sürdürecektir.  

Bu örnek bize bir kez daha göstermektedir ki, bunu hedefleyenler için  yargıç ve savcıların parlamento aracılığı ile seçilmesi, bağımsız yargıyı yok etmenin en kestirme yoludur. Hele seçim sistemi ve siyasi partilerinin yapısı demokratik olmayan ülkelerde bu durum yürütme ile yasamanın birleşerek yargıyı yedeğine alması, yürütmenin denetimsiz kılınarak tek adam iktidarına dönüşmesi gibi daha büyük bir tehlikeyi içermektedir. Demokrasiye ancak bir araç olarak bakan ve kendi yargıç ve savcı ordusunu yaratmak isteyen her iktidarın bu yolu deneyeceğini tahmin etmek güç değildir. Ülkemizde, özellikle son dönemlerde yargıya ve yargıçlara karşı halkın duyduğu güveni aşındırmaya yönelik olarak siyasal iktidar ve yandaşlarının Türk ulusu adına yargı yetkisini kullanan bağımsız mahkemelerin, yasama organı tarafından çıkartılan yasaları uyguladıklarını görmezden gelerek yaptıkları; hatta “İmam hatipli olduğum için mi yapıyorsunuz?” biçiminde yargıyı hedef göstererek yaptıkları sorumsuz açıklamalarla,  toplumu  kin ve nefret duygusu  ile ayrıştırma tehlikesi yarattıkları da görülmektedir.

Yürütme erki ve etkisi altındaki kurumlarca    ısrarla üst hukuk normlarına ve Anayasaya aykırı yapılan  düzenlemeler    yargı organlarınca iptal edildiğinde, bilinçli olarak yapılan bu işlemler sonucu ortaya çıktığı belirtilen mağduriyetin sorumlusunun  yargı organları olduğu belirtileek  yargının, dolayısıyla hukuk devletinin gücünün kırılması için yapılan hazırlıklara zemin hazırlanmaktadır.  Yargıya yönelik nefret yüklü, toplumu yargıya ve yasalara uygun verilen kararlara karşı kışkırtma çabaları da göstermektedir ki, bunlar daha büyük ölçekte bir planın hazırlık hareketleridir ve yukarıda örneği açıklanan yöntemin ülkemizde uygulanmayacağı yolunda bir güvence de mevcut değildir.

 Siyasal iktidarın Yüksek Kurulun yapısını istediği yönde dönüştürerek, uzun süredir  yargıç ve cumhuriyet savcıları üzerinde, hukuk dışı iletişimin tesbitinden, yasadışı cemaat yapılanmalarına göz yummayanlara karşı tasfiye girişimlerine kadar uyguladığı  baskılarla yetinmeyip,  yayın organlarında yeraldığı biçimde artık “yargıç ve savcıların ayarlanmasına” da gerek duyulmayacak bir yöntemle Sırbistan benzeri  örneği uygulamak istediği yolundaki  kuvvetli kuşkumuzu Türk kamuoyu ile paylaşıyor, bugüne dek hiçbir sorumuza yanıt alamadığımız sayın Adalet Bakanına yeniden sesleniyoruz.

Siyasal iktidarın müdahalesinin yargıya ne denli zarar verdiği ve kuşkularımızın doğrulanmasına neden olan, yargıç ve cumhuriyet savcılarının siyasal iktidar temsilcilerince “ayarlandığı ” iddialarının ayyuka çıktığı bugünlerde Adalet Bakanı ve bağlı müfettişleri yargıya bu yöndeki saldırılara karşı sadece ve hala DİNLEMEDE MİDİRLER?  Sorumlu makamdaki sayın bakan ya dayanaklarını göstererek uygulamanın doğru, iddiaların yalan olduğunu açıklamalı,  ya derhal  gereğini yapmalıdır.        16.2.2010               

YARSAV YÖNETİM KURULU