Bu Yazıyı Yazdır
Halkın sağlıklı bilgilendirilmesi sağlanmadan, “darbenin izlerini silmek, demokratikleşme, özgürlükleri genişletmek, reformu yapmak, ileri demokrasiye geçmek” savı ile gerçekleştirilen ancak bugüne kadar bu konularda herhangi bir ilerlemeye tanık olunmayan anayasa değişiklikleri sonrasında HSYK yasa tasarısı da meclisten geçmiştir. YARSAV olarak Anayasa değişikliği, gerek referandum süreci ve gerekse yasa taslağının kamuoyu ile paylaşıldığı günlerde yaptığımız tüm çağrılara karşın yıllarca ulusal/uluslararası çevrelerde siyasi etkiye sahip Bakan ve Müsteşar’ın HSYK’dan çıkarılması tartışılmışken, aksine Kuruldaki varlığı pekiştirilen Adalet Bakanı’nın yetkileri artırılmış; müsteşarım yanı sıra bakanlığın başka bürokratlarının da kurulda temsili sağlanmıştır. YARSAV olarak yargıç ve savcıların kuruldaki temsilini çok önemsememize karşın, asıl ağırlığın kürsüye değil Bakanlık kanadına ve müsteşara verildiği, diğer üyelere verilmeyen önemin, müsteşarın toplantılara katılmaması halinde yerine vekaleten katılacak kişinin dahi özel olarak belirlenmesi suretiyle müsteşara verilerek, bu önemin altının da çizildiği görülmektedir ki bu husus açıkca Anayasa’ya da aykırıdır.
Son adımla birlikte HSYK Adalet Bakanı’nın etki ve yörüngesinde bir yapıya büründürülmüştür. Avrupa Yargıçları Dayanışma Konseyi’nin hükümet üyelerinin kurulda yer almaması, yargıç üyelerin seçiminde yürütme organlarının etkisinin olmaması, başkanın kurulun kendisi tarafından seçilmesi ve bir yargıç olması yolundaki görüşleri ise yapılan düzenlemelerde hiç dikkate alınmamıştır.
Bu yapıya göre siyasi bir kimliği olan Adalet Bakanı artık kurulun başkanı, yöneticisi, temsilcisi kısacası neredeyse tek hakimi haline getirilmesi,ayrık haller dışında, Genel Kurul çalışmalarına başkanlık etmesi referandum sırasında sürekli aksi söylenmesine karşın genel kurulda oy kullanması, genel sekreteri ataması, yargıç ve cumhuriyet savcıları hakkında denetim, araştırma, inceleme ve soruşturma işlemlerine olur vermesi sağlanmış, böylece geçmişteki yetkilerini aşan yetki ve güçle donatılmış, bununla da yetinmemiş, bakan oluru ile soruşturmayı yapacak olan müfettişler Cumhuriyet savcılarına tanınan yetkilere sahip kılınarak yürütmenin yargı üzerindeki baskı gücü böylece sınırsız hale getirilmiştir.
Bu sistem bizi yürütme organı etkisine daha açık hale getiren, dün olduğundan daha bağımlı kılan, yargıç ve cumhuriyet savcısı üzerindeki siyasi baskıları arttıran, gerektiğinde siyasal irade lehine kararlar vermeye örtülü biçimde özendiren bir yapıdır. Tüm uyarılarımıza karşın, atamalarla yetkili HSYK birinci dairesinin oluşumunda hiçbir uzamanlığı olmamasına karşın Adalet Bakanlığı müsteşarı yer alırken, atama konularında uzman olan Danıştay’dan bir temsilcinin bulunmaması manidar ve siyasal iradenin atamalarında tam etkili olma kararlılığının da bir göstergesidir.
Yine kurulun bağımsız bir bütçesi varmış gibi gösterilmesi, ancak geçici madde ile süresiz olarak Adalet Bakanlığı bütçesinden giderlerinin karşılanacağının öngörülmesi yani yargını aynı kaynaklardan beslenmek zorunda bırakılması da, yargı yürütme baskısının artacağının somut işaretidir.
Meslekten evvelce ihraç edilen yargıç ve cumhuriyet savcılarına mesleğe dönüş yolunun geçici bir madde ile açılması olumlu bir gelişme olarak görülmekle birlikte, bu konudaki düzenlemenin Anayasa’da geçici bir madde ile yapılması gerekirken Anayasal bulunmayan bir yöntem geliştirilmesi hükmü tartışmalı hale getirmiştir.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur. 13.12.2010
YARSAV YÖNETİM KURULU