Yarsav?ın Kurulu? Süreci
?mer Faruk EMİNA?AO?LU
Yargıçlar ve Savcılar Birli?i Ba?kanı
Sayın Ba?kan; Sayın Panelistler ve De?erli Katılımcılar,
Hepinize saygılarımı sunuyorum.
Burada kamusal kimli?im gere?ince de?il, kısa adı YARSAV olan Yargıçlar ve Savcılar Birli?i Ba?kanı sıfatıyla bulunuyorum.
Konu?mama ba?larken, ?u hususu vurgulamam gerekiyor. Zamanın sınırlılı?ı ortada. Bu nedenle, önceki konu?macıların açıklamalarında vurguladıkları hususlarda tekrardan kaçınmam gerekiyor. Bu ba?lamda özellikle Sayın Kabo?lu ve Sayın Gülmez?in Anayasanın 90/son maddesine yönelik açıklamalarına katıldı?ımı ve aynı görü?leri payla?tı?ımı belirtmek isterim. Anayasanın 90/son maddesinin kapsamı ve uygulama alanı ayrıntılarıyla ortaya konuldu?u için, bu konuyu konu?ma dı?ı bırakarak; kamu görevlilerinin grev ve toplu sözle?me hakkını, uluslararası sözle?meler ve iç hukuk yönünden irdeleyip; ayrıca güncel bir model olması yönünden YARSAV?ın kurulu? süreci hakkında bilgi vermek istiyorum.
?ncelikle ?unu vurgulamak durumundayım. ?rgütlenme özgürlü?ü, bu ba?lamda toplu sözle?me, grev ve sendikal haklar, temel haklardandır. Bu haklar, insan hakları içerisinde ?temel haklar? kategorisine girmektedir. Bu durum, 1982 Anayasası yönünden de böyledir, uluslararası sözle?meler yönünden de böyledir.
Sabahki konu?malarda ayrıntılarla ortaya konuldu: Birle?mi? Milletler Ki?isel ve Siyasal Haklar Sözle?mesi?nin 22 nci maddesi, örgütlenme özgürlü?ünü ve bu ba?lamda sendikal özgürlü?ü düzenlemektedir. Madde içeri?inde ?grev hakkından? söz edilmemektedir. 22 nci maddeye göre, silahlı kuvvetler ve polis te?kilatı mensupları için sınırlama getirilmesi olanaklı olup, bunun dı?ındaki meslek mensupları ya da ki?ilere, çalı?ma alanları itibarıyla bir sınırlama getirilebilece?inden söz edilmemektedir. ?zellikle insan hakları, haklar, özgürlükler söz konusu oldu?unda, hak ve özgürlükler en geni? anlamlarıyla yorumlanmak, algılanmak; öngörülen kısıtlamalar ise, en dar anlamlarıyla uygulanmak durumundadır. Bu yakla?ım, ça?da? hukuk anlayı?ının gere?i ve sonucudur; uygulamada ve ö?retide de kabul görmektedir. BM Ki?isel ve Siyasal Haklar Sözle?mesi, Anayasanın 90/son maddesi gere?ince, göz önünde bulundurulması gereken metinler arasındadır. Bir de bu sözle?mede öngörülen koruma mekanizması vardır ki, ek ihtiyari protokole göre, bu görevi yapan organ olan İnsan Hakları Komitesine bireysel ba?vuru hakkı öngörülmü?tür. TBMM, ek ihtiyari protokolün onaylanmasının uygun bulunmasına ili?kin yasayı 01.3.2006 tarihinde kabul etmi?tir. Sözle?me yorumlanırken, bu sözle?meyi yorumlayacak olan organların kararları gözetilmek durumundadır. Bu ba?lamda İnsan Hakları Komitesinin bu sözle?meyi uygularken, maddeleri nasıl anlamlandırdı?ına bakılması zorunludur. Bu çerçevede Komitenin 1999 yılında ?ili hakkında verdi?i bir kararda, 22 nci madde sendika kurma hakkını korumakta olup; bu hakkın içerisinde grev hakkının da oldu?unu belirtmi?tir. Böylece Komite eski kararlarından dönmü?tür. ?ünkü, hukuk canlı bir varlıktır, dogma de?ildir; çözüm üreten, çözüm arayan ve bulan, zamanla de?i?kenlik gösteren, bu nedenle ça?da?lı?a açılım kapısıdır. O halde 22 nci maddede açıkça grev hakkından söz edilmese de, sendika kurma hakkı ve sendika bünyesinde örgütlenme hakkı, grev hakkını da içermektedir. Bu madde, yukarıda belirtilen iki grup dı?ındaki kamu görevlilerinin sendikal haklarını koruma altına almaktadır.
Yine Birle?mi? Milletler Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklar Sözle?mesinin 8 nci maddesi de sendikal hakları düzenlemekte olup; bu maddeye göre ise ?silahlı kuvvetler veya polis mensuplarının veya devlet idaresinde görevli olanların bu hakları kullanmalarına hukuken sınırlamalar konulabilmektedir?. İkiz sözle?meler olarak adlandırılan bu sözle?melerden az önce bahsetti?im ilk sözle?mede iki grup için sınırlandırma olabilece?inden bahsedilirken, burada sınırlandırma yapılabilecek üç kamu görevlisi grubundan söz edilmektedir. Sözle?meler arasında farklılık var ise, ku?kusuz geni? haklar tanıyan bir di?er sözle?me hükümleri devreden çıkartılamaz, geçerlili?ini korur. Ancak Ekonomik, Soyal ve Kültürel Haklar Sözle?mesinde öngörülen denetim organları, kararlarında, kamu görevlilerini de madde kapsamına sokmu?tur. İkiz sözle?meler, kamu görevlilerinin sendikal hakları kapsamında, sadece sendikal örgütlenmelerini de?il, toplu sözle?me ve grev haklarını da koruma altına almaktadır.
Yine Mesut Hocam ILO sözle?melerini 87, 98, 151 sayılı sözle?meleri ayrıntılı olarak anlattı. Anılan haklar bu çerçevede de korunmaktadır.
Bu noktada Gözden Geçirilmi? Avrupa Sosyal ?artı?nın, TBMM gündeminde bekledi?ini biliyoruz ve anılan sözle?menin 6 nci maddesine çekince konulması öngörülmü?tür. Bu sözle?meye konulan çekince, di?er uluslararası sözle?melerin altına atılan imzalarla ve çıkartılan onay yasalarıyla açıkça çeli?mektedir. Ancak nedense siyasal iktidarın bu konudaki yakla?ımı olumlu de?ildir. Umarım yakla?ımları, evrensel düzenlemeler paralelinde de?i?kenlik gösterir.
AB müktesebatı çerçevesinde de?erlendirebilece?imiz Avrupa Birli?i Temel Haklar ?artı?nın 12 nci maddesinde de sendika kurma hakkı korunmaktadır. Bu madde ku?kusuz sadece sendikal örgütlenmeyi de?il, sendikal örgütlenmenin gerektirdi?i tüm hakları koruma altına almaktadır. Sonuçta tanınmasından ve kullanılmasından uzak durulamayacak olan sendikal haklar, toplu sözle?me ve grev hakkından; insan haklarına duyulan saygı gere?i mi çalı?anları yararlandırmak gerekiyor, yoksa AB için bu hakları kullandırmanın kaçınılmaz olarak önümüze konuldu?u zamanı mı beklemek gerekiyor? Bu sorunun yanıtı, Türkiye de haklar ve özgürlükleri tanımak ve bu hakları kullanabilmek konusundaki genel yakla?ımla ilgilidir. Türkiye de, hak ve özgürlüklerin kullanılması, genel olarak bu hak ve özgürlüklere duyulan saygıdan de?il, bunları tanımak ve kullandırmanın kaçınılmaz hale geldi?i durumlarda söz konusu olabilmektedir. İ?te bu foto?rafta görülen, insan haklarına genel bakı?ın resmidir.
AB Temel Haklar ?artının benzeri İnsan Hakları Avrupa Sözle?mesidir. Bu sözle?menin 11 nci maddesi, sendika, toplu sözle?me ve grev hakkını koruma altına almaktadır. Bu haklar madde metninde çok açıkça yer almasa, metinde sadece sendika kurmak özgürlü?ünden söz edilse bile, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi kararlarında madde yorumlanırken, tüm bu haklar kapsam içerisinde kabul edilmi? ve bu çerçevede yorumlanmı?tır. 11 nci madde, ?silahlı kuvvetler, kolluk mensupları veya devletin idare mekanizmasında görevli olanlar hakkında me?ru sınırlamalar konmasına engel de?ildir.? hükmünü içermektedir. İHAM, Belçika Ulusal Polis Sendikası davasında, sözle?meci devletlerin, sendikal eylemlerin yürütülmesine ve geli?mesine izin vermek ve olanak tanımak zorunda olduklarını belirtmi?tir. Yine bu davada sendikaların üyelerinin çıkarlarını korumak için çaba göstermelerinin olanaklı kılınması gerekti?ini belirtmi?tir. Peki olanaklı kılınmak nasıl olacaktır? Bu sorunun yanıtı son derece açıktır, açıklanmaya da muhtaç de?ildir. Burada ?idare mekanizmasında görevli olanlarla? kastedilen, tüm kamu görevlileri de?ildir. İHAM, İngiltere?ye kar?ı açılan Kamu Hizmeti Sendikaları Konseyi davasında, bu kavramı tanımlamı? ve çok sınırlı yorumlamı?tır. Aynı yorum Vogt/Almanya davasında da yapılmı?tır. Ve kadrolu bir ö?retmenin, bu kapsamda de?erlendirilemeyece?ini belirtmi?tir.
Uluslararası sözle?melerdeki durum genel olarak bu çerçevede iken ve sözle?melerin iç hukuktaki konumu tartı?ılırken, 2004 yılında Anayasanın 90/son maddesine eklenen cümle sonrasında tartı?malarda de?i?kenlik göstermi?tir. Temel haklara ili?kin uluslararası sözle?meler, normatif yönden yasa kabul edilmi?, ancak uygulama boyutuyla yasaların üzerinde oldu?u Anayasa?da belirtilmi?tir. Yalnız Anayasa ile sözle?me hükmü çatı?tı?ı durumda ise, Anayasa hükümleri yorumlanırken, hukuk anlayı?ının ula?tı?ı ça?da? boyut itibarıyla, Anayasa hükümlerinin içeri?i doldurulurken, bu sözle?melerdeki evrensel kabul gören hukuk anlayı?ının esas alınması, dolayısıyla Anayasanın yorumlanmasında, bu sözle?melerden yararlanılması da gerekmektedir. Türkiye yönünden ise örne?in Anayasadaki DGM lere yönelik hükmün kaldırılmasında oldu?u gibi, İHAS a aykırı bir Anayasa hükmü kar?ısında, İHASa üstünlük tanımak ve Anayasayı de?i?tirmek söz konusu olmu?tur. Bu da İHAS ın Anayasanın da üstünde oldu?u görü?lerine ayrıca destek yaratmı?tır.
Konuya Anayasa yönünden bakarsak, öncelikle Anayasanın 53 ve 54 ncü maddelerini irdelemek gerekmektedir.
53 ncü madde, i?çi ve i?verenler yönünden ?toplu sözle?me hakkını? Anayasal koruma altına almaktadır. Bu madde, kamu görevlileri için, toplu sözle?me hakkını koruma altına almamaktadır, ancak yasaklamamaktadır da. Toplu görü?meden bahsedilmesi, toplu sözle?menin olamayaca?ı anlamında de?ildir, dü?ünceme göre biri di?erine ikame de de?ildir. Hak ve özgürlüklerden olabildi?ince yararlandırmak anlayı?ıyla konuya yakla?mazsanız, farklı yorumlar ortaya çıkabilir, ancak konuya özgürlükler lehinde yakla?ılması gerekmektedir.
Yine 54 ncü maddeye baktı?ımız zaman, bu maddede sadece i?çilerin grev hakkının korundu?unu görüyoruz. Kamu görevlilerinin grev hakkı madde kapsamında ne koruma görmekte, ne de kısıtlanmaktadır.
53 ve 54 ncü maddelerin bu yönleri itibarıyla, kamu görevlileri için kısıtlayıcı, yasaklayıcı nitelikte oldu?u söylenemez. Bu noktada ?u dü?üncemi belirtmek istiyorum: Uluslararası düzenlemelere baktı?ımızda, bir çok düzenlemede açıkça sendika kurma hakkından söz edilmesine, toplu sözle?me ve grev hakkından söz edilmemesine ra?men, bu sözle?meyi yorumlayan organlar ve denetim organları, toplu sözle?me, toplu eylem, grev haklarının da sendikal hakların içerisinde yer aldı?ına karar vermi?lerdir. 51. madde, kamu görevlilerinin sendika kurma hakkını korudu?una göre, pekala Anayasa Mahkemesi bu madde kapsamında sendikal haklar içerisinde toplu eylem, toplu sözle?me hakkının da bulundu?una, özgürlükler lehine yapaca?ı yorumla karar verebilir. Toplu sözle?mesiz, grevsiz bir sendikayı öngörüyorsanız, bu bir ?eklin ifasından ba?ka bir anlam ta?ımamaktadır. ?zgürlükler ?eklen de?il, içerikleriyle ya?anırlar ve biçimlenirler. Hukuk devleti olmanın bence gere?i de budur. Di?er ülkelerde ve uluslararası kurulu?larda, yorumlar böyle olunca; bizim ülkemizde neden olmasın diye sormak ta, olması gereken yönünden gerçekle?mesi beklenilen bir istek.
Durum bu çerçevede olmasına ra?men 2001 yılında yürülü?e giren 4688 sayılı Yasanın hükümleri ve uygulanması ortada. 4688 sayılı Yasaya göre, kamu görevlisinin sendikası olacak. Ancak sadece ?toplu görü?me? yapabilecek. Bu görü?meler, uzla?tırma kuruluna kadar ilerlerse, uzla?tırma kurulu raporunu Bakanlar Kuruluna sunacak ama uygulamaya bakıldı?ında Bakanlar Kurulu ?mutabakat metnine dökülen? bu raporu gözetmeyecek, yine kendi bildi?ini yapacak. Bu nasıl mutabakat ve nasıl bir siyasal kültür? Oysa yasa ve Anayasa 53/3. madde özde, Bakanlar Kuruluna yol haritası çıkarmaktadır. Ancak ülkemizde siyasi iktidarlar, yasalardaki yol haritalarını de?il, kendi haritalarını kullanmakta ve buna göre yol almaktadırlar. Siyasi etik kurallarının da geçerli olmadı?ını dü?ünürseniz ve uygulamadaki durumu da yorumlarsanız, Anayasa 53/3 teki ve 4688 sayılı Yasadaki toplu görü?me, yasanın öngördü?ü ?kar?ılıklı bir nezaket ziyareti? ya da ?yasal ziyaret? dı?ında bir görüntü ve sonuç yaratamamaktadır. Bu da özgürlüklerden, bu özgürlüklerin gerektirdi?i kadar de?il, içeri?i kadar de?il, otoritenin istedi?i kadar yararlandırılması anlayı?ının, hala terk edilemedi?ini göstermektedir.
Bu noktada ?unu da vurgulamak isterim: Uluslararası sözle?melere ve Anayasanın 90/son maddesine göre, kamu görevlilerinin toplu sözle?me ve grev haklarının bulundu?u tartı?masız oldu?una göre, bu haklar nasıl kullanılacak, nasıl ya?ama geçirilecektir? Bu hakların kullanılması sırasında hangi prosedür izlenecektir. Türk Medeni Yasasının 1 nci maddesiyle sorun çözülebilir mi? Medeni Yasanın 1 nci maddesiyle sorunun çözülece?ini söylemek, çok iyimser ve ideal bir dü?ünce olmasına ra?men, etkin ve geçerlili?i olamayacak bir yakla?ımdır.
Konu buraya gelmi?ken, yasakoyucunun nasıl hareket etmesi gerekti?ini de vurgulamak gerekmektedir: Temel haklara ili?kin bir uluslararası sözle?menin onay yasası çıkartılmı?sa, yürütme organı, uygulamadaki karma?ayı gidermek için, bu sözle?meyle çatı?an yasaları gözden geçirmek, ya da bu sözle?melerin uygulanmasını olanaklı kılan yasaları ivedilikle çıkarmak durumundadır. Ayrıca bir onay yasası TBMM ye sevkediliyorsa, artık yürütme organı, bu onay yasasını TBMM ye ?eklen sevketmekle yetinemez, bu dönem kapanmı?tır. Bu onay yasasının gerekli kıldı?ı iç hukuktaki düzenlemeleri de yapmak ve aynı çerçevede TBMM ye sunmak durumundadır. Oysa Anayasanın 90/son maddesindeki de?i?ikli?e ra?men, bu konudaki anlayı?ta bir farklılık söz konusu de?ildir.
Bırakınız yasakoyucunun ya da yürütme organının anlayı?ında bir de?i?ikli?i, sizlere daha trajikomik bir durumu anlatmak isterim: Bildi?imiz gibi Türkiye, İHAS yönünden bireysel ba?vuru hakkını 1987 yılında, zorunlu yargı yetkisini 1990 yılında tanımı?tır. Az önce de belirtti?imiz gibi, sözle?meler, denetim ve karar organlarının o sözle?me maddelerine getirdi?i yorumlarla birlikte gözetilmek durumundadır. Bu noktada İHAM kararlarının, Türk uygulamacıları tarafından, yargıçlar ve savcılar tarafından bilinmesi gerekmektedir. Bilmedi?iniz, okumadı?ınız kararlara göre, o sözle?meler nasıl anlamlandırılacak ve nasıl uygulanacaktır? Aynı ?ey BM İnsan Hakları Komitesi yönünden, yine di?er sözle?melerde belirtilen denetim organları kararları yönünden de geçerlidir. Hepsi için durum aynı olmasına ra?men, ben İHAS özelinde konuyu ayrıntılandırmak isterim.
Türkiye de yargıç ve savcılar İHAM kararlarından habersizdirler, yargıç ve savcılardan bilmedikleri ve okumadıkları İHAM kararlarına göre hareket etmeleri istenmektedir. Yabancı dil sorununu geçelim. ?ünkü dil sorunu her ülke için söz konusu olabilen bir durumdur. Ancak di?er ülkeler, İHAM kararlarını, sadece kendi ülkeleriyle ilgili olarak de?il, tüm ülkeler hakkında verilen kararları çevirmekte ve uygulayıcılarına sunmaktadır. Türkiyede bu çark çalı?mamaktadır. Son yıllarda, sadece Türkiye hakkında verilen önemli kararların çevirileri uygulayıcılara da?ıtılmaktadır. Oysa Türkiye hakkındaki bu kararlara bakıldı?ında, bir çok kararda referans olarak di?er ülkeler hakkında verilen kararlara göndermede bulunuldu?u ve kararda o konularda ba?ka bir açıklama yer almadı?ını görürsünüz. Bu durumda ise, yabancı bir ülke hakkında verilen kararı da bilmeniz gerekir. Ancak o karar henüz Türkçeye çevrilmi? de?ildir. Yabancı ülkeler hakkındaki hiçbir karar Türkçeye çevrilmemi? ve uygulamacıya sunulmamı?tır. Buna ra?men Türkçeye çevrilmeyen o kararları Türk uygulayıcının bilmesi ve uygulaması, hukuksal bir zorunluluktur, bu durumda uygulayıcı müneccim mi olmak durumundadır? Böyle bir hukuk anlayı?ı nerede vardır? ?eviri birimleri kurulup, kararlar uygulayıcılara zamanında sunulsaydı ve uygulayıcılar bu kararlardan zamanında haberdar olsalardı, Türkiye hakkında bu kadar ihlal kararı verilir miydi?
BM Ki?isel ve Siyasal Haklar Sözle?mesi yönünden, 01.3.2006 tarihinde kabul edilen yasa uyarınca bu sözle?mede öngörülen bireysel ba?vuru hakkı da tanınmı? durumdadır. Hangi uygulayıcı ya da bu organı kullanmak isteyen hangi Türk vatanda?ı ya da ki?inin elinde İnsan Hakları Komitesinin Türkçe kararları vardır? Bu yol neden kabul edildi? Neden bu kararlardan yararlanılamıyor? Peki bu uluslararası sözle?meler nasıl uygulanacak? Türkiye yine bu konuda göstermelik bir anlayı?la hareket etmektedir. Oysa bu sözle?meleri kabul etti?iniz zaman, o sözle?melerle ilgili çeviri birimlerini resmen olu?turmak durumundasınız. Artık sadece sözle?meyi kabul etmek yetmemektedir, kabul süreciyle birlikte hatta daha önceden bu kararları çevirmek, sunmak zorunlulu?u söz konusudur. Bunun yapılmaması, yürütme organının çok açık bir görev savsaklamasıdır. Ve sisteme, hukuka, haklara bakı? açısının yansımasıdır. ILO sözle?meleri yönünden de durum aynıdır.
Sayın Yarbay konu?masında, 2001 yılında partilerinin duyarlı?ından bahsetti ve sanki memur sendikalarını savunmaları nedeniyle o dönemki partileri FP nin kapatılmı? oldu?u gibi bir yanlı? anla?ılmaya yol açacak açıklamada bulundu. Sormak gerekiyor, FP çatısı altında olup, bugün yo?unlukla iktidar partisi bünyesinde siyaset yapanlar, örne?in neden Gözden Geçirilmi? Avrupa Sosyal ?artına çekince koymak yoluna gitmektedirler? Neden uygulama yasalarını çıkarmaktan, çeviri birimleri olu?turmaktan uzak durmaktadırlar? Bu sanırım, iktidar partisinin de?il, Türkiye de siyasal gücü kullanma anlayı?ının bir sonucu.
?zetle Türkiye?de uluslararası sözle?meler ve Anayasanın 90/son maddesi uyarınca, kamu görevlilerinin toplu sözle?me ve grev hakkı vardır. Ancak bu haklarının sadece olması yetmemektedir. Bu hakların kullanılabilmesi de gerekmektedir. Kullanamadı?ınız bir hak, nasıl bir hak olabilir? O halde bu hakların kullanılabilmesi için yürütme ve yasama organının bir takım i?lemlerde bulunması gerekmektedir.
Yeni Türk Ceza Yasasının 260 ncı maddesi yönünden grev hakkını irdelemek te isterim. 765 sayılı eski TCY nın 236 ncı maddesine göre, ?yasa hükümlerine aykırı olarak, i?e gelmeme, geç gelme, i?yerini terk etme, i?e gelip te i?i kısmen veya tamamen yapmama? suç olarak öngörülüyor ve bu madde de bu çerçevede uygulanıyordu. Yeni TCY nin bu maddeye kar?ılık gelen 260 ncı maddesinin ilk fıkrasında ?yasa hükümlerine aykırı olarak? ibaresi yerine ?hukuka aykırı olarak ve toplu biçimde? ibaresi konulmu?tur. Bunun anlamı ?udur: Uluslararası sözle?meye göre sendikal faaliyet kapsamında i?yerine gelmeme veya geç gelme durumunda artık 260 ncı maddenin i?letilmemesi gerekmektedir. ?ünkü eylem, hukuka uygundur. Anayasanın 138 nci maddesine göre, yargıçlar yasaya ve hukuka uygun vicdani kanaatlerine göre karar vermek durumundadırlar. Bu Anayasal düzenlemede, dü?üncemi desteklemektedir. Bu ba?lamda Danı?tay 1 nci Dairesinin 17.11.2005 tarih ve 1067/1363 sayılı kararının da bulundu?unu belirtmek isterim. Yine yeni TCY nin 260 ncı maddesinin son fıkrası da önemli bir adımdır. Ancak çeli?kili bir düzenlemedir. ?ünkü kamu görevlilerinin, mesleki ve sosyal hakları ile ilgili olarak hizmeti aksatmayacak biçimde geçici ve kısa süreli olarak i? bırakmaları ve i?i yava?latmaları halinde bu maddeye göre, ceza verilmeyebilece?i gibi, verilecek cezadan indirimde yapılabilecektir. ?eli?ki ?uradadır; böyle bir durumda sendikal eylem kapsamında ceza verilip indirim yapılmasını dü?ünmek, hukuksal bir yakla?ım olmasa gerek.
Son olarak YARSAV?ın kurulu? sürecinden bahsetmek isterim. YARSAV, 5253 sayılı Dernekler Yasası hükümlerine göre 26.6.2006 tarihinde kuruldu ve tüzel ki?ilik kazandı. 501 kurucu üyesi bulunmaktadır ve üye sayısı hızla artmaktadır. İki yönden ülkemizde ilki olu?turmu?tur: Birincisi 501 kurucu üye ile kurulan ilk sivil kurulu?tur. İkincisi yargı alanında yargıç ve savcıların yer aldı?ı ilk sivil örgütlenmedir.
YARSAV bünyesinde, adli, idari ve anayasa yargısında her düzeyde görev yapmakta olan kurucu üyeler ve üyeler bulunmaktadır. Ancak Adalet Bakanlı?ında görev yapan tek bir yargıç YARSAV?a katılmamı?tır ve yine tek bir İl Ba?savcısı YARSAV?a katılmamı?tır. ?ekilen bu foto?rafı iyi irdelemek, sitemin nasıl i?ledi?ini göstermek yönünden önemlidir. Alman Yargıçlar Birli?i tüzü?ünde, savcılar Bakanın siyasi temsilcisi gibi hareket edemezler, o görünüme bürünemezler demektedir. Bizde Adalet Bakanı da olsa tüm bakanların ildeki temsilcileri Validir. Adalet Bakanının ildeki temsilcisi Ba?savcı de?ildir. Ancak sistemin i?leyi?i itibarıyla, tam bir güvencenin bulunmaması veya Bakanla olan idari ve yakın çalı?ma ili?kileri ki?isel dü?ünceme göre bu tabloyu yaratmı?tır.
YARSAV da tek ortak payda ?meslektir?. Bu nedenle kurulu? sürecinde herkesi YARSAVa kazandırmak amacıyla Adalet bakanı Müste?arı da ziyaret edilmi? ve kurucu üyelik daveti yapılmı?tır. Ancak davet, ?çok cesurca bir davranı?? olarak nitelendirilerek, geri çevrilmi?tir. Temel bir insan hakkını kullanmak üstelik yargıç ve savcılar için bu ülkede ?cesurca bir davranı? olarak? nitelendirilmi?tir. Bir hakkın kullanımı için cesaret gerekiyorsa, o zaman bir ?eylerin sorgulanması gerekmektedir.
YARSAV, yargı ba?ımsızlı?ı ve yargıç güvencesi konusunda, yine mesleki konularda evrensel standartların yakalanmasını amaçlamaktadır. Yargı ba?ımsızlı?ını, yasamaya, yürütmeye, kamuoyuna kar?ı sa?lamayı ayrıca kendi yapısı içerisinde sa?lamayı hedeflemektedir. Bu çerçevede 1953 yılında kurulmu? bulunan Dünya (Uluslararası) Yargıçlar Birli?i bulunmaktadır ve YARSAV da Temmuz ayı içeririnde 69 üyesi olan bu Birli?e üyelik ba?vurusunda bulunmu?tur. Bu Birli?e üye olunca, onun bölgesel kolu olan Avrupa Yargıçlar Birli?ine de otomatikman üye olunmaktadır. Avrupa Yargıçlar Birli?inin 38 üyesi bulunmaktadır. Bu Birliklere, her ülkeden bir mesleki kurulu? katılabilmektedir ve YARSAV da bu amaçla ba?vurusunu yapmı?tır.
Yargıçların dernek çatısı altında örgütlenebilmeleri, 1983 tarihli 2908 sayılı Dernekler Yasasının ilk ?ekline göre olanaklı de?ildi. 1995 yılında Anayasanın 33 ncü maddesinde de?i?iklik yapılarak, dernek kurmak özgürlü?ünün kısıtlanabilece?i meslek grupları içerisinde, silahlı kuvvetler ve kolluk mensupları yanında yer alan ?kamu hizmeti görevlileri? kavramı ?devlet memurları? olarak de?i?tirildi. Yargıçlar, devlet memuru de?ildir. Savcılar da ülkemizde yargıçlarla aynı haklara sahip kılınmı?tır. Bu de?i?iklik sonrasında 1997 yılında 2908 sayılı Yasa da de?i?tirilmi?, yargıç ve savcıların dernek kuramayacaklarına ili?kin düzenleme metinden çıkartılmı?tır. Böylece yargıç ve savcıların dernek kurmaları serbest hale gelmi?tir. Ancak 2908 sayılı yasanın 16 ncı maddesi de?i?tirilmedi?i için, serbestçe dernek kurabilen yargıç ve savcıların derneklere üye olabilmeleri için öngörülen izin sistemi korunmu?, bu çeli?ik uygulama 2004 yılına kadar sürmü?tür. 2004 yılında yürürlü?e giren 5253 sayılı Dernekler Yasasına göre ise, dernek kurmak ve üye olmak konusunda yargıç ve savcılar için hiçbir kısıtlama öngörülmemi?tir ve özel yasalarda da bu konuda bir kısıtlama söz konusu de?ildir.
İç hukukta durum böyle olup, uluslararası sözle?meler yönünden de hiçbir kısıtlama bulunmamaktadır. Gerek Birle?mi? Milletler Ki?isel ve Siyasal Haklar Sözle?mesinin 22 nci, gerekse İnsan Hakları Avrupa Sözle?mesinin 11 nci maddesi yönünden, sivil nitelikli olarak yargıçların mesleki örgütler kurmaları konusunda hiç bir kısıtlama öngörülmemi?tir. Sivil sözcü?ünün altını çiziyorum, çünkü kamusal yapılı veya kamusal etkiye açık örgütleri İHAM 11 nci madde kapsamında de?erlendirmemektedir. Yine ILO sözle?meleri de bu konuda dayanaktır. BM sözle?mesinin uygulanmasında dayanılan ve BM Genel Kurulunda da oylanarak kabul edilen Birle?mi? Milletler Yargı Ba?ımsızlı?ı Temel ?artı?nda, Savcıların Rolüne Dair BM İlkelerinde, Bangalor Yargı Eti?i İlkelerinde, yargıç ve savcıların, mesleki sorunlarının çözümü için, yargı ba?ımsızlı?ının sa?lanması için serbestçe örgütlenmeleri gere?ine de?inilmi?tir. ?rgütlenme, tarafsızlı?ın sa?lanabilmesi için gerekli görülmü?tür.
Bu noktada ?unu belirtmek isterim: Adalet Bakanlı?ı Müste?arını ziyaretimiz sırasında yakla?ık 200 kurucu üye bulunmakta idi. Kurucu üye imzaları toplamaya Mayıs ayı sonunda ba?lamı?tık ve 12 Haziran 2006 tarihinde bu ziyaret gerçekle?ti. 14 Haziran 2006 tarihinde bir anda Adalet Bakanlı?ı Türkiye Hakimler ve Savcılar Birli?i Yasa Tasla?ını internet sitesinden yayınladı. Taslak her yönüyle enteresandı, ilginçti.
AB raporlarında da geçmi?te, yargıçların mesleki örgütler kurabilmeleri için yasa çıkartılmasından söz ediliyordu. ?ünkü Dernekler Yasasına göre engel vardı, o nedenle AB de, özel bir yasa çıkartılması tavsiyesinde bulunmu?tu ve sonrada bu tavsiyesini sürdürmü?tü. Ancak yeni Dernekler Yasasında engeller kalkınca artık böyle bir tavsiyeye gerek kalmamalıdır.
Adalet Bakanlı?ı yayınladı?ı tasla?a, bizim tüzü?e koydu?umuz BM Yargı Ba?ımsızlı?ı Temel ?artı?nı da almı? ve genel gerekçede bu ?art?a atıf yapmı?tı. Oysa bu ?artı Adalet Bakanlı?ı 2004 yılında yayımlamı? ve metinde ?serbestçe dernek kurmak? ibaresine yer vermi?ti. Bu ibareyi ?imdi yasa tasla?ına ?örgüt kurmak? biçiminde koymu?tu. Serbest sözcü?ü yoktu, dernek sözcü?ü yoktu. ?ünkü kendileri yasayla kurmak istiyorlardı ve bu serbest kavramıyla çatı?ıyordu, kurdukları dernek de?ildi, bu nedenle örgüt kavramını seçmi?lerdi. Sonuçta Adalet Bakanlı?ı kendi yayımladı?ı BM Yargı Ba?ımsızlı?ı ?artı çevirisini, yasa tasla?ına de?i?tirerek koymu?tu. Her iki metin de halen Adalet Bakanlı?ının internet sayfasında yer almaktadır. Bu yakla?ımın yorumu sizlere aittir.
Ayrıca yasa tasla?ı genel gerekçesinde, kurulacak meslek birli?inin Anayasanın 135. maddesine dayandı?ı ifade edilmi?ti. Oysa Anayasanın 135 nci maddesi, serbest icra edilen meslekler için söz konusu idi. Ancak serbest icra edilen meslekler kamuda da icra ediliyorsa (örne?in avukatlık, doktorluk gibi), bu halde Anayasa 135/2 nci maddesi, kamuda çalı?anlar için zorunlu üyelik öngörülemez demektedir.
Adalet Bakanlı?ı taslakta, serbest icra edilmesi olanaklı olmayan yargıçlık ve savcılık için mesleki örgütlenmeyi hem Anayasa?nın 135. maddesine dayandırmı?tır. Hem de 135/2 nci maddenin açık hükmüne ra?men, tüm yargıç ve savcıların zorunlu üyeli?ini öngörmü?tür. Amaç YARSAVa katılımı azaltmaktır. 135 nci maddeye dayanan Bakanlı?ın, dayandı?ı maddenin ikinci fıkrasını bilmemesi dü?ünülemez. Tasla?ın yayınlanma tarihi itibarıyla bu davranı?, ciddi biçimde YARSAVa kar?ı alınan tutumun yansımasıdır. Oysa YARSAV tüm meslek mensuplarına açıktır ve Bakanlı?ın sergiledi?i tutumu kendisi hiçbir zaman benimsememi?, uygulamamı?tır, uygulamayacaktır.
Hatta tüm yargıç ve savcıların, yüksek mahkeme ba?kan ve üyelerinin, HSYK üyelerinin bile zorunlu üye olarak öngörüldü?ü bu örgüt yasa tasla?ında, örgütün kurucu ba?kanı, HSYK dan çıkartılması tartı?maları gündemde olan Müste?ar olarak gösterilmi?tir.. Yani Bakanlı?ın dü?ündü?ü yargıçlar ve savcılar örgütünün ba?kanı Müste?ar olacaktır. Peki devlet neden böyle bir örgüt kurmaktadır? Devletin yapmakla görevli oldu?u i?lerde ayrı bir örgüt kurmasına ne gerek vardır? Bu yakla?ım, bir örgüt kurulacaksa, biz kuralım dü?üncesinin sonucudur. Ses yargıdan de?il, bizden çıksın ama yargıdan çıkmı? sanılsın dü?üncesinin sonucudur. Bir parantez daha açayım: Yargı Mensupları E?leri Dayanı?ma Derne?i vardır. İnternet sayfasından, tüzü?üne bakınız: Sadece yargıç ve savcıların bayan e?leri ve adliyelerdeki bayan personel üye olabilmektedir. Bakan e?leri üye olamamaktadır. Buna ra?men, bu derne?in ba?kanı, halen Adalet Bakanının e?idir. Yöneticileri ise, halen Bakanlık üst düzey mensuplarının e?idir. Yargıç ve savcıların e?leri bile bu dernekle adeta vesayet altına alınmı? gibidir. Derne?in çıkı? noktası Adalet Bakanlı?ı oldu?u için, dernek yönetiminin yapısı de?i?kenlik gösterememekte, e?lerinin kamudaki görevlerine göre dernek yönetimi ?ekillenmektedir. İ?te YARSAV Adalet Bakanlı?ı çıkı?lı olmadı?ı için, böyle bir görünüme de hiçbir zaman bürünmeyecektir. Sanırım istenmeyen de budur.
?unu da vurgulamam gerekmektedir: Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun, be? asıl, be? yedek olmak üzere on seçilmi? üyesi ve Bakan ve Müste?arla birlikte toplam oniki üyesinden, sekizi YARSAVa kurucu üye olmu?tur. Yanlı? anla?ılma olmasın, yedek üyelerden be?i, asıl üyelerden üçü kurucu üyedir. Buna ra?men, meslekta?larımız, YARSAV?a üye olacakken tedirginlik duyabilmektedirler. ?ünkü HSYK, ne bir güvence, ne de bir korku yeri olarak görülmektedir. Bakanlık öyle yetkilerle donatılmı?tır ki, Bakanlı?ın yakla?ımı ve tavrı te?kilat üzerinde belirleyici olabilmektedir. Böyle bir tabloda varın yargı ba?ımsızlı?ını siz yorumlayın?
Kurulu? sürecinde ya?ananlar bununla da bitmedi. Ankara Valisi, tüzü?ümüzü Türk Medeni Yasası ve Dernekler Yönetmeli?i hükümlerine göre, bizzat incelemekle görevli olmasına ra?men, tüzü?ü İçi?leri Bakanlı?ı Dernekler Dairesi Ba?kanlı?ına gönderdi. Burası da Adalet Bakanlı?ına. Adalet Bakanlı?ı, Bakan imzası ile ?görevdeki yargıç ve savcılar dernek kuramaz ve bu dernekte görev alamaz, sadece üye olabilir, aksi Anayasadaki yargıçlar resmi ve özel görev alamazlar ?eklindeki düzenlemeye aykırıdır? dedi. İçi?leri Bakanlı?ı buna ilave yaparak, yargı ba?ımsızlı?ını sa?lamak, devletin egemenlik yetkisi kapsamındaki görevleri arasındadır. Siz, yargı ba?ımsızlı?ını savunmakla ve bunu tüzü?ünüze koymakla, Anayasanın 6 ncı maddesindeki egemenlik yetkisine ili?kin maddeye aykırı hareket ettiniz. Tüzü?ünüzden yargı ba?ımsızlı?ına yönelik tüm amaç ve ilkeleri çıkartın dedi. Bu çerçevede hukuksal olmayan 17 madde daha yazarak Ankara Valili?ine gönderdi. Ankara Valili?i de aynı yazının ba?lı?ını de?i?tirerek, evveliyatından ve içeri?inden haberdar oldu?umuz bu yazıyı pazartesi günü bize tebli? edecek. Dedikleri 30 gün içinde yapılmazsa, derne?in fesih süreci de yine Valilikçe ba?latılacak.
Oysa Adalet Bakanlı?ı 2005 ve 2006 yılında Avrupa Birli?ine yazdı?ı yazılarda, ?yargıç ve savcıların örgütlenmeleri konusunda hiçbir engel kalmamı?tır? cümlelerini kullanmı?tı. Bu yazılar elimizde. Ancak Bakanlık bu yazıları nedense olayımızda gözden kaçırdı. ?stelik dernek kurmak, nasıl bir görevdir? Bu görevi bize kim vermi?tir? Temel bir insan hakkının kullanılması görev olabilir mi? Adalet Bakanlı?ı, sanırım dernek kurmayı bir görev olarak görmekte ve bu görevi de birilerine vermek, derne?i böyle bir yakla?ımla görev bilinci içinde kurdurmak istemekte, ancak bize de ?dernek kurmak görevi (!)? veremedi?i için, böyle bir yakla?ım mı sergilemektedir? Biz hiç bir yerden görev almadık, kendili?imizden sivil bir inisiyatif olarak ortaya çıktık. Ayrıca Bakanlık diyor ki, kuramazsın, organlarda görev alamazsın, sadece üye olabilirsin. Ancak bir noktayı yine görmezden geliyor: Her dernek üyesi, derne?in ?en yüksek karar organı? olan genel kurulun da üyesidir ve genel kurulda görevlidir. ?ye olabilirsin derken, o üyelerin de genel kurulda görevli oldu?unu görmek istemiyor, çeli?kiye de dü?üyor. Oysa dernek kurmak özgürlü?ünün içine, derne?i kurmak, üye olmak ve organlarında görev almak ta giriyor. Yargı kararları tartı?masız böyle. Aksi halde, senin kurdu?un, üye oldu?un derne?i kim yönetecek? Ya da senin üye olmak için bekledi?in derne?i, kim kuracak?
Kaldı ki Ankara Valili?i, Sayı?tay mensuplarının kurdu?u dernek tüzü?üne ise dokunmadı. Resmi ve özel görev yasa?ı Sayı?tay Yasasında da vardı. Yerinde olarak, dernek kurmak Sayı?tay mensupları için o kapsamda de?erlendirilmezken, YARSAV için böyle bir formül bulundu. Bu yapılırken bir ilginç nokta da Anayasanın 33/son maddesi. Bu maddeye göre, Vakıflar, Anayasanın dernekler hakkındaki maddesine tabidir. Ve Adalet Bakanlı?ı Müste?arının Ba?kanı oldu?u ATGV, Adalet Bakanlı?ı Tefti? Kurulu Ba?kanının Ba?kanı oldu?u ATEV isimli vakıflar vardır, yöneticileri de yargıç sınıfındaki Bakanlık mensuplarıdır. İdari görevlerde çalı?an yargıç ve savcılarda, Anayasanın 140/son maddesine göre, yargıç ve savcılar hakkındaki aynı hükümlere tabidirler. Nedense Bakanlık yöneticileri için do?al olarak ?özel görev kapsamında? görülmeyen bir konu, yine nedense YARSAV için ?özel görev? kapsamında görüldü. Neden acaba?
Yargı ba?ımsızlı?ını savunmak, devletin egemenlik yetkisine nasıl tecavüz olur? Hiç kimse o zaman yargı ba?ımsızlı?ını savunamayacak mı? Yargıç ve savcıların örgütlenmeleri gerekti?ini, Adalet Bakanlı?ı bile kabul ediyor ki, bu konuda özel yasa çalı?masını biz ortaya çıkınca anında ileri sürüyor. Ama ben örgütleyece?im diyor. O zaman bu örgüt neden ve niçin kuruluyor? ?unu biliyoruz ki bizim Adalet Bakanlı?ının yaptı?ının bir benzeri Rusya?da yakın zamanda ya?anmı? ve Rusya?daki Birlik, Dünya Yargıçlar Birli?ine üyelik ba?vurusunda bulundu?u zaman; ?Bakanlık etki ve yönlendirmesine açık yasayla kurulan bir örgüt, yargı ba?ımsızlı?ını sa?layamaz? diye, üyelik ba?vurusu reddedilmi?. Rusya da ikinci kez mesleki birlik kurulmu?, yargıç ve savcılar kurmu?, ama yine Bakanlık katkı, destek sa?lamı?. Tekrar yapılan üyelik ba?vurusu yine reddedilmi?. Buna ra?men Adalet Bakanlı?ı Türkiye?de ısrarlı tutumunu sürdürüyor. Dünya Yargıçlar Birli?inin ilkelerine, yine İHAM ın 11 nci madde kapsamında verdi?i kararlardaki ölçütlere göre, kesinlikle sivil olmak zorundasınız, yani serbestçe kurulmanız gerekiyor, özel yasayla kurulursanız, serbestçe kurulma ölçütü gerçekle?miyor. Yönetimin ve yürütmenin etkisinde olmamanız, yönlendirmesine açık olmamanız gerekiyor. Ayrıca özel yasa ile kurulursanız, yasa sizi sınırlıyor, oysa kendi tüzü?ünüzle daha rahat hareket kabiliyetine sahipsiniz. Yasayla kuruldu?unuz zaman, yarın özel yasanızda bir de?i?iklik dü?ündü?ünüzde, örgütünüz yürütmeye ve yasamaya yakın olmak durumunda, bu noktada derdini anlatabilmesi ve iste?inin kabul görmesi gerekiyor. Oysa varlık nedenlerinden birisi, yasamaya ve yürütmeye kar?ı da ba?ımsızlı?ı savunmak idi. Yasama ve yürütme bunu yapmadı?ı için, siz duyarlılı?ı yaratmak için ortaya çıkıyorsunuz. ?zel yasayla kuruldu?unuzda, böyle bir konuda kurulu? yasasında de?i?iklik nasıl gerçekle?ecek?
YARSAV sivil bir olu?umdur, resmi bir organ de?ildir, yargı ba?ımsızlı?ını savunacaktır ve sorunların toplanma ve çözüm üretme merkezi olarak varlı?ını sürdürmeye mutlaka devam edecektir. Kar?ı tepkiler, YARSAVın ortaya çıkı?ındaki haklılı?ı göstermektedir. Yargı, neden kendi kendine bırakılmamaktadır?
Hiçbir hukuksal engel yokken, ya?adıklarımız ve her yönüyle gerçekten ilginç olaylardır. ?stelik bir dernek kurarken ya?adıklarımız bunlardır. Ama derne?in amacı, yargı ba?ımsızlı?ını savunmak olmasaydı sanırım ba?ımıza da bunlar gelmezdi. ?unu dü?ünüyorum: Konu?mamda bahsetti?im uluslararası sözle?melere göre, yargıç ve savcıların da sendika kurma hakkı vardır. Oysa 4688 sayılı Yasanın 15 nci maddesine göre, yargıç ve savcılar ne sendika kurabilirler, ne de sendikalara üye olabilirler. Uluslararası sözle?me hükümleri ortada. 4688 sayılı Yasanın bu maddesi de ortada. Anayasanın 90/son maddesi de yine ortada. Acaba biz meslek birli?i yerine, Anayasanın 90/son maddesini esas alarak sendika kursaydık, bizi nasıl bir süreç beklerdi? Bu sorunun yanıtında hiçbir görü? farklılı?ının ortaya çıkmayaca?ına eminim.
Bugün 50 nin üstünde siyasi parti vardır, buna iktidar partisi de dahil. Her partinin programına bakın, ?yargı ba?ımsızlı?ını gerçekle?tirmek? yazar. Tüm partiler bu konuda hem fikir. O halde neden gerçekle?mez yargı ba?ımsızlı?ı? ?ünkü, sadece bu andaki de?il tüm iktidar partileri, iktidarları süresince yargı ba?ımsızlı?ını gerçekle?tirmeyi unuturlar. Yargıya baktı?ınızda esaslı de?i?iklikler, hep kurucu meclisler tarafından yapılmı?tır. Bu düzenlemeler de bazen iyi olmu?tur bazen kötü. Birkaç istisna dı?ında kurucu meclisler dı?ında, yargının sistemdeki konumuna yönelik hiçbir de?i?iklik yapılmamı?tır. Bugün de durum aynıdır. Yargı ba?ımsızlı?ı yönünden, ça?da? dünyaya yakı?mayan bir tablo yaratan 1982 Anayasasında, yürürlü?ünden beri kaç de?i?iklik yapılmı?tır? Oysa 1982 Anayasası yargı ba?ımsızlı?ını yok eden bir Anayasadır. 1982 Anayasası döneminde de?i?iklik konusundaki sorunun yanıtı sadece birdir ve o da zorunluluk gere?i DGM lerdir. Tüm partiler yargı ba?ımsızlı?ı için hemfikirdir ancak Anayasa da kar?ımızdadır, yargı ba?ımsızlı?ı konusundaki sorunlar da kar?ımızdadır. Bu nasıl bir tablodur?
Ayrıca olmadık nedenlerle tüzü?ünüzü düzeltin 501 kurucu üyeyi, kurulu? anındaki 8 emekli üyeye indirin, onlarda yargı ba?ımsızlı?ı ile u?ra?mayacak dendi? Neden böyle bir örgütlenme istenmez ki?
Adalet Bakanlı?ı, YARSAV kar?ısında Anayasanın 135. maddesine dayanarak bir meslek örgütü kuramaz, çünkü bu durum Anayasanın 135. maddesine aykırıdır. Anayasaya ra?men de kuramaz. Ama YARSAV bazı planları bozmu?tur. Bu noktada 12 Eylül hukuku hatırlanırsa belki bir formül bulabilirler. Onlara yol gösteren gibi olmak istemem ama, 12 Eylül döneminde, 1983 seçimlerinden önce ancak 1983 yılında 2847 sayılı Türkiye Emekli Subaylar, Emekli Astsubaylar, Harp Malulü Gaziler, ?ehit Dul Ve Yetimleri İle Muharip Gaziler Dernekleri Hakkında Yasa yürürlü?e girdi. Bu yasaya göre, emekli subaylar, emekli astsubaylar ve di?er gruplar, ba?kaca dernekler kuramazlar. Nedense tek bir dernek çatısı altında toplanmaları zorunludur. Bu derneklerde tüzü?ü kurucular hazırlar, Milli Savunma Bakanlı?ına sunarlar, MSB gerek gördü?ü ek ve de?i?iklikleri yapar ve İçi?leri Bakanlı?ına gönderir, Bakanlıkta kütü?e kaydeder ve tüzel ki?ilik kazanır. Tüzük de?i?iklikleri de aynı yönteme tabidir. Hiçbir asker emeklisi, mesleki anlamda gidip ba?ka bir dernek kuramaz, kurmaları yasaktır. Muvazzaflar için İç Hizmet Yasası zaten ortadadır. Yani Adalet Bakanlı?ı ya da yürütme ille de yargıç ve savcıları ben örgütleyece?im derse ve bu örgüt te özel yasayla olacaksa, bu örnek 12 Eylül hukuku ara?tırıldı?ında rahatça bulunabilir. Gerçi o zamanda Anayasanın 33 ncü maddesine göre, yargıç ve savcıları ancak ?memurla?tırırlarsa? bunu yapabilirler. ?ünkü yargıç ve savcılar, kamu hizmeti görevlisi kavramı içindedir. 1995 Anayasa de?i?ikli?i ile, derneklerle ilgili olarak, kamu hizmeti görevlileri için de?il, memurlar için yasayla kısıtlamalar getirilebilmektedir. Bugün yargıç ve savcılar memur mudur diye sorarsanız, YARSAV tüzü?ünde yargıç ve savcıların memurla?tırılmasının önlenmesini savunur hükmü yer almaktadır. Bu da yargının siyasi iktidar kar?ısında içine dü?ürüldü?ü durumu, üç temel erkten biri ve ba?ımsız erk olan yargının durumunu sanırım ifade ediyordur. İ?te YARSAV böyle bir tabloda beklenmedik bir ?ekilde ortaya çıktı?ı için, bu sorunları ya?amaktadır.
YARSAV ısrarla tüm mesle?i, tek ortak payda altında toplamak amacını vurguluyor, ancak Bakanlık hayır siz mesle?i bölersiniz diyor ve kar?ı direnci de kendisi gösteriyor. Oysa ba?vurup ta üyeli?i reddedilen tek bir kimse yok. İçi?leri Bakanlı?ına göre, meslekteki yargıç ve savcılar, yargı ba?ımsızlı?ı ve yargıç güvencesi için örgütlenmeyi bırakacak. Emekliler kurarsa bir örgüt, gidip onlara üye olabilece?iz, ancak görev alamayaca?ız. Yalnız bu nasıl mesleki dernekse, yargı ba?ımsızlı?ı ile de u?ra?mayacak? Peki ne ile u?ra?acak? Sanırım araba kampanyası ile?
Hepinize te?ekkür ediyorum.
?Anayasa?nın 90 ncı maddesi, TİS ve Grev Hakkı?; 25 A?ustos 2006 tarihinde KESK tarafından düzenlenen konferansta yapılan konu?ma. KESK Yayınları, Kasım 2006, s.95-108
|
|