![]() |
||
18.12.2007 Türk Ceza Adalet Sistemi ve Yargı Zekeriya SEVİMLİ (*)
1. GİRİ?
2.YASAMA, Y?R?TME, YARGI VE SU? SİYASETİ İLİ?KİSİ
2.1. Güvenlik siyaseti ve siyasi iktidarlar 2.2. Kolluk, idari bürokrasi ve ceza adalet sistemi 2.3. Cezaevi ve infaz rejimleri 2.4. Af 2.5. Para cezaları 2.6. Yasaların etkinli?i 2.7. Bölge Adliye Mahkemeleri gereklimidir? 2.8. Geçi? sürecinin yarattı?ı sorunlar 2.9. Yargı ve di?er kurumlarla e?güdüm 2.10. Yetersiz kadro ve ara personel
3- YARGININ SORUMLULU?U
3.1. Cezanın bireyselle?tirilmesi 3.2. HSYK, Yargı yönetimi ve Cumhuriyet savcılı?ı kurumu 3.3. Ceza adalet sistemi ve savunma 3.4. Ko?ullu salıverilme, infazın bireyselle?tirilmesi, yargı-infaz ili?kileri
4. SONU?: SU? PATLAMASI, SADECE YARGININ DE?İL, HERKESİN SORUNUDUR!
1. GİRİ?
Emniyet Genel Müdürlü?ü Asayi? Daire Ba?kanlı?ının, 2006 yılında polis sorumluluk bölgesinde meydana gelen olaylarla ilgili hazırladı?ı raporda, hırsızlık, kapkaç, dolandırıcılık gibi mala kar?ı olaylarda yüzde 50 ile yüzde 170 arasında artı? olurken, ?ahsa kar?ı suçlarda yüzde 26?dan yüzde 160?a kadar artı? meydana geldi?i açıklandı. Aynı raporda bazı suçların aydınlatılmasında ciddi sıkıntıların oldu?u da ortaya çıktı.(1) ?te yandan uyu?turucu madde kullanımı ve kaçakçılı?ı da azımsanmayacak ölçüde arttı?ı bilinen bir gerçek. Bankacılık ve mali piyasalardaki suçların devlete ve topluma maliyeti milyar dolarlarla ölçülüyor. ?ok yakın bir geçmi?te ya?adı?ımız batık banka suçlarının hazineye yükü 30 milyar doların üzerinde ifade ediliyor. Resmi açıklamalarda yer alan rakamlardan da anla?ılaca?ı üzere ülkemiz birkaç yıldır ba?ta İstanbul olmak üzere büyük kentleri ku?atan bir suç patlaması ile kar?ı kar?ıyadır. ?stelik suç olgusu mevzi bir hadise olmaktan çıkmı?tır. Kayıt dı?ı ekonominin bütün ekonomik faaliyetlerin yüzde 40?ı civarlarına ula?tı?ı ve bunun önemli bir kısmını suçtan elde edilen kara paranın olu?turdu?u dikkate alınırsa toplumu nasıl bir tehlikenin bekledi?i tahmin edilebilir. Basın ve medyanın vatanda?larla yaptı?ı mülakatlarda bu olumsuz geli?melerden yeni ceza yasalarıyla birlikte adliyeler, yargıç ve savcılar da sorumlu tutulmaktadır. ?polis yakalıyor, adliye bırakıyor? inancı halk kitlelerinin zihinlerinde bir ön yargı olarak yerle?mi?tir. Kamuoyuna yansıyan bazı davalarda olaylarının bütün yönlerinin aydınlataca?ı ve hakkaniyete uygun bir karar verilece?i inancının da hızla azaldı?ı dikkati çekmektedir. Bu yerle?ik kanaat gerçe?i ne kadar yansıtmaktadır? Sorunun yanıtı devletin en ba?ta ekonomik politikaları, güvenlik siyaseti ve ceza adalet sistemi içersinde yer alan kurumların suç siyasetinin uygulanması sürecinde birbirleriyle ba?lantı, etkileme ve e?güdüm biçimlerinde gizlidir. Ceza adalet sistemi içersinde, soru?turma (kolluk ve Cumhuriyet savcısı), kovu?turma (yargılama ve hüküm), hükmedilen cezanın yerine getirilmesi (infaz), tahliye sonrası denetimli serbestlik safhaları yer alır. Bu yapılanma içersinde yargı tek ba?ına de?ildir. ?te yandan suçla mücadelede önemli bir unsur olan ve çerçevesi siyasal iktidarlarca belirlenen sosyal stratejiler de ceza adalet sisteminin bir parçasıdır. Yazımızda bir Cumhuriyet savcısının 27 yıllık gözlem, deneyim ve birikiminin ı?ı?ında ?Yargı Kurumu? ve ceza adalet sistemi içindeki di?er kurumların suç patlaması kar?ısında rolleri, etkinlikleri ampirik metotla de?erlendirilmi?tir.
2. YASAMA, Y?R?TME, YARGI VE SU? SİYASETİ İLİ?KİSİ
2.1. Güvenlik siyaseti ve siyasi iktidarlar: Yargı, yasama ve yürütme ile birlikte devletin üç temel erkinden birisidir. ?Yargı yetkisi Türk Milleti adına ba?ımsız mahkemelerce kullanılır.?(2)Yargı, i?levi itibariyle ba?ımsız bir yapılanmadır. Ancak, görevini yerine getirirken devletin di?er erkleri ve kurumlarıyla bir e?güdüm ve pozitif ileti?im çerçevesinde hizmet vermek yükümlülü?ündedir. Yani yargı devletin geni? boyutlu güvenlik siyasetinin bir parçasıdır ve bu siyasetin uygulanmasında do?rudan yer alır. Yasama, yürütme ve yargı erkleri birbirinden ba?ımsız da olsa ve aralarında bir hiyerar?ik ba?lantı bulunmasa da; bu üç e?it güç arasında di?erlerine göre birinci olan (primus inter pares**) geli?mi? Batı Avrupa demokrasilerinde yargı, geri kalmı? ülkelerde ise yürütmedir. Etkin ve caydırıcı bir iç güvenlik siyaseti uygulamasında yargı edilgen de?il, belirleyicidir. Ancak suçun önlenmesi sadece yargılama faaliyeti ve polisiye önlemlerle olamaz. Suç sadece ahlaki bir sorun de?ildir. Ekonomik bunalımlar, siyasi krizler, iç göç, çarpık kentle?me, yüksek i?sizlik oranı, yaygın terör olayları gibi ekonomik ve toplumsal olaylar suç patlamasının asıl nedenleridir. Di?er yandan bir türlü kontrol altına alınamayan yüksek nüfus artı?ı aile yapısını ve sosyal dayanı?mayı zayıflatmı?tır. Sosyal devleti ortadan kaldıran neo liberal ekonomik politikalar ve buna uygun üretilen siyasal söylem) bürokraside ve toplumda ahlaki çözülmeyi hızlandırmı?tır. (Kısa yoldan kö?eyi dönme anlayı?ı ve ?benim memurum i?ini bilir? biçiminde netle?en siyasal ve ahlaki yakla?ımlar) Ekonomik çekim merkezlerinin İstanbul gibi birkaç merkezde yo?unla?ması kentleri hacim ve nüfus olarak a?ırı büyütmü?, kentlerin üretti?i yüksek rant basit kapkaçtan, karma?ık çıkar amaçlı suç örgütlenmelerine kadar geni? bir yelpazede farklı suç yapılanmaları ortaya çıkarmı?tır. Tüm bu suç yapılanmaları ile örgütlü ve mafyozi suçların artı? ve azalma oranları izlenen ekonomik politikalar ve siyasal rejimle do?rudan alakalıdır.
2.2. Kolluk, idari bürokrasi ve ceza adalet sistemi: Yürütme organının güvenlik siyasetinin birinci halkasını sosyal stratejiler olu?turur. Suçla mücadelenin ikinci halkası ise polisiye önlemlerdir. Polisiye önlemlerin uygulanmasından yasal kolluk gücü tanımlaması içindeki Emniyet ve Jandarma ile birlikte Sahil Güvenlik ve Gümrük Müste?arlı?ı sorumludur. Son yıllarda kollu?un e?itim kalitesi yükselmi?, personel ve lojistik deste?i artmı?tır. Faili meçhul bazı olayların çözümünde uygulanan modern soru?turma yöntemleri ve kullanılan teknolojinin olumlu sonuçları alınmaya ba?lanmı?tır. Kriminal laboratuar ve uzman personel açı?ı hızla kapatılmaktadır. Delilden sanı?a ula?ma yöntemi uygulanabilir hale gelmi? ve yaygınla?mı?tır. Buna ba?lı olarak i?kence ve kötü muamele iddiaları azalmı?tır. Yükselen e?itim kalitesi, amirler düzeyinde bazı olumlu sonuçlar vermi?, fakat bu geli?meler, asıl uygulayıcılara, yani alt kademelere yeterince yansımamı?tır. Alt kademelere egemen olan zihniyet daha çok polis devleti alt kültürüdür. E?itimin teknik düzeyinin yükselmesi, beraberinde sosyal bir iyile?meyi getirmemi?tir. Kollu?un, önleyici kolluk, istihbarat ve analiz çalı?malarının yetersizli?i çok açıktır. ?ünkü bu kurumların personel yapıları siyasi önyargılara ve kar?ı istihbarat örgütlerinin yönlendirmelerine açıktır. Bu durumun do?al sonucu olarak istihbarat yapılarının risk analizleri sa?lıksız, suçluların ve suç örgütlerinin hedefi olma olasılı?ı yüksek ki?i ve kitleler için alınan koruma önlemleri yetersizdir. Bazen siyasi önyargılar, do?ru karar almayı önlemekte, güdülenmeyi kolayla?tırmaktadır. Yakın tarihte toplumu derinden sarsan siyasi cinayetlerden sonra ortaya çıkan gerçekler, bu zafiyetin ve hatta bilinçli savsaklamanın ipuçlarıdır. ?lkemiz yakla?ık 30 yıldır kaynakları bilinen bazı mihraklar tarafından belli periyotlarla terörize edilmektedir. 1 Mayıs 1977 Taksim?de ba?layıp, ?orum, Kahramanmara?, Malatya, Sivas katliamlarıyla devam eden kanlı komplolar zincirine onlarca aydın, gazeteci ve bilim insanının katli de eklenmi?tir. Siyasal konjöktür ve kriminal risk açısından kimlerin ya da hangi grupların hedef alınaca?ı kolayca tahmin edilebilir olmasına kar?ılık, gerek siyasi önyargı, gerek istihbarat yetersizli?i ve gerekse risk analizindeki yanılgılar ve hatta bilinçli savsaklamalar nedeniyle gerekli önlemler alınamamı?tır. Otuz yıllık suikastlar zincirine ra?men duyarsızlık ve kayıtsızlık hala sürmektedir. Sadece son birkaç ayda ya?adı?ımız Gazeteci Dink, Rahip Santaro, Malatya, Danı?tay saldırıları gibi olaylar bu tabloda hiç bir de?i?iklik olmadı?ının göstergeleridir. İstanbul?da Sinagog, HSCB Bank ve İngiliz Konsoloslu?u, Ankara?da Ulus ?ar?ısına yapılan ve çok sayıda insanımızın katliyle sonuçlanan bombalı saldırılar da istihbarat ve önleyici hizmetlerdeki yetersizliklerin sonucudur. ?te yandan yurdumuzun Güneydo?usunda ya?anan etnik ve bölücü terör olaylarının yarattı?ı kontrolsüz ortam, içinde kolluk unsurlarını da barındıran ve bölge dı?ında da faaliyet gösteren yeni organize suç çeteleri yaratmı?tır. Susurluk, Yüksekova ve ?emdinli (en son ?mraniye) benzeri çetele?meler ve mafyozi örgütlenmeler devletin güvenlik yapısı içinden eleman ve destek bulabilen ciddi suç olu?umlarıdır. Kolluk, yeni soru?turma yöntemlerine kar?ı da genellikle muhafazakâr bir tutum içindedir. Gözaltı sürelerinin kısaltılması, nezarethanelerin denetimi, zorunlu müdafilik, ileti?imin hakim kararıyla dinlenebilmesi, her türlü arama ve el koyma kararlarının hakim tarafından alınması, Cumhuriyet savcılarının soru?turmaya ili?kin yetkilerinin geni?letilmesi gibi evrensel geli?melerin iç hukuka yansıtılmı? yeni normatif düzenlemelerine kar?ı sürekli bir kurumsal direnç gösterilmektedir. Ankara?da 2007 yılı ba?ında yapılan bir emniyet müdürleri toplantısında, Cumhuriyet ba?savcılarının ?adli soru?turmalarla sınırlı bile olsa? kendileri hakkında tezkiye düzenlemelerini ve maa?larının ?bir savcıdan bile? dü?ük olmasını.! onursuzluk olarak nitelendirebilmi?lerdir. Bazen bu yenilikler kamuoyuna suç patlamasının asıl nedeni olarak sunulmu?, hatta bazı olaylar kar?ısında yasal yetkiler kullanılmamı?, pasif davranı?ın nedeni olarak yetkilerinin ellerinden alındı?ı bahanesine sı?ınılmı?tır. Do?u ve Güneydo?u Bölgelerimizde zor ko?ullarda ve hukuk içinde kalarak görev yapmaya çalı?an yargıç ve savcılar ?hiza bombacısı? güvenlik amirleri tarafından evlerinin yakınlarına bomba atılarak hizaya getirilmi?ler, bununla da yetinilmemi?, tüm bir meslek ya?amlarını olumsuz etkileyecek, ?PKK? lı, hizbullahçı? gibi yakı?tırmaların ve haksız suçlamaların hedefi olmu?lardır!(3) Sadece bu iki olay bile ceza adalet sistemi ve yargının yürütme organının memurları tarafından nasıl baskılandı?ını anlatmaya yeterlidir. Bazı ?ekonomi çevrelerince? utanmadan sosyal sınıflar arasında bir sermaye transferi olarak nitelendirilen, topluma ve Hazineye toplam maliyeti 30 milyar doları bulan bankaların içini bo?altma ve batırma olaylarının ekonomi ve maliye bürokrasisi içinden i?birlikçi tedarik edilmeden gerçekle?tirilemeyece?i, aslında bu ve benzeri olayların topluma maliyetinin yüz binlerce küçük hırsızlık suçundan daha fazla oldu?u nedense yeterince dillendirilmemektedir!
2.3. Cezaevi ve infaz rejimleri: ?zgürlü?ü kısıtlayıcı ceza, (hapis) ceza hukukunun en etkili yaptırımıdır. Cezaevleri, bu cezanın yerine getirildi?i kamu kurumlarıdır. Bu kurumların, suç nedeniyle bozulan kamu düzeninin yeniden tesisinde, suçlunun topluma zarar vermesinin önlenmesinde önemli i?levleri vardır. Ancak bilindi?i üzere yakın tarihimizde ülkemiz cezaevlerine tam bir karga?a egemen olmu? ve bu ortam, ceza adalet sisteminin etkinli?ini yitirmesinde önemli bir rol oynamı?tır. Peki, 1970 ten ba?layarak 2000?li yılların ba?ına kadar 30, 35 yıl kadar süren bu karga?anın sorumlusu kimlerdir? Tabi plansızlı?ı bir marifet ve siyasal yöntem sayan hükümetlerin ve Adalet Bakanlı?ının yetersiz infaz politikalarıdır. Asgari güvenlikten yoksun, fiziki yapı ve malzeme standardı olmayan, kalabalık ko?u? sistemine dayalı bir cezaevi yapılanması son kırk yılın karakteristi?idir. 1965 yılında yürürlü?e giren 647 sayılı İnfaz Kanunu çerçevesinde in?asına ba?lanan A, E, K ve ?zel tip cezaevi yapılarının güvenliksiz oldukları daha ilk uygulamalarla (firar ve isyanlarla) ortaya çıkmı?tır. Kısa sürede ortaya çıkan mahsurlarına ra?men bu cezaevi projeleri hiçbir ıslaha tabi tutulmamı?, aksine, doksanlı yılların ilk yarısına kadar aralıksız in?a edilmi?lerdir. Cezaevlerinin co?rafi da?ılımlarında ve kapasitelerinin belirlenmesinde 1965?ten sonra hızla büyüyen anakent nüfusları esas alınmamı?tır Sadece İstanbul?un cezaevi sorunu bile bütün Türkiye cezaevlerinin güvenli?ini olumsuz etkilemi?tir. İstanbul?dan sevk edilen hükümlü ve tutuklular gittikleri ?ehrin cezaevinin güvenli?ini bozmakla kalmamı?lar, o ?ehrin güvenli?i için de tehdit olu?turmu?lardır. Organize suç örgütleri cezaevlerinden yönetilmi?, ıslah edici olması gereken kurumlar birer suçlu e?itim okullarına dönü?mü?tür. Türkiye Cumhuriyeti?nin Ba?kenti Ankara?da iki binli yıllara kadar, at tavlasından dönü?türülmü? Ulucanlar Cezaevi ile infaz hizmeti verilmeye çalı?ılmı?, ?ehrin merkezinde ve dünyanın gözü önündeki bu cezaevinin sefaleti Türkiye?nin uluslar arası saygınlı?ını bile kötü etkilemi?tir. Konusu İstanbul Bayrampa?a Cezaevi?nde geçen ?Geceyarısı Ekspresi? filminin ülkemiz tanıtımına verdi?i zarar herkesin belle?indedir. Dünyanın önemli bir kısmının bizi hala bu filmle anımsamasında cezaevlerimizin ve infaz uygulamalarımızın hiç mi kabahati yoktur? Seksenli yıllarda sorunlara sözde çare bulmak iddiasındaki Adalet Bakanlı?ı yönetimi, Ankara?ya 70- 80 kilometre uzaklıktaki Aya? ilçesinde bir tarlayı istimlâk ederek in?aata ba?lamı?, trilyonlarca lira topra?a gömüldükten sonra buraya yapılacak cezaevinin Ankara?nın gereksinmelerine yanıt veremeyece?i, ?ehre çok uzak oldu?u gerekçesiyle in?aat durdurulmu?tur! Aynı zihniyet, Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, Diyarbakır, Kayseri, İzmit, Mersin, gibi büyük kentlerin cezaevi ihtiyaçları ve sorunları çı? gibi büyürken Gümü?hane, Sinop, A?rı, Kars, Bilecik gibi 20-30 bin nüfuslu ve büyüme seyri göstermeyen ?ehirlere, ihtiyaçlarının çok üzerinde E ve ?zel tip cezaevleri yapmı?, bu suretle iktidar partilerinin ta?ra yöneticilerinin i?e yaramayan verimsiz tarlaları devlete cezaevi arsası olmu?tur. Bu plansızlı?ın, suiistimalin ve israfın sorumlusu politikacı ve bürokratların hiçbirinden hesap sorulmadı?ı gibi, bazılarının adı Adalet Bakanlı?ı tesislerine verilerek ödüllendirilmi?lerdir. (?stün hizmetleri nedeniyle!) Personelin nitelik ve nicelik eksikli?i, tretman ve infaz rejimlerinin istikrarsızlı?ı ve yetersizli?i de bu karga?ayı körüklemi?tir. Ceza adalet sisteminin infaz boyutundaki en önemli stratejik i?levini Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlü?ü yerine getirmesine ra?men bu kurum uzun yıllar Adalet Bakanlı?ının sıradan bir dairesi muamelesi görmü?, i?levinin gerektirdi?i liyakatli yönetici, personel ve mali destek verilmemi?tir. Kurumların iç ve dı? korumasının farklı kurumlar tarafından yapılması ve yönetimde çift ba?lılık da cezaevlerinde otorite bo?lu?u yaratmı? ve karga?ayı büyütmü?tür. (iç güvenlik ve yönetim Adalet Bakanlı?ının, dı? güvenlik Jandarma Genel Komutanlılı?ının yetki ve sorumlulu?undadır) ?zetlemek gerekirse; yakın bir tarihe kadar cezaevlerine tam bir plansızlık ve belirsizlik egemen olmu?, var olan kıt kaynaklar da sorumsuzca tüketilmi?tir. Sadece Keçiören ?ocuk Islahevinde 1970 ila 2000 yılları arasında yapılan bina, görev ve i?lev de?i?iklikleri bile kuruma nasıl bir plansızlı?ın ve bilinçsizli?in egemen oldu?unu göstermesi açısından çarpıcı bir örnektir. Bu kurum yakın zamana kadar yetersiz ve beceriksiz idarecilerin oyunca?ı olmu?, ıslahevi dı?ında her kılı?a sokulmu?tur. ?yle ki sonuçta kurumun asıl i?levi olan ıslahevini ba?ka bir yere ta?ıma gereklili?i ortaya çıkmı?tır. (İnek yeti?tiricili?inden benzin istasyonuna, demir atölyesinden, bakanlık evrak deposu i?levine kadar birçok dönü?üm geçirmi?tir) 1990?lı yılların ikinci yarısında devlet, cezaevleri sorununun sadece Adalet Bakanlı?ın de?il, devletin bir ulusal güvenlik sorunu oldu?unu tespit ve kabul etti?inde(Milli Güvenlik Kurulu kararı) cezaevlerinde çözüm süreci de ba?lamı?tır. Aynı yıllardan ba?layarak in?a edilen yeni cezaevlerinde tip ve malzeme standardı sa?lanmı?, ya?ama geçirilen yeni infaz politikalarıyla kurumlarda bugün göreceli bir huzur ve güvenlik sa?lanmı?tır. Yeni Türk Ceza Kanunu ve İnfaz Kanunu, mahkûmların cezaevlerinde kalı? sürelerini arttırmı?tır. Bu durumun önümüzdeki yıllarda cezaların caydırıcılı?ında olumlu bir etki yapaca?ı beklenmektedir. Fakat yeni ceza yasalarının caydırıcı etkisi toplumda henüz hissedilmemi?tir. ?ünkü uygulama çok yenidir ve caydırıcılık ancak istikrarlı bir ceza ve infaz uygulaması ile sa?lanabilir. Cezaevlerinde güvenli?in sa?lanmasında fiziki yapının de?i?tirilmesi ve güçlendirilmesinin olumlu bir etki yaptı?ı muhakkaktır. Ancak geçi? süreci sıkıntılı olmu?, kurumlar büyük isyan ve çatı?malara sahne olmu?tur. Buna ba?lı olarak yeni cezaevi yapılanması ve infaz rejiminin bazı insan hakları ihlallerine yol açtı?ı iddiası kamuoyunda çok tartı?ılmı?tır. Birçok boyutu olan bu tartı?manın ekseni hukuki olmaktan çok siyasidir ve ayrı bir de?erlendirmenin konusu olacak kadar kapsamlıdır.
2.4. Af: ?Suçların i?lenmesine mani olan, cezaların ?iddeti de?il, muhakkak olu?larıdır. Mutedil, fakat muhakkak olan bir ceza, müthi? fakat kurtulmak ümidi veren bir cezadan daha tesirlidir.?(4) Oysa af, cezaların caydırıcılı?ını ortadan kaldıran bir siyasi tasarruftur. Geçmi?te yasalardaki ceza miktarların de?i?tirilmesiyle sayısız örtülü aflar yapılmı?tır. Ayrıca, yöntemleri farklı olmakla birlikte 1974 yılından 2000 yılına kadar, yani 26 yılda üç genel af çıkarılmı?tır. Bu kadar kısa bir sürede üç defa en a?ır suçları i?leyen, örne?in üç defa adam öldüren bir ki?i aflar sayesinde hala aramızdadır. 2005 yılında temel ceza yasalarında yapılan de?i?iklikler de birçok hükümlü için gizli bir affa dönü?mü?tür. Eski ve yeni ceza yasalarının uyarlanması sırasında geçen süre, birçok davanın zamana?ımı nedeniyle dü?mesine olanak sa?lamı?tır. Bilindi?i üzere af bir yasama tasarrufudur. Ba?ka bir anlatımla af, yargılama süreci sonunda mahkûm edilmi? bir suçlunun yasama organının tasarrufuyla ba?ı?lanmasıdır ki, yasamanın yargı yetkisine müdahalesinin bir ba?ka tipik örne?idir. ?ok istisnai durumlarda, o dönemin ola?andı?ı geli?meleri kar?ısında anlayı?la kar?ılanabilecek bu müdahale, ülkemizde oldu?u gibi onar yıllık periyotlara indirgendi?inde hem yargının ba?ımsızlı?ını gölgelemekte, hem de suçla mücadeleyi olanaksızla?tırmaktadır. ?Siyasi mülahazalar adalete yabancıdır. Kanunları tatbik ile görevli adalet makamları hükümlerinde siyasi mülahazalara yer veremezler.?(5) Af, sadece iç sava? gibi büyük siyasi bunalımların ardından, ulusal bütünlü?ün sa?lanması, kitlesel kin ve intikam duygularının ortadan kaldırılması gibi çok zorunlu hallerde son çare olarak dü?ünülmelidir. Oysa yakın geçmi?imizdeki afların hiçbirinin gerekçeleri arasında bu nedenler yoktur. Aflar daha çok cezaevlerinde çare bulunamayan sayısal ?i?kinli?e ve karga?aya çare olarak çıkarılmı?tır. Ancak bu gerçek halktan gizlenmi?tir. Daha ?imdiden cezaevlerindeki mahpus sayısı 85.000?e ula?mı?tır. Bu sayı, cezaevleri tarihindeki en büyük nüfustur. Umarız bu artı? yeni bir genel affa yol açmaz. ?ünkü toplum bilinci artık yeni aflara kar?ıdır. Yeni bir af, onu çıkaran siyasi iktidara a?ır bir siyasi fatura ödetebilir. Aslında geçmi?te de siyasi iktidarlara a?ır bedeller ödetmi?tir. Ancak partiler, siyasi yenilgi nedenlerinin çoklu?u kar?ısında affın neden oldu?u yenilgileri fark edememi?lerdir. 1974, 1991 ve 2000 Aflarından sonra yapılan seçimlerin sonuçlarına bakıldı?ında, halkın af çıkaran siyasi iktidarlara kar?ı tepkisi net olarak görülebilir. Cezaevi mevcudundaki bu ?i?kin görüntüye ra?men kapasite ve mevcut hala birçok Avrupa ve Batı ülke mevcudunun altındadır. Dünya cezaevi nüfusuna bakıldı?ında 8 milyondan fazla insanın tutuklu/ hükümlü olarak cezaevlerinde kaldı?ı ve bu nüfusun yarısından fazlasının ABD,(1.7 milyon), ?in(1.4 milyon) ve Rusya?da (1 milyon) bulundu?u görülmektedir. 100.000 nüfusa oranla en fazla cezaevi barındıran ülkeler sıralamasında 685 ile Rusya, sonra ABD(645), Belarus(505), Kazakistan(495), Bahama(485), Singapur(465) ve Azerbaycan(325) gelmektedir.(6) Bu oran Türkiye?de yüz binde 118?dir. Di?er ülkelerle kar?ıla?tırıldı?ında ülkemize yüz binde 200?e kadar bir kapasite artı?ı dü?ünülebilir. Aksi takdirde af kaçınılmaz bir seçenek olarak yine kar?ımıza çıkacaktır. Di?er yandan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin ?ye Devletlere, Cezaevinin A?ırı Kalabalıkla?ması ve Cezaevi Mevcudu Enflasyonu Hakkındaki R(99)22 Sayılı Tavsiye Kararında belirtilen tavsiyelerin hayata geçirilmesi cezaevlerindeki a?ırı kalabalı?ı önleyebilir. Ancak bu tavsiye kararlarından sonuç alınabilmesi de büyük ölçüde hâkim ve savcıların devletin cezaevi politikaları konusunda bilgilendirilmeleri, hapis cezasına seçenek yaptırımların ço?altılması ve ba?arıyla uygulanmasına, yargıçların hükmettikleri cezaların etkinli?inden haberdar ve takipçi olmalarına ba?lıdır. ?zetle; genel halk ço?unlu?unun ortak bilincinde devlet, huzur ve güvenlikle e? anlamlıdır. Af, kamu güvenli?ini ve huzuru bozan en önemli siyasal karardır. Siyaset kurumu, af çıkarmaya karar vermeden önce devleti bir güvenlik organizasyonu olarak algılayan vatanda? ço?unlu?unun, suç ma?durları ve onların yakınlarının seçim sonuçlarına yansıyan siyasal tepkilerini de hesaba katmalı, affı a?ırı kalabalık cezaevlerini bo?altmanın bir aracı olarak kullanmamalıdır.
2.5. Para cezaları: ?Cürüm cezasız kalırsa avam nezdinde mubah sayılır.? Cenap ?ehabettin Para cezaları, kabahatlerde ve kısa süreli özgürlü?ü ba?layıcı cezaların yerine ikame edilecek yaptırımlarda etkili bir ceza türüdür. Ancak geçmi?te uygulanan enflasyonist politikalar, mahkemelerin taksitlendirme ve erteleme uygulamaları, para cezalarından beklenen caydırıcılı?ı ortadan kaldırmı?tır. Oysa büyük suçları tetikleyen küçük suçlardır. Hafif suçların cezasız kalması, yaygınla?masına, bu suçlara kar?ı me?ruiyet inancının uyanmasına, daha büyük suçların i?lenmesine yol açar. Cezaların etkili ve caydırıcı olmalarını sa?layan bir unsur da, muhakkak ve makul olmalarıdır. Oysa yakın tarihimizdeki yaygın uygulamada hükmedilen para cezaları çok cüzidir. Seyyar ve anomin bir nüfus yapısı, de?i?ken adresler, zamana?ımı, af, gibi nedenlerle bu cüzi cezalar tahsil bile edilememi?, devlete gereksiz bir kırtasiye ve bürokrasi külfeti yüklemi?tir. İ?lenen suçun kamu düzeninde yarattı?ı bo?lu?u doldurmayan ve kamu vicdanını tatmin etmeyen cezalar vatanda?ların devlete ve adalete olan güvenlerini de sarsmı?tır. Cezaların öncelikli amacı caydırıcılık olmalıdır. Yeni Ceza Kanununda para cezaları caydırıcı bir niteli?e kavu?turulmu?tur. Ancak devletin para cezalarını mali bir kaynak olarak görmesi siyasi iktidarın yargıya müdahalesi yolunu açabilecek niteliktedir. 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu sisteminde daha a?ır nitelikteki hapis cezalarının ertelenmesi olanaklı iken para cezalarının erteleme dı?ı bırakılmasının hiçbir hukuki gerekçesi yoktur. Ancak bu mahsur, cezanın bireyselle?tirilmesi sonucu gerekti?inde alt sınırdan belirlenmesi ve suçlunun ekonomik gücüne uygun, adil bir taksitlendirme uygulamasıyla a?ılabilir.
2.6.Yasaların etkinli?i: Toplum huzuru ve genel güvenli?inin sa?lanmasında, kamunun genel taleplerini kar?ılayan ancak popülist olmayan, temel hak ve özgürlüklerin özüne aykırı dü?meyen, ceza hukukundaki ça?da? geli?meler ve yeniliklerden esinlenen, evrensel uygulamalarla bütünle?mi?, insanı odak alan, hümanist ceza yasalarına gereksinim vardır. Cumhuriyeti kuranlar ?köhne erbabı hukuk ehline? kar?ı, devrimleri ya?ama geçirecek ve savunacak bir hukuk düzenine ve hukukçulara olan gereksinimin bilinciyle hukuk devrimini, önce yasalardan ve hukuk e?itiminden ba?lamak üzere kurumsalla?tırmı?lardır. ?Cumhuriyetin hukukçuları onun müeyyidesi olma görevini ba?langıçta layıkıyla yerine getirmi?lerdir?. Ancak bu bilinçli ve devrimci tavır Cumhuriyetin ilke ve kazanımlarına kar?ı ba?latılan kar?ı devrime yeterince direnç gösterememi?tir. Kurumlar ve bireyler tarihsel görev bilincinden uzakla?mı?lar, uzakla?tırılmı?lardır. Ceza adalet sistemi Cumhuriyetin devrimlerini dinamik ve devingen kılmak misyonundan uzakla?ınca, uygulamaların da etkisiyle yasalar da yetersiz kalmı?tır. Ya?amın dinamizmi, yasaları ve uygulamayı a?mı?tır. Bu süreç özellikle son 30 yılda ceza adalet sisteminin yeni ba?tan düzenlenmesini zorunlu kılmı?tır. Bu gereksinimin giderilmesi adına 1984 yılından beri yapılan çalı?malar 2005 yılında sonlandırılarak yeni Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu, Kabahatler Kanunu, İnfaz Kanunu, Bölge Adliye Mahkemeleri Kanunu, ?zel yasalardaki ceza hükümlerinin yeniden düzenlenmesi gibi temel düzenlemeler kanunla?tırılarak aynı yıl yürürlü?e girmi?tir. Yeni ceza ve infaz yasalarında hapis, para cezaları, güvenlik önlemleri ve infaz mevzuatının daha anla?ılabilir, uygulama kolaylı?ı sa?layan, etkili ve caydırıcı oldu?u söylenebilir. Ayrıca yeni mevzuatta hapis ve para cezalarına alternatif ça?da? birtakım önlemler de sistem içersinde yer almı?tır. Usul yasalarında yapılan de?i?ikliklerle soru?turma ve kovu?turma süreçleri kısalmı?tır. Yeni İnfaz Yasası ile ko?ullu salıverilme zorla?tırılmı?, suçluların cezaevinde kalma süreleri uzatılmı?tır. Bunun yanı sıra infazda daha ça?da? ve evrensel geli?melerle bütünle?mi? mevzuat ve uygulamalar ba?latılmı?tır. Yeni temel yasaların bazı olumlu yanlarına kar?ılık ?Dönmezer Tasarısı? olarak adlandırılan 20 yıllık bilimsel çalı?ma bir kenara itilmi?tir. ?te yandan baroların, üniversitelerin ve hukukla ilgili kurumların sürece olan katkıları ve uyarıları dikkate alınmamı?tır. Avrupa Birli?i uyum süreci çerçevesinde alelacele yapılan ve bir yargı reformu olarak topluma sunulanlardan bazıları, gerek içerikleri, gerekse sonuçları itibariyle bu iddiadan uzaktır. Bu acelecili?in bir sonucu olarak birçok yasa maddesi daha yürürlü?e girmeden i?levini yitirmi?, de?i?tirilmek zorunda kalınmı?tır. Bazı alanlardaki dar bo?azlar a?ılmadan, gereksinmelerin içeri?i ve boyutu do?ru analiz edilmeden yapılan yasalar uygulamada beklenen sonucu vermemi?tir. Zorunlu müdafilik, hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve uzla?ma sistemi bunlardan yalnızca birkaçıdır. Lojistik ve personel deste?i arttırılmayan savcılık kurumunda suç ara?tırması ve itham fonksiyonunun birle?tirilmesi, soru?turmalardaki tıkanmayı açamamı?tır. Ceza davalarının sayısını büyük ölçüde azaltaca?ı varsayılan uzla?ma kurumu, uygulamada bekleneni vermemi?, örne?in Ankara Adliyesinde yasanın yürürlü?e girdi?i 01.06.2005 tarihinden 31.12.2005 tarihine kadar uzla?ma ile sonuçlanan dava sayısı bir elin parmaklarını geçmemi?, bu sonucun alınmasında daha çok yasanın düzenleni? biçimi etkili olmu?tur.
2.7. Bölge adliye mahkemeleri gerekli midir? Yargının hızlandırılması ve etkinle?tirilmesi için alınabilecek birçok önlem varken, istinaflarla yeni bir ara kademe yaratmaktaki ısrar ve niyeti anlamak mümkün de?ildir. Bölge adliye mahkemelerinin hayata geçirilmesi ile yaratılan ikinci bir kademe tıkanıklı?ı ve dava sürelerini daha da arttıracaktır. ?stelik bu mahkemelerin yürürlük tarihi de geçmi?, fakat faaliyete geçirilmeleri için önemli sayılabilecek hiçbir adım atılmamı?tır. Bu a?amada uygulama birli?inin sa?lanabilmesi açısından Yargıtay?ın yeni yasalar çerçevesinde içtihat olu?turmasını ve bölge adliye mahkemelerinin kurulu? sürecini 2010 yılına ertelemek en sa?duyulu yakla?ım olacaktır.
2.8. Geçi? sürecinin yarattı?ı sorunlar: Yeni yasa de?i?iklikleri ile yaratılan yapay usul i?lemleri nedeniyle mahkemeler ve özellikle Yargıtay, tarihinde ya?amadı?ı büyük bir i? yükü ile kar?ı kar?ıyadır. ?stelik bu yükü olu?turan davaların büyük bir kısmı, yeni ve eski yasaların kar?ıla?tırılması, uyarlanması biçimindedir ve kırtasiyecilikten öte bir ?ey de?ildir. Bu davalar, sonuçları itibariyle müessir olmayan, adeta yargı?yı ?abesle i?tigal ettiren? davalardır. Yeni ve eski kanun uyarlamaları sürecinde kaybedilen nitelikli eme?in yanı sıra uzayan zaman, önemli sayıda davanın zamana?ımına u?ramasına yol açmı?tır. Yasa de?i?iklikleri adeta örtülü bir affa dönü?mü?tür.
2.9. Yargı ve di?er kurumlarla e?güdüm: Bireyi esas alan yeni ceza, usul ve infaz yasalarıyla yargılamanın her a?amasında insan haklarına saygının temel alınması, zorunlu müdafilik, i?kence ve kötü muamelenin, adli hataların önlenmesi, ?effaflı?ın, adil yargılanma hakkının, yeni koruma tedbirlerinin, savcı odaklı bir soru?turma evresinin ya?ama geçirilmesi çabaları takdire de?erdir. Fakat özellikle tutuklama ko?ulları ve tutuklama dı?ındaki güvenlik tedbirlerinin etkisizli?i,(adli kontrol gibi) uygulamada bu tedbirleri yerine getirecek kurumların yoklu?u ya da yetersizli?i, yargının bu kurumlarla olan ileti?imsizli?i, kollu?un yeni yasaların uygulanmasında isteksizli?i, yargı alt kültürünün yargılama ve karar süreçlerine olumsuz etkisi, soru?turma ve yargılama sırasında alınan koruyucu önlemleri bo?a çıkarmakta ve bundan da yargı sorumlu tutulmaktadır. Oysa tutuklama önlemi kadar, sistem içersindeki di?er önlemler de etkinle?tirilmelidir. Bunların uygulanabilirli?inden, etkinli?inden, ilgili kurumların olu?turulup ya?ama geçirilmesinden yargı ile birlikte hükümetler de sorumludur.
2.10. Yetersiz kadro ve ara personel: Eksik kadro, artık yargının kaderi olmu?tur. Yıllardır devletin ?i?irilmi? kadrolarından ?ikâyet edilirken, yargı adeta bilinçli politikalarla yeterli yargıç ve savcı kadrosundan mahrum bırakılmı?, hatta gerekli sayının neredeyse üçte biriyle görevini sürdürmü?tür. ?zellikle bazı büyük ?ehirlerdeki i? yükü dayanılmaz a?ırlıktadır. Bu sorun bölge adliye mahkemelerinin ya?ama geçirilmesiyle daha da büyüyecektir. Yardımcı personel istihdamındaki açık ta bundan farklı de?ildir. Adalet Meslek Liseleri ve Adalet Yüksekokulları yargıya gerekli ara kadroyu sa?lamada bekleneni verememi?lerdir. Bu okullardan mezun olanlar, adliyelerden çok maliye, bankacılık gibi ba?ka sektörlere yönelmi?lerdir. Ancak 1990?lı yılların sonundan itibaren ?SYM sınavları ile personel alımı, ara kadronun hizmet kalitesinde önemli bir yükseli? sa?layabilmi?tir. Fakat ara eleman kadrosundaki sayısal eksik hala a?ırlı?ını hissettirmektedir. ?stelik hâkim-savcı dı?ındaki personelin a?ır çalı?ma ko?ullarına ra?men kamudaki emsallerinden daha az ücret almaları yargının bir ba?ka önemli sorunudur.
3. YARGININ SORUMLULU?U:
3.1. Cezanın bireyselle?tirilmesi: Ceza adalet sisteminin etkinli?ini yitirmesinde yargının kendi i?leyi? ve yapısından kaynaklanan kurumsal sorunları da önemli rol oynamı?tır. Bu nedenle, yaygın suç patlamasından yargının da sorumlulu?u bulundu?u gerçe?i görmezden gelinemez. Cezanın bireyselle?tirilmesi sorunu bunlardan en önemlisidir: Geçmi? uygulamalarda mahkemelerimiz cezanın bireyselle?tirilmesinde gerekli özeni göstermemi?ler, bu yüzden yargılama ve karar süreçleri mekanikle?mi?, ?ablon karar uygulaması yaygınla?mı?tır. Hemen bütün olaylarda temel ceza alt sınırdan kurulmu?, cezayı hafifletici nedenlerin uygulanması için sanı?ın duru?mada ?terbiyeli rolü? oynaması yeterli görülmü?tür. Sanıkların, boylarını geçen sabıka kayıtları ve kabarık suç sicilleri bile ço?u zaman yargıcı alt haddin üzerinde ceza tayinine ikna edememi?tir.! Kararların gerekçeli olma zorunlulu?u yargıçlarımız için adeta a?ılmaz bir sorundur. Hakkaniyete uygun karar ve gerekçe yazmak yerine, alt sınırdan ceza verilip kanundaki deyimler tekrarlanarak, tabiri caiz ise, karar ?kitaba uydurulmu?, Yargıtay bozmasına kar?ı korunmu?tur!? Yargıtay?dan i? geçirmek ve gerekçe kaygısı, vicdana ve hakkaniyete uygun karar verme kaygısının önüne geçmi?tir. Alt hadden ceza uygulaması bir alt kültür olarak genel kabul görmü? ve suçlular için sürekli kısmi bir affa dönü?mü?tür. Yaygın ?ablon karar uygulaması sayesinde suçlular mahkemece hükmedilecek cezayı, gününe ve kuru?una kadar tahmin edebilmi?ler, hatta bazı suçlular cezaevinde ne kadar kalacaklarını hesaplayarak i?leyecekleri suçun cinsini ve niteli?ini önceden saptamı?lar, adeta kendi mahkûmiyet kararlarını kendileri yazmı?lardır. Para cezalarının etkinli?i ve caydırıcılı?ını yitirilmesinde de aynı mekanikle?mi? ?ablon karar uygulaması önemli rol oynamı?tır. Alt sınırdan hükmedilen, çok sayıda takside bölünen, enflasyonun erozyonuna u?rayan ve ertelenen para cezaları ile ceza adalet sisteminin etkinli?i sa?lanamamı?tır. Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlardaki uygulama da para cezalarından farklı de?ildir. Mülga 647 sayılı Yasanın 4/2. maddesinde hapis cezasına seçenek olarak getirilen ve uygulandı?ında ma?durların adalet beklentilerine yanıt verece?i, suçun olu?turdu?u bo?lu?u önemli ölçüde giderici bir etkisi olaca?ı dü?ünülen, ? aynen iade ve tazmin? yaptırımı hemen hiç uygulanmamı?tır. Ama di?er yandan etkisizli?i tartı?ma konusu bile yapılmayacak türden; ?65 ya?ındaki kadın hükümlünün e?lence yerlerine gitmekten yasaklanması? cinsinden tedbirler, uygulamadaki ?ciddiyeti ve bireyselle?tirmeyi? göstermek açısından ilginçtir. Bu uygulamalar, asliye ve sulh ceza mahkemelerinin, ceza adalet sistemi içersindeki de?er ve etkilerini yitirmelerine de yol açmı?tır. Oysa bu mahkemeler suçun kamu güvenli?inde yarattı?ı bo?lu?u giderecek asıl yargı mercileridir. 5237 sayılı yeni Türk Ceza Kanunu, cezanın bireyselle?tirilmesine özel bir önem ve a?ırlık vermi?tir. ?Ceza yargıcı suçun i?leni? biçimini, suçun i?lenmesinde kullanılan araçları, suçun i?lendi?i zaman ve yeri, suçun konusunun önem ve de?erini, meydana gelen zarar veya tehlikenin a?ırlı?ını, failin güttü?ü amaç ve saiki göz önünde bulundurarak, i?lenen suçun kanuni tanımda öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirleyecektir.?(7) Yargılama faaliyetinde insan unsurunun ve adalet duygusunun, kamu vicdanının en çok somutla?tı?ı, yargıç kimli?inin öne çıktı?ı nokta, karar sürecinde cezanın bireyselle?tirilmesidir. Basit anlatımla bireyselle?tirme, her suçluya aynı cezayı de?il, her suçluya en uygun cezayı vermektir. Cezanın takdirinin hâkime bırakılması, keyfine bırakılması demek de?ildir. ?Cezanın bireyselle?tirilmesi kuralı modern ceza hukukunun temel ilkelerindendir. Bu ilkenin amacı, suçluya uygulanan yaptırımın, ceza hukuku gayelerine ve yaptırımdan beklenen amaca göre suçlu bireye uydurabilmesidir. Di?er bir deyi?le, suçlunun ki?ili?ini, suçu olu?turan ve ki?ili?inde saklı bulunan iç etkenleri gözeterek ceza tayinidir.? (8) Uygulamada Yargıtay?ın ele?tiri yüklü bozma kararlarına, hizmet içi e?itim çalı?malarındaki bilgilendirmelere, hatta yargıcı bireyselle?tirmeye zorlayıcı yasa de?i?ikliklerine ra?men istenilen sonuç bir türlü alınamamı?tır.(9) Aksine, ?temel ceza alt sınırdan kurulur ve sanık lehine olan her yasa maddesi mutlaka uygulanır? gibi, maddi temeli olmayan bir alt kültür, yanlı? bir inanç, yaygın bir uygulama, ceza yargılamasına egemen olmu?tur. Sanık aleyhine bireyselle?tirmeler yok denilecek kadar azdır. Uygulamadaki bu temel yanlı?ın nedenleri üzerinde kısaca durmak yararlı olacaktır. Türkiye?deki hukuk e?itimin yetersizli?i ?ablon karar uygulamasının birinci nedenidir. ??zünde hukuk normlarının yapılarına, içeri?ine ve uygulanmasına ili?kin olan hukuk ö?retimi ve e?itimi usul, ?ekil, teknik ve yöntemsel yönleri bir yana bırakılırsa-özellikle maddi hukuk olarak nitelenen yanıyla toplumsal ili?kilerin ve devlet-vatanda? ili?kilerinin, kısaca insan ya?amının, tüm yönlerini içine alan ve ilgilendiren; bu ba?lamda sosyal bilim niteli?i ta?ıyan bir bilim dalıdır. Sosyal nitelikli normatif bir bilim dalı olan hukuku iyi anlayabilmek, kavramak, kavratmak ve anlatabilmek; iyi ö?renmek ve ö?retebilmek için gerek ö?rencilerin gerekse ö?reticilerin hukuk bilimiyle yakından ili?kili sosyal bilimlerin di?er alanlarında da gerekli ve yeterli bilgilere sahip olmaları gerekir. İyi bir hukukçu yeti?mesinde rol oynayan ba?lıca sosyal bilim alanları Türk dilinin grameri, sözlü ve yazılı anlatım, siyasi tarih, tarih felsefesi, siyaset bilimi, yönetim bilimi, siyasal dü?ünceler tarihi, iktisat bilimi, iktisadi geli?meler ve iktisadi dü?ünceler tarihi, sosyoloji bilimi ve ekolleri, felsefe ve felsefe ekolleri, sosyal antropoloji, davranı? psikolojisi, sosyal psikoloji gibi alanlardır.? (10) Türkiye?de hukuk e?itiminin sadece yukarıdaki temel disiplinlerin verilmesinde bile çok yetersiz oldu?u tartı?masızdır. Yargıç seçimindeki subjektif kıstaslar ve özensizlik, meslek bilincinin geli?memesi, geli?tirilmemsi, mesleki dayanı?ma kültürünün ve sivil örgütlülü?ün kurumsalla?maması, Yargıtay?ın not uygulamaları, terfii, tayin ve tefti? sistemindeki olumsuz uygulamalar, güvenliksiz çalı?ma ve ya?am ortamı, sosyal, entelektüel, kültürel eksiklik, i? yükü a?ırlı?ı, siyasetin ve yürütmenin bazı unsurlarının yargı üzerine uyguladı?ı do?rudan veya dolaylı baskılar yargıç kimli?inin olu?masını engelleyen, yargıcı memurla?tıran, ?ablon karar uygulamasını do?uran ve her biri ayrıntılı inceleme konusu olacak di?er nedenlerdir. 5237 sayılı yeni Türk Ceza Kanununda da cezanın bireyselle?tirilmesine özel bir önem ve a?ırlık verilmi? olmasına kar?ılık, son uygulamalara bakıldı?ında birkaç münferit karar dı?ında olumlu bir de?i?iklik gözlenmemi?tir. Yargıç seçimi, e?itimi ve atanması esaslarında köklü hukuki ve zihni de?i?iklik olmadan, not sistemi, atama ve terfii yöntemlerinde objektif kıstaslar ya?ama geçirilmeden, özellikle de memurla?tırılmı? yargıç kimli?i a?ılmadan hukuka ve adalet duygusuna aykırı, yargıç kimli?i ile ba?da?mayan uygulamaların sadece yasa de?i?iklikleriyle ortadan kalkaca?ını söylemek gereksiz bir iyimserlik olacaktır.
3.2. Cumhuriyet savcılı?ı kurumu, HSYK ve yargı yönetimi: ?..?lkemizde savcılık te?kilatının mazisi yenidir. Yeni Ceza muhakemeleri Kanunu savcılı?a yeni bir statü kazandırmı?tır.. Yeni savcı, soru?turma evresinin tek karar merkezidir. ..Kararları bir hukukçu olarak o alacak; emrindeki adli kolluk uygulayacaktır?Yeni CMK savcı merkezli düzenlenmi?tir? Savcı bu evrenin bel kemi?idir... Savcılık iyi çalı?mazsa ülkemizde iyi bir ceza muhakemesi yapılabilmesi mümkün de?ildir... Hemen her ?ey ona ba?lıdır? Artık sadece masa ba?ında çalı?an savcı yoktur, yeni CMK?ya göre o da sahaya inecektir? Savcının emrinde artık bir adli kolluk vardır? CMK. nun 164. ve devamı maddelerde adli kolluk kurumu düzenlenmi? ve bunu savcının emrine vermi?tir?? (11) ?CMK, soru?turma evresinde Cumhuriyet Savcısını, bu evrenin gerçek anlamda idarecisi konumuna getirmeyi hedeflemi?tir. Bu hedef do?rultusunda, Cumhuriyet Savcısını pasifle?tiren, soru?turmanın idaresinden uzakla?tıran hukuki sebepleri kendince belirlemi? ve bunları gidermek yolunda hükümler sevk etmi?tir. vb..? (12) Yukarıdaki satırlar de?erli ö?retim üyelerimizden bazılarının 2006 Yılında yayınlanmı? Ceza Muhakemesi Hukuku kitapları ve makalelerinden alınmı?tır. Yeni yasanın yürürlü?e girmesinden sonra yazılan bütün hukuk eserlerinde benzer satırlara sıkça rastlanabilir. Hatta bazılarında nitelendirmeler yukarıdakilerle sınırlı kalmamı?, savcı için, ?Soru?turmanın kralı, ceza adalet sisteminin imparatoru..vb.? gibi fantastik de?erlendirmeler bile yapılmı?tır. Aslında yeni Ceza Muhakemesi Kanununda da savcılık kurumunu düzenleyen normların özeti, yazılıp söylenenlerden farklı de?ildir. Ancak iki yılı geçen uygulamada bütün bu yasa metinleri ve yazılanlar bir temenni olmaktan öte gidememi?tir. ?zellikle büyük ?ehirlerde savcı, odasından çıkmak bir yana, artan i? yükü nedeniyle adeta odasına hapsolmu?tur. Suç ara?tırması ve itham fonksiyonunun birle?tirildi?i bu sistemde savcının odasından çıkabilmesi için, bu kabarık suç sayısı gözetildi?inde 15-20 bin savcıya gereksinim vardır.(13) ?stelik savcı, (İmparator!) en geni?i onbe? metrekareden ibaret çalı?ma odalarını di?er meslekta?larıyla payla?mak zorunda bırakılmı?tır. ?o?u adliyede üç, dört savcıya bir kâtip dü?mektedir. Savcılıklar mevcut olanaklarını bile do?ru kullanma kabiliyetinden yoksundurlar. ?a?da? yönetim teknikleri ve uygulamaları savcılık kurumuna hala çok yabancıdır. Yıllardır görevin gerektirdi?i e?güdüme uygun, hızlı ve sonuca endeksli bir suçüstü nöbeti uygulaması hayata geçirilememi?tir. ?rne?in Ankara?da saat 20.00 den sonra nöbetçi savcının kurum olanaklarını kullanarak olay mahalline makul bir sürede ula?ması olanaksızdır. ?ünkü bu saatten sonra Savcı Dikmen?de, adli tıp uzmanı Balgat?ta, kâtip Eryaman?da tüm bu ekibi olay mahalline götürücek olan resmi araç sürücüsü de Keçiören?deki evinde (hatta bazen Elmada? İlçesinde) ?suçüstü nöbeti? tutmaktadırlar! Artan araç ve personel sayısına ra?men bu durum yıllardır de?i?memi?tir. İstanbul ve di?er büyük ?ehirlerde de benzer bir durumun ya?andı?ı bilinmektedir. Ayrıca suçüstü nöbetinin getirdi?i fazla çalı?ma ve yorgunlu?u giderecek ekonomik, sosyal hiçbir çözüm üretilmemi?tir. Gece 04.00 da cinayet mahallinde inceleme yapan savcı, aynı gün saat 09.00 da duru?ma savcısı sıfatıyla ba?ka davaların duru?malarında hazır bulunmak zorundadır. ?stelik bunlar, kurumun kendi inisiyatifi ve iç idari düzenlemelerle çözebilece?i sorunlardır. Fakat özellikle Büyük?ehir savcılıklarının dikey iç yapılanmasında, alt ve üst kademeler arasında olu?an ileti?imsizlik ve hedeflerde farklılıklar, sorunların çözümünü güçle?tirmekte, yeni durumlara uygun pratik çözümler üretilememektedir. Bakanlı?ın ara?tırma ve geli?tirme fonksiyonunu üstlenen birimlerinin de bu ya?amsal soruna ili?kin bir öneri ve çözüm arayı?ında oldukları duyumu alınmamı?tır. Savcılarda uzmanla?ma, ?Herkes her görevi yapmaya ehil ve yetkilidir!? anlayı?ıyla, basit bir görev da?ılımıyla sınırlı tutulmu?, birikim, e?itim ve kariyer temelli bir i?bölümü yapılamamı?tır. Herkesçe bilinen bu gerçekler ve acil ihtiyaca ra?men, büyük ?ehirlere ?hâkim odaklı? ve a?ırlıklı atama uygulaması 2006 yılına kadar(2006 dâhil) sürdürülmü?tür. ?rne?in, son üç yılda Ankara adliyesinde savcılıktaki i? yükü artı?ı % 90?a yakla?ırken savcı sayısındaki artı? %10 larla sınırlı kalmı?tır. Oysa son be? yıllık sürede hâkim sayısındaki artı? % 100?e yakındır.(***) Bunun sonucu olarak, iki üyeli a?ır ceza ve ticaret mahkemelerine 5?er üye atanmı?, tek hâkimli mahkemelerde yetkiler bölü?türülerek iki?er hâkim görevlendirilmi?, belki de yargıda ilk defa ve Ankara?ya mahsus olmak üzere hakim fazlası ortaya çıkmı?tır. Savcılar için bir di?er önemli mesleki sorun da, hâkimlerle aynı yasal statü ve özlük haklarına sahip olmalarına ra?men, Yargıtay ve di?er yüksek mahkemelere seçilme ?anslarının bulunmamasıdır. Bu konuda savcılara negatif ayrımcı bir tutum sergilenmektedir. Savcılar, yazılı kuralı bulunmayan, ilan edilmemi? bir fiili durumun ma?durudurlar. 1981 yılından beri Yargıtay savcıları ve bazı büyük ?ehir Cumhuriyet ba?savcıları hariç, kariyeri, birikimi, yetene?i, sicili, ba?arısı ne olursa olsun hiçbir Cumhuriyet savcısı Yargıtay?a üye seçilme ?ansı bulamamı?tır. Hiçbir yasal dayana?ı bulunmayan bu tutum yüzünden hâkim-savcı sayısının yakla?ık üçte birini olu?turan Cumhuriyet savcılarının meslekte temayüz etmeye ba?lı bir gelecek beklentileri kalmamı?tır. Birçok savcı sınıf de?i?tirmenin (hâkimli?e geçmenin) yollarını aramı?, ba?aramayanlar, dı?lanmı?lık duygusunun etkisiyle içe dönük, gelecek ve terfi beklentisi olmayan küskün ?memurlara? dönü?mü?lerdir. Yeni yasalarda savcının yetkilerinin arttırılmasına kar?ılık, buna paralel bir i?lev ve duyarlılı?ın gösterilmemesinin öncelikli nedeni, kurumun dikey yapılanmasındaki kronik ileti?imsizlik ve atalet, ikincisi de atama merciinin, savcılık kurumu aleyhine uyguladı?ı negatif ayrımcı tutumdur. Yeni Ceza Muhakemesi Kanununun savcılık kurumuna tek somut yansıması, savcının i? yükü ve sorumlulu?unu en az bir kat daha arttırması olmu?tur. Yasa ve doktrinin öngördükleri bir yana, savcı büyük ?ehirlerde henüz odasından çıkamamı?, çıkarılmamı?tır. Büyük?ehir ba?savcılıkları lojistik ve personel deste?i görmedikleri, ba?savcılarla, savcıların beklentilerinin farklıla?tı?ı, kurum içinde dikey ve yatay ileti?imsizlik a?ılamadı?ı için yeni Ceza Muhakemeleri Yasasının gerektirdi?i aktif yönetime ayak uydurmakta zorlanmı?lar, hatta direnç göstermi?lerdir. Bu sonuç, ?Türkiye Cumhuriyeti Ba?savcılı?ı? kurumuna olan ihtiyacı bir kez daha ortaya çıkarmı?tır. Asıl üzerinde önemle durulması gereken bir konu da; ülkemizde savcılık kurumunun ceza adalet sistemi içersindeki kısa tarihi serüveninde ba?langıçtan beri genel bir kabul görmemi? olmasıdır! ?zetle; Ba?langıçtan beri savcılık kurumu etkin olamamı? ve hatta sistemin en çok tartı?ılan kurumu olmu?tur. Yasalardaki ?i?levsel savcı? ile uygulamadaki ?evrak memuru savcı? arasındaki uyumsuzluk bir türlü giderilememi?tir. Kurum, bazı dönemlerde yasal düzenlemelerle güçlendirilmeye çalı?ılmı?, fakat bunun ancak sa?lam bir alt yapı temeli üzerinde ba?arılabilece?i gerçe?i hep göz ardı edilmi?tir. İyi niyetli çabalara ra?men olay mahalline damalı taksi veya köy minibüsü ile ula?maya çalı?an savcı imajında bir de?i?iklik olmamı?tır. Yasal yetki ve sorumluluklar artsa da, imaj de?i?meyince ceza siyasetinin kolluk unsurları do?al olarak, damalı taksi ile göreve giden, hükümet konaklarının zeminine sıkı?tırılmı? adliyelerdeki odalarını ba?ka meslekta?larıyla payla?mak zorunda kalan, evrak yı?ınları arasında kaybolmu? savcıyı küçümsemi?, ?adli amir? olarak kabul etmemi?, savcı bir yana, ba?savcıdan bile tezkiye almayı onursuzluk olarak nitelendirebilmi?tir! Yürütme erkine ba?lı bürokrasi unsurları da, genelde yargının, özelde savcılık kurumunun kökle?mesine, kurumsalla?masına açık veya gizli engel olmu?lardır. Hukuk devleti, yargı ba?ımsızlı?ı konularında atılan sınırlı adımlar, çalı?ma ko?ulları ve özellikle mali haklara ili?kin kısmi iyile?tirmelere en ciddi engelleme ve tepkiler bu çevrelerden gelmi?tir. İdari bürokrasi, i?levi gere?i siyaset kurumuna olan yakınlık ve ili?kilerini de kullanarak yargıyı her düzeyde baskılamayı bir alı?kanlık edinmi?tir. Son kırk yıldır asayi? sorunlarının ülkenin bir numaralı sorunu olması kolluk ve idari unsurları(mülki idare) öne çıkarmı?, bu unsurlar kamuoyuyla ve basınla kurdukları do?rudan ili?ki üzerinden yargıyı devre dı?ı bırakıp, her fırsatta kendilerini asıl soru?turmacı gibi sunmu?lardır. Devletin e?itim ve ö?retim sisteminde bile, temel hukuk bilgisine, kuvvetler ayrılı?ına, ba?ımsız yargıya yeterince yer verilmemi?, devlet yapılanması sadece ?yürütmeden ibaret? gibi gösterilmi?tir. Hukuk devleti, hukukun üstünlü?ü, yargı ba?ımsızlı?ı, yargıç güvencesi gibi ça?da? demokrasinin vazgeçilmezleri devletin bürokratik yapılanmasının bilincine yerle?tirilemedi?i gibi, yurtta? bilincinde kalıcıla?amamı?tır. Monar?ik bir miras olan güçlerin birli?i ve yargıyı yürütmenin bir fonksiyonu görme alı?kanlı?ı, yurtta?ların ortak bilincinden silinmemi?, aksine, çarpık e?itim ve yönlendirmelerle kalıcıla?tırılmaya çalı?ılmı?tır. Hatta bu çarpık bilinç bazı yargı unsurlarınca da benimsenmi?, ?idare ile iyi geçinmek? (aslında idareye itaat etmek!) bir düstur olarak bazı denetim unsurlarının açık ya da özel tavsiyelerinde yer almı?tır. İdari bürokrasi ile anla?mazlı?a dü?en yargıç ve savcı, hukuken haklı bile olsa önce kendi kurumlarından koruma görememi?tir. Bu fiili gerçekli?e kar?ılık, etkili bir yargıdan korkanlar yargıç ve savcıları büyük bir dokunulmazlık zırhının arkasındaymı? gibi kamuoyuna sunma becerisini gösterebilmi?lerdir. ?zetlemek gerekirse; Yürütmenin siyasi ve bürokratik bütün unsurlarının iktidar kavramına yakla?ımlarındaki geleneksel, tekilci biçimleni? ve anlayı? de?i?memi?tir. Demokrasinin, yargı ba?ımsızlı?ının ve hukuk devletinin bu co?rafyada çekti?i bütün sancılardan genelde yargı, özelde savcılık kurumu do?rudan etkilenmi?tir. Sistemin özellikle savcılık boyutunda ortaya çıkan bu tablonun sorumlulu?u sadece yasama ve yürütmeye ait de?ildir. ?ünkü Yargı da bu baskılara gerekli demokratik direnci göstermemi?tir. ?Bilinmelidir ki baskı, ona en açık olana yapılır.?(14) Bütün bu somut gerçekler ortada dururken savcının mahkeme salonunda duraca?ı yerin metrik ölçümü, savcılık kurumunun adliye binalarının dı?ına çıkarılması gibi konuların gündeme getirilip hararetle tartı?ılması, e?er bir bilgi eksikli?i ve iyi niyetten kaynaklanmıyorsa, gerçek sorunun saptırılması, gizlenmesinden ba?ka bir ?ey de?ildir. Savcının ?soru?turmanın belkemi?i, oda?ı, soru?turma evresinin tek karar merkezi, kralı, imparatoru! vb.? olması isteniyor (Kaldı ki savcılar sadece ?Cumhuriyetin Savcısı? olabilmeyi istiyor ve hedefliyorlar) ve bütün bunlar vatanda?ın adil yargılanma hakkının vazgeçilmezleri olarak görülüyorsa savcının kürsüde veya zeminde, adliye binasının içinde veya dı?ında olması da sorun de?ildir. Kuruma i?levsellik kazandırılırsa fiziki yerinin pek bir önemi kalmayacak, vatanda?ların adil yargılanma haklarının ya?ama geçirilmesi yönünde en önemli adım atılmı? olacaktır. ?yleyse bu tercih yapılmalı, öncelikle savcının de?il, kurumun nerede duraca?ına bir karar verilmelidir. Yargı Reformu yapma iddiasındaki siyaset kurumunun savcılık kurumuna ili?kin beklentileri ve yasa ile yeni bir i?lev yükleme gayretleri sadece kanun de?i?iklikleri ile sınırlı kalmamalıdır. ?ncelikle bakı? açısı de?i?meli, sonra da etkili bir kurum için gereken her türlü maddi alt yapı olu?turulmalıdır. ?ünkü ?imparatorluk, krallık, taht ve taç ile olur.? (taht ve tacı, her türlü altyapı diye okuyabilirsiniz!) Bir oda, bir masa ile evrak havale memurlu?undan öteye gidilemez. (?imdiye kadar oldu?u gibi) Asıl yargı reformuna, tutukluların bile klimalı özel araçlarla ta?ındı?ı ülkemizde savcıyı cinayet mahalline damalı taksi ile gitmekten ve evrak yı?ınları arasında bo?ulmaktan kurtarmakla ba?lanabilir.
3.3. Ceza adalet sistemi ve savunma: 1992 Yılından sonra yapılan köklü düzenlemeler ve yeni CMK ile savunma makamının soru?turmanın her a?amasında rol alması ve zorunlu müdafilik kurumu, i?kence ve kötü muamele iddialarını azaltmı?tır. Avukatların ceza adaleti sisteminin her a?amasında etkili biçimde yer almaları, gereksiz dava açılmasını önleyecek, maddi gerçe?e ula?ılmasını kolayla?tıracak, mahkemelerin kararlarındaki isabet oranını da olumlu etkileyecektir. Ancak geçmi?te ceza mahkûmiyetlerinin etkisizli?i, infaz kabiliyetlerinin olmaması, yargının üçaya?ından biri olan savunma kurumunun da aleyhine sonuçlar do?urmu?tur. Ceza davasının tarafları tutuklu ve tazminat boyutu olan davalar hariç, avukat tutmama e?ilimine girmi?lerdir. Tahmin edilece?i gibi bunun da nedeni, ?ablon karar uygulaması, yani davaların sonucunun az çok tahmin edilebilir olmasıdır. Bir kısım avukat meslekta?ımız da ?nasıl olsa hâkim en hafif cezayı verecektir!? inancıyla sistem içersindeki aktif rollerini bırakmı?lar, beylik usuli i?lemleri yerine getirmekle yetinir olmu?lardır. ?zellikle zorunlu müdafilik uygulamasında bu duruma sıkça rastlanmaktadır. Yeni dönemde de bu sorunların bazıları hayatiyetini sürdürmektedir. Hatta sorunlara yenileri de eklenmi?tir. ?rne?in; ?nasıl olsa devlet avukat tayin ediyor? dü?üncesiyle ?imdi de avukat tutmama e?ilimi ortaya çıkmı?tır. Avukatlık sınavlarının bazı özel e?itim kurumlarının lobi faaliyetleri sonucu kaldırılması, bu mesle?e yapılmı? en büyük darbedir. Zorunlu müdafilik ücretlerinin yetersizli?i ve ödenme biçimine ili?kin sorunlar ayrı bir inceleme konusu olacak kadar ayrıntılıdır. Yargının üçaya?ından biri olan savunmanın ba?ımsızlı?ı ve güçlendirilmesi, hizmet kalitesinin yükseltilmesi yargının öncelikli bir sorundur.
3.4. Ko?ullu salıverilme, infazın bireyselle?tirilmesi, yargı-infaz ili?kileri: Yukarıda (3.4) ba?lı?ında son kırk yıllık süreçte hükümetlerin cezaevi ve infaz politikaları bütün yönleriyle sergilenmeye çalı?ılmı?tır. Ancak kurum olarak yargının da ceza adalet sisteminin infaza ili?kin görevlerini layıkıyla yerine getirdi?i söylenemez. Her ?eyden önce yargı, hem savcılık, hem de mahkemeler boyutuyla infaz hizmetlerine ili?kin görevlerini yeterince içselle?tirememi?tir. Aksine bu görevleri ifadan kaçınan ve küçümseyen, verilen cezaların etkinli?ini denetlemeyen bir tutum izlemi?tir. Cezaevleri gözetim ve denetiminde İkibinli yıllara kadar gerekli inisiyatif gösterilememi?, kurumlar uzun bir süre suçlu e?itim okulu gibi i?lev görmü?lerdir. Ceza adalet sistemi içersinde yer alan infazın bir alt türevi olan ko?ullu salıverme kurumu da ceza adalet sistemi içersindeki sapma ve bozulmadan yeterince pay almı?tır. Af gibi politik müdahaleler kurumun yozla?masında ve sapmasında asıl nedeni olu?turmasına kar?ılık, yargının hatalı uygulamaları da bu sürece olumsuz katkı yapmı?tır. Mehmet Ali A?ca, Haluk Kırcı ve bilinen bazı organize suç örgütü eleba?larının ?iyi halden? erken ve yanlı? tahliyelerinin kamuoyunda yarattı?ı tepki hala belleklerdedir. Hapis cezası hükümlüsü bu haktan ancak iyile?tirme önlemlerine uyum göstermesi, salıverildi?inde yeniden suç i?leme e?iliminin ortadan kalkması gibi, ki?isel durumunun bilimsel de?erlendirme sonuçlarına göre hiçbir ?üpheye yer vermeyecek biçimde saptanması halinde yararlanabilmelidir. Bu de?erlendirmeyi yapacak kurul ve ki?ilerin i?e alınma ve görevlendirilmelerinde bilimsel ve mesleki yeterlilikleri objektif kıstaslara göre saptanmalıdır. Tahliye kararını verecek olan mahkemeler, bu kurulların de?erlendirmelerinden emin olmalı, kararların yerindeli?ini de denetlemelidirler. Oysa yakın geçmi?te, hüküm a?amasında cezanın bireyselle?tirilmesindeki ba?arısızlık, cezanın infazında da tekrarlanmı?tır. Mülga 647 sayılı İnfaz Yasası gere?ince cezaevleri bünyelerinde olu?turulan kurullar formaliteyi tamamlayan birer organ olmaktan öteye gidememi?ler, ne yazık ki mahkemeler de tahliye kararlarını bu kurulların sübjektif de?erlendirme ve bilgilendirmelerine göre vermi?lerdir. Sonuçta adeta her hükümlü ıslah olup olmadı?ına bakılmaksızın ko?ullu salıvermeden yararlanmı?tır. Etkin bir infaz rejimi için yararlı olaca?ı varsayılan infaz hâkimli?i kurumu da bekleneni verememi?, sorunların çözümünde yararlı olmamı?tır. Bu kurum da cezaevi idaresince verilen her kararın otomatik tasdik mercii i?levine bürünmü?tür.
4. SONU?: SU? PATLAMASI, SADECE YARGININ DE?İL, HERKESİN SORUNUDUR!
Yakın tarihimizde ceza adalet sistemi gündelik, gelir, geçer uygulamalarla ciddi bir çıkmaza sürüklenmi?tir. Devletin son yarım yüzyılda istikrarlı, sürekli, belirlenmi? hedefleri olan, maliyeti ve sonuçları sayısal de?erlerle ifade edilebilen bir ceza adalet politikası olmamı?tır. Ceza adalet sistemi, ba?ta TBMM, hükümet, yargı, kolluk, infaz ve di?er güvenlik birimlerini de içeren sosyo-ekonomik politikalarla desteklenen, sosyal ve mali boyutu ölçümlenebilen, birimler arasında pozitif ileti?imi ve hedefte birli?i amaçlayan, birbirini lojistik ve moral olarak destekleyen politikalara gereksinim duymaktadır. Bu ba?lamda suçla mücadelenin ortak hedefleri ve maliyeti açıklanmalı, hedeflere ula?mak için ilgili kurumların birbirleriyle ahenkli bir faaliyet içersinde olmalarını sa?layacak yasal ve fizik ko?ullar sa?lanmalı, süreç içersinde saptanan hedeflere ula?madaki ba?arı ve ba?arısızlıklardan kamuoyu matematiksel olarak bilgilendirilmelidir. Suç i?lendikten sonra müdahaleyi esas alan güvenlik politikaları terk edilerek suçla mücadelede halkın katkısını esas alan, suça ili?kin tüm problemleri tespit eden ve çözümleyen sosyal stratejilere a?ırlık verilmeli, kollu?un haber alma ve koruyucu güvenlik yapıları siyasi önyargılardan arındırılarak e?itim ve personel açısından ciddi bir reforma tabi tutulmalıdır. İyi yasalar yapmak sorunu çözmez. İyi yasaların kötü uygulayıcılar elinde nasıl i?e yaramaz hale geldi?ini tarih ve uygulama bize göstermi?tir. Ancak toplum güvenli?inin etkin bir biçimde yerine getirilmesinde yasaların önemi de yadsınamaz. Yasalar yapılırken ihtiyaçların birikmesi beklenmeden, yerel gereksinmeleri esas alan, evrensel adalet ilkeleri ile bütünle?mi?, dinamik, i?levsel bir yasalar manzumesi olu?turulmalıdır. Yasal düzenlemeler toplumun ihtiyaçlarının gerisinde kalmamalıdır. Bu meyanda, ?Yeni TCK ve CMK?nun uygulamacıların elinde Türkiye?yi 21. yüzyıla ba?arıyla ta?ıyıp ta?ıyamayaca?ı ilerleyen zaman içerisinde görülecektir. Her kanun gibi bu Kanunların da asıl yazarları, onu uygulayanlar olacaktır.?(15) Suçu önleyici toplumsal ve ekonomik yöntemler geli?tirmek ve uygulamak, yargılama sonrası cezanın yerine getirilmesinde, cezadan beklenen caydırıcılı?ı ve ıslahı sa?layacak ortamı hazırlamak ve yönetmek öncelikle yasamanın ve yürütmenin görevidir. ?Bir ülkenin kalkınması ekonomik göstergelerle belirlenmekte ise de, gerçek bir kalkınma krimonolojik göstergelerinde olumlu bir tablo (suçlulu?un kontrol altında olması)sergilenmesiyle mümkün olacaktır? Bu ba?lamda halkın samimi dile?i ekonomik kalkınmanın sa?landı?ı ve suçların asgari düzeyde oldu?u güvenli bir toplum görmektir?(16) Yeni yasa uygulamaları, önümüzdeki be? yıl içersinde cezaevi nüfusunda da önemli bir patlamaya yol açacaktır. Gerekli planlamalar yapılmaz ve kapasite artırımı sa?lanmazsa cezaevlerinin kısa sürede yeniden birer suçlu e?itim merkezlerine dönü?mesi i?ten bile de?ildir. Buna kar?ı kısa ve uzun vadeli önlemler ?imdiden ya?ama geçirilmelidir. Ceza infaz kurumlarında sa?lanan güvenli ortamın kalıcı olabilmesi için iyile?tirici ve cezanın caydırıcılı?ına yönelik uygulamalar, af ve benzeri siyasi kararlarla kesintiye u?ratılmamalıdır. Kapasite artırımı ile birlikte dinamik infaz politikaları sürdürülmelidir. Di?er yandan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin ?ye Devletlere, Cezaevinin A?ırı Kalabalıkla?ması ve Cezaevi Mevcudu Enflasyonu Hakkındaki R(99)22 Sayılı Tavsiye Kararında belirtilen tavsiyeler hayata geçirilmeli, cezaevlerindeki ?i?kinlik bu tavsiyeler muvacehesinde giderilmelidir. Suça kar?ı geli?tirilecek sosyal ve ekonomik önlemler, sosyal stratejiler en az ceza siyaseti kadar etkili ve önemlidir. Suç öncesi polisiye önlemlerin alınması ve uygulaması da yürütmenin asli görevleri içersindedir. Her gün yeni bir çete olayı ortaya çıkarken, yine her tür ?iddet olayı almı? ba?ını giderken, ?iddet ilkö?retime bile sıçramı?ken, bu gidi?i engelleyebilecek en temel kurumlardan biri, hiç ku?kusuz yargı organıdır. Yargı, devletin toplumsal savunma refleksinin olu?ma sürecinde, ceza adalet sistemi zincirinde son etkin halkadır. Her ne kadar yargı anayasal görevinin yerine getirilmesi sırasında göreceli olarak ba?ımsız ve güvenceli bir görüntü verse de yargısal etkinli?in sa?lanmasında hükümetlerin ceza siyasetlerinin ve sistem içindeki ilgili kurumlar arasında tam bir anlam ve hedef birli?inin, e?güdümün, hukukun üstünlü?üne ve yargı ba?ımsızlı?ına olan inancın egemen kılınması zorunludur. Adil yargılanma hakkının, yargı ba?ımsızlı?ı ve yargıç güvencesinin gerçek teminatının yargıç ve savcıların kendi sivil mesleki örgütlerini serbestçe olu?turabilmeleri gerçe?inden ve bu keyfiyetin ülkemizin taraf oldu?u uluslar arası bazı antla?malarla ve iç hukuk düzenlemeleriyle de teminat altına alındı?ı gözetildi?inde yürütmenin yargıç ve savcıların sivil örgütlenmelerine yönelik baskıları sonlandırılmalıdır. Adalet bir lüks de?ildir ve fedakârlık temeli üzerinde yükselemez. Bu nedenle yargının, nitelikli eleman, yeterli kadro, personel ve lojistik gereksinmeleri ivedilikle çözümlenmelidir. Hukukçuluk her boyutuyla entelektüel birikimi gerektirir. Bu birikim ancak artık zamanlarda edinilebilir. A?ır i? yükü baskısı altındaki hâkim ve savcıların bu birikime sahip olmalarını beklemek insaf ölçüsüyle ba?da?maz. Yargı artık kronikle?en bu baskıdan bir an önce kurtarılmalıdır. Devletin her üç temel erkinin de asli i?levi devletin ve sistemin bekasını sa?lamaktır. Bu gerçekten hareketle erkler arasında lüzumsuz bir üstünlük yarı?ı yerine olumlu bir e?güdümün devletin ve vatanda?ların demokratik beklentileri yararına olaca?ı tartı?masızdır. Bu ba?lam da idarenin ve onun bürokratik unsurlarının yargıyı baskılamaya yönelik dü?ünce ve eylemlerine son verecek yasal ve idari önlemler alınmalı, yargı kararları mutlaka uygulanmalıdır. Ba?ımsız yargı lafta kalmamalıdır. Yargının ba?ımsız olması fikri önce yargı tarafından kabul görmeli, bu inanç her türlü idari tasarrufa somut olarak yansımalıdır. HSYK kararlarına kar?ı etkili ba?vuru yolunun açılması ve kurulun yapısının demokratikle?tirilmesi, temsilde adalet ilkesine uygun yeni bir yapının olu?ması çalı?malarını bizzat HSYK?nin yargı kanadı tetiklemelidir. Yargı ba?ımsızlı?ı sorununun yüksek mahkemelerden çok, ilk derece mahkemeleri ve bu mahkemelerin yargıçlarını etkiledi?i gözetilerek, bu konudaki söylem ve eylemlerin yönü ilk derece mahkemelere çevrilmeli, yargı ba?ımsızlı?ı yargıya kar?ı da savunulmalıdır. Yargının tek yönetim organı, atama ve görevlendirmelerinde gündelik ve ki?iye özel tercihler yerine, somut ve ölçümlenebilir yöntemleri yürürlü?e koymalı, çalı?malarını stratejik planlama temelinde kısa ve uzun vadeli kurumsal hedefler koyarak yürütmelidir. Atama ve üye seçimlerinde savcılık kurumu aleyhine ve yasal dayana?ı bulunmayan negatif ayırımcı tutum terk edilmelidir. Yargı, kurum olarak kendi içindeki suç olu?umlarının üzerine de kararlılıkla gitmeli, adalet kurumuna olan saygı ve güvenin azalmasına müsamaha etmemelidir. Yargı, Anayasal yetkilerini yerinde ve sonuna kadar kullanmalı, sadece talep eden konumda olmamalıdır. 1982 Anayasasının bütün olumsuzluklarına kar?ın yargının kendisini yönetimde bilimsel ve hukuki temeli olmayan spekülatif kaygı ve yakla?ımlardan arındırması için ba?ka kurumların deste?ine ve yasal düzenlemelere gereksinimi yoktur. Bugün ya?anan olumsuzlukların kökeninde de, yargıç kimli?inin erozyona u?ramasına ba?lı bir ilke ve inanç sorunu oldu?u açıktır. ?zetle; ?lke çapında ya?anan suç patlaması aslında bir neden de?il, sonuçtur. Temelinde de siyasal ve toplumsal nedenlerin bulundu?u çok açıktır. Sorun sadece yargının de?il, tüm toplumun ve devletin ortak sorunudur. Suçla mücadelede vatanda?ın da katılımı sa?lanmadan sonuç alınması güçtür. Demokratikle?me, açıklık ve refahın yaygınla?tırılması bu mücadelede önemli ba?lıklardır. Erkler arasında denge sa?lanması, e?güdüm, ortak bir mücadele ve program temelinde birle?me de ancak sa?lıklı i?leyen katılımcı bir demokrasi ve ile mümkündür. Hukukun üstünlü?ü, yargı ba?ımsızlı?ı ve yargıç teminatı da demokrasinin ve hukuk devletinin vazgeçilmezlerindendir.
-------------------------------------------------------------------------------- (*) Yargıtay Cumhuriyet Savcısı, YARSAV Yönetim Kurulu Ba?kan Yardımcısı (**) E?itler arasında birinci (***) Ankara Cumhuriyet Ba?savcılı?ına 2004 yılında gelen yakla?ık i? sayısı 120 000, 2005 yılında 170 000, 2006 yılında ise 230 000?dir Bu makale, Ankara Barosu Dergisi Yıl 65, Sayı: 3, Yaz 2007 sahife 80-95 te yayınlanmı?tır.
KAYNAK?A: (1) 1 Temmuz 2007 tarihli Basından. (2) T.C. Anayasası, Madde 9. (3) ?Emekli Korgeneral Altay Tokat-Hâkimleri hizaya getirmek için bir iki bomba attırdım-? A.Keskin. Radikal Gazetesi. 28.07.2006 (4) (Beccaria) F. Erem. T. Ceza Hukuku. Genel Hükümler Cilt 2, S:415 Sevinç Mat. Ank.1971 (5) F. Erem. T. Ceza Hukuku. Genel Hükümler Cilt 2, sahife 415 Sevinç Mat. Ank. 1971 (6) M.Tören Yücel. Türk Ceza Siyaseti ve Krimonolojisi, 4. Bası, Sahife: 269, TBB yayını. (7) 5237 s.TCK. Madde 61. (8) Y.C.G.K.K. 01.02.1988. 1-515/11 (9) 765 S. TCK.nun 29. maddesinde 21.11.1990 tarih ve 3679 Sayılı Kanun 2. maddesi ile yapılan de?i?iklik) (10)C. Atay. Hukuk ??retimi ve Hukukçu E?itimine Bakı? Sorunlar Ve ?özüm ?nerileri www.barobirlik.org.tr/yayınlar/makaleler (11) B. ?ztürk- M. R. Erdem. Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku. Seçkin Y. 9.Baskı. 2006 Ankara (12) M. Feyzio?lu. CMK hakkında bazı tespit ve de?erlendirmeler(Makale) (13) Bk. M. Bedri Eryılmaz.Ceza Muhakemesi Kanunu ve Adli Kolluk. Ankara Barosu Dergisi Sayı 1. Kı? 2007 (14) Ali Sirmen. Cumhuriyet Gazetesi. 16.06.2007) (15) M. Feyzio?lu. CMK hakkında bazı tespit ve de?erlendirmeler(Makale) (16) M.Tören Yücel. Türk Ceza Siyaseti ve Krimonolojisi, 4. Bası, sahife:400, TBB yayını.
|